CHP de vesayetin mağdurlarındandı. İçi geçmiş bir zihniyet onu tahakküm altında tutuyordu. Ama zamanla her şey değişti. CHP’nin 2010'da başladığı halka karışma yolculuğunda bir mihenk taşıdır 26 Ekim 2021. Mehmetçik birilerinin “Kurşun askeri” değil. Onu bu konuma sokmak isteyen her türlü siyasi entrikanın veya tezkerenin karşısında olmak, durmak, direnmek ve ona geri adım attırmak hem insani ve hem de vatani görevimiz.
Kemal Bey, Meclis’teki grup toplantısında tezkereye dair cümleleri kurmaya başladığında, oturduğum koltuk giderek daralmaya başladı. Konuşma bittikten sonra, en son ne zaman bir şeyi bu şekilde izledim diye düşündüm kendi kendime. Galiba 2000 senesinde Popescu Arsenal’e karşı penaltı atışını kullanmak için topu dikip yavaş yavaş gerildiğinde benzer bir stres, umut ve heyecan karmaşası bu denli şiddetli hasıl olmuştu. Tezkereye yüksek sesle, kocaman bir HAYIR dedi, Cumhuriyet HALK Partisi. Bu öyle sıradan, geçiştirilecek ya da ‘Aman canım sanki ne oldu, yine de geçti tezkere’ diyerek hafife alınabilecek bir mesele değil. Hem de hiç değil. Konunun iki boyutu var. İlki Cumhuriyet HALK Partisi’ne, ikincisi ise Türkiye’ye, hepimize dair. Türkiye’de siyaset yarım asrı aşkındır devlete tasallut olmuş, askeri-sivil unsurları bünyesinde barındıran bir zihniyetin vesayeti altında. Bunlar, ruhları korku, öfke ve kibir ile yoğrulmuş; yurttaşları monoton, renksiz ve neşesiz bir tek tipe indirgemek isteyen; farklılıklarımıza, yani bizi biz yapan unsurlara kast eden; milletin sefaleti ile sefa süren ve memleket evlatlarının canları üzerinden siyasi nutuklar atan köhnemiş, karanlık, pespaye bir güruh. Bu zihniyetin siyasileri fikren hadım, fiziken de emir eri yapmak için kullandığı en işlevsel zehir ise hepimizin malumu olduğu üzere içeride, dışarıda hamasi ve şovenist söylemlerle dillere pelesenk ettiği beka manivelası. Milleti böyle esir alıyor, siyaseti böyle tazyik altında tutuyorlar. Maalesef bu boru öttüğünde esas duruşa geçmeyen siyasetçimiz neredeyse yoktu. Muhalefetin Gara ile başlattığı özgün ve özgür duruş, ezberleri bozmakla kalmadı, bu manivelanın kırıldıkça iktidarın da zayıflamaya başladığını kendileri dahil herkese gösterdi. Lakin bu sefer İYİ Parti ve diğer muhalefet bileşenleri tekledi, tökezledi. Gözler CHP’ye çevrildi. İnsanlar meraklı ama karamsardı. Kemal Bey’in çıkışı yazıya başlarken de söylediğim üzere iki açıdan çok ama çok anlamlı ve tarihi bir kırılma anı. Birincisi, CHP’nin artık CeHaPe değil Cumhuriyet HALK Partisi olabileceğini cümle aleme en üst perdeden ilan etti. Vesayete karşı halkın yanında durabileceğini, milletin menfaatlerini kısa süreli siyasi ranta kurban vermeyeceğini ve iktidarın linç çarklarından korkmadığını gösterdi Kemal Bey. Yine geçmişte bu köşede bir yazımda, CHP’nin derinlemesine bakıldığında aslında vesayetin mağdurlarından olduğunu, halkta karşılığı olmayan bu içi geçmiş zihniyetin, siyaseti CHP’yi tahakküm altında tutarak dizayn etmeye çalıştığını ve 2005-2010 arasında da bu açıdan oldukça başarılı olduğunu belirtmiştim. Ama zamanla her şey değişti. Hem CHP vesayete karşı direnç gösterdi, hem de vesayet kendisi için çok daha konforlu ve kullanışlı bir parti olan AKP’yi keşif ve istimlak etti. CHP’nin 2010 yılında çıktığı, siyaseten halka karışma yolculuğunda bir mihenk taşıdır 26 Ekim 2021. Daha alınacak çok yol var elbet ama bağımsız tavır alabileceklerini, her türlü korkudan ve baskıdan azade olduklarını güçlü şekilde ilan ettiler. Daha da mühimi, ellerinde devlet gücü ve imkânları yokken vesayete karşı durabileceklerini, hamasete boyun eğmeyeceklerini gösterdiler. İkincisi ise tüm diğer partilere ve halka, devlete tasallut olmuş bu köhne zihniyetin yenilmez olmadığını, karşı durulabildiğini, durulduğunda da kıyametin kopmadığını, devletin yıkılmadığını ve milletin bölünmediğini ispatladılar. Kemal Bey ve Cumhuriyet HALK Partisi, siyasetin, yani aslında milli iradenin özgürleşmesi yönünde öncülük etmiş oldular. Dünkü çıkış koçbaşı bir hamle bu anlamda. CHP’nin üzerine yapışan “vesayetin sözcüsü” etiketini yırtıp atan ve onu “halkın sesine” dönüştüren devasa bir mucize. Halk şaşkınlıktan bir süre sevinemedi bile duydukları karşısında. “Hayır,” iktidarın zayıfladığı anda sahaya süreceği ve milletin evlatlarının canına mal olacak kirli oyunlara ve halkın milli-dini duyguları istismar edilerek susturulmasına karşı bir haykırıştı adeta. İdlib’de şehit edilen onlarca askerin hesabını soramayan iktidar ve ondan hesap soramayan muhalefete ağır bir tokattı. İktidar her geçen gün daha pervasız kutuplaştırmaların, ayrıştırmaların, acıların peşinde koşacak. Şehitler tepesini doldurup, saray sofralarında timsah göz yaşları dökecek. Bu yüzden Meral Akşener’in “Milli güvenlik sorunu haline geldiğini” iddia ettiği iktidarın eline evlatlarımızı emanet etmemeliyiz. Bir mevzi daha kazanıldı. Bir kale daha düşürüldü. Bizim topraklarımızda siyasiler yapacakları kötülüklere, işleyecekleri suçlara karşı devletin arkasına saklanıp, söz konusu “vatansa gