Dan Brown’ın "Da Vinci Şifresi" adlı kitabının Lübnanlı katoliklerin arzusuyla yasaklanmasının ya da D.H. Lawrence’un ‘Lady Chatterley’in Sevgilisi’ adlı romanının İngiltere’deki sansür yasasına takılmasının sonuçları ne olmuştu? Geçen hafta, İstanbul Barosu Başkanı meslektaşım Sayın Mehmet Durakoğlu’nu makamında ziyaret ettim. Mensubu olduğum Baromuzun değerli Başkanı ile güzel hukuk sohbetimizde, hukuk kitabım Aşk, Yaratıcılık ve Yasa’yı kendilerine takdim etme ve imzalama vesilesiyle hukuksal değerleri, bu değerlerin işleyişini tanımlayan yasaların hayata aksedişini ve hukuk yazımı ile belgelemenin kavramsal, yaşamsal önemini istişare ettik. Tam da bir belgesel çekimine doğru giderken bu zihin açıcı konuşma hakikaten hem kıvanç verici, hem ufuk açıcı oldu. İlginç bir bilgiyi o anda okuduğumda uluslararası toplumda ifade özgürlüğü hususu aklımdan sel gibi taştı; deftere döküldü; yorumla yükselen, belgeleme vurgulu bir zincire dönüştü… 2004 Eylül’ü… Dan Brown’ın Da Vinci’nin Şifresi adlı romanı Lübnan’da Katolik liderlerin, Hristiyanlığı rencide ettiği yönündeki şikayeti üzerine yasaklanıyor. Kitap çok ilgi görüyor. İtirazlar olsa olsa daha çok dikkat çekmesine sebep oluyor ki roman, 2006’da filme uyarlanıyor, popüler kültür öğelerini de barındıran söz konusu roman, bugüne dek dünya çapında 80 milyon kişiye ulaşıyor. Tarih boyunca sansür, şikâyet, yasaklama hususları tüm dünyada sıklıkla görüldüğü gibi edebiyatla, kitapla, popüler kültürle hukukun daima iç içe olmasına, hem bir sonuç hem de doğal bir gelişme teşkil etti. Bir diğer büyük dosyadan bahis açalım. D.H. Lawrence ve “Lady Chatterley’in Sevgilisi” vakası. Lawrence ilk öykülerini 23 yaşında kaleme alıyor. 1914’te 1. Dünya Savaşı sırasında yazmaya devam ediyor. Günümüzde klasik olarak anılacak “Lady Chatterley’in Sevgilisi”ni ilk olarak 1928’de kısa ve politik çağrışımı etkili bir metin olarak yayımlıyor, ardından genişletilmiş versiyonunu 1954’te düzenliyor. Asıl olay, İngiltere’de 1960’ta Penguin Yayınevi’nin, romanı uzun ve tam versiyonuyla yayınlamak istemesiyle patlıyor. 1959 İngiltere Sansür Yasası’na takılan ilk büyük edebi eser! Söz konusu dava sürerken D.H. Lawrence’ın avukatlarına yüzlerce destek mektubu yağıyor. Yazarı savunan yazar arkadaşları arasında Aldoux Huxley de var. Duruşmanın notları Cybelle Bedford’un bizzat takip ettiği duruşma günlüklerinde mevcut. Bu notlar “Lady Chatterley’in Aşığı Yargılanıyor!” adıyla ülkemizde de yayımlandı. (Siyah Kitap, 2019, Çev: Duygu Günkut) Davanın bilirkişileri edebiyat ve ifade özgürlüğü lehine kanaat getiriyorlar. D.H. Lawrence ve tabiri caizse Lady Chatterley’in Sevgilisi beraat ediyor. Dünyada edebi ifade özgürlüğünde bir dönüm noktası! Söz konusu davada aksine bir karar çıksaydı da Lady Chatterley’in Sevgilisi aynı büyük edebi değerinde olurdu. Bu nedenle, söz konusu emsal kararla aslına bakarsanız dünyanın yaratıcılık birikimi ve adalet inancı kazanıyor. Peki ya Dan Brown’ın eserinde yasağın, sansürün böyle bir rolü var mı? 2021 Eylül’ü… Eve varıp Da Vinci Şifresi üzerine yazmaya karar verdiğimde kütüphanemde kitabı göremedim. Hem de son baskısı bulunur diyerek tanınan bir kitabevine gidip kitabı sorduğumda rafta kalmadığını, kitabın yeni tükendiğini, hemen sipariş vereceklerini söylediler. Bu bize ne anlatıyor? Bir kitap 2004’te dünyanın başka bir yerinde sözde yasaklanır ve 2021’de o kitap halen başka bir ülkede yok satmaktadır. Bu hususa ilişkin hukuki tanımın yanında bilimsel bir gerçek var. Dr. Ellen J. Langer “Fakındalık” adlı, 25. yıl özel baskısını yapan kitabında belirler, “Bir eylemi farkındalık içinde yapmak için bir yeniliğin işin içine girmesi gerekir.” (Dr. Ellen J. Langer, Farkındalık, Pegasus Yay., çev: Özlem Özarpacı, 2020) İşte sansür, yasaklama, şikayet; amacına tezat bir tılsım içeriyor, bir nevi yenilik işlevi görüyor ve farkındalığı arttırıyor. KAMU YARARI İÇİN EDEBİYATI YASAKLAMAK, EDEBİYATA YARIYOR… İfade özgürlüğünün ve edebi yaratıcılığın kamu yararı için kısıtlamaya çalışılması, buna yönelik özel gayret belli ki koruma bahanesi, amacın tam tersine kamunun tepkisini çekiyor ve soruşturma ile zihinde oluşan yenilik unsuru, ilginin, farkındalığın daha çok artmasına neden oluyor. Gerçek ne? Okumanın, yazmanın, kitabın, sanatın kültürünü yasaklar değil, zaman içinde toplumlar oluştururlar. Aslına bakarsanız, değil yasaklama gayesiyle hareket etmek, hukuksal korumayı sağlayacak olan devletlerdir. Neden ve nasıl mı? Pozitif yükümlülüğü uyarınca devlet, bu özgürlüğün yaşanabileceği ortamı hazırlamak; negatif yükümlülüğü gereğince de kabul edilen sınırları içerisinde bu özgürlüğün kullanılmasına müdahale etmemek durumundadır. AİHM de sınırlamanın yasayla belirlenmiş olmasının yanında hukuken öngörülmüş olmasını da aramaktadır. Öte yandan, Uluslararası İlişkiler Teorisinde klasik sayılan Uluslararası Siyaset kitabını yayımlayan Alman Hans Joachim Morgenthau, ilkeleri arasındaki “siyasal gerçeklik” anlatımında der ki: “Siyasal kuramda yenilik sadece yenilik olduğu için bir erdem taşımaz.” İrdelemek, sonucu idrak etmek, buna göre karar vermek ve kararlı olmak gerekir. Yenilik unsuru ancak içeriğindeki değerle birleşirse anlam ifade eder ve kalıcı olur. Bu bağlamda; ilk kez 2013’te yayımlanan Da Vinci Şifresi 2021’de de yok satmaya, 1959’da Amerika’da, bir yıl sonra da İngiltere’de beraat eden Lady Chatterley’in Sevgilisi eşsiz edebi tadıyla ışıldamaya devam ediyor. Toplum/lar kendi kültürlerini, kendi hikayelerini kendileri oluşturuyorlar. Entelektüel bakış ve bu yönde yaşam alanlarını idare, ancak algısal düzenden çıkarak kavramsal düzene geçişle olabilir. Bu da bilinçsizce itirazdan bilinçli farkındalığa meyletmekle, edimlerin temelindeki farklılıkları sabitlemeden otomatik davranış ve hareketlerden çıkarak mümkün. Demokrasi ve hukuk kuramcılarından Montesquieu’nun, tam yirmi yılda yazdığı Kanunların Ruhu Üzerine adlı eserinde; en önemli özgürlüğün, düşünceyi açıklama özgürlüğü olduğunun altını çizmesi, sade tasviriyle birlikte ciddi bir olgusal zeminde yükseliyor. İnsanların estetik anlayışına doğrudan müdehalenin yersiz olduğu sarih. Bunun ötesi, eleştirel değerlendirme anlayışının gelişimi, duyarlılık ve özgürlük alanlarının genişlemesidir. Zira toplum/lar bilincinde haysiyet ve hakkaniyet, hayati! Düşünce sistemleri sabit kategorilerle değerlendirmeye dayanır, gerek toplumsal yaşam gerek yaratıcılık alanları olduğunda kategorilere eklenecek bakış açılarının varlığı bambaşka bir momentum oluşturacak. Gerçek ne? İfade, özgürlüğün ve tüm hakların oksijenidir, nefesidir. İstanbul Barosu Başkanı Sayın Durakoğlu ile sohbetimizde üzerinde durduğumuz hukuk anlatımı, yazımı ve belgeleme hususlarını da göz önüne alarak diyebilirim ki, evet söz konusu vakalar bu hususların belgelenmesini sağlamıştır. Yorumlarımızla çoğalan bu belgelemeler, Özgürlükler Hukuku’nun işaret fişekleridir. 2021, İstanbul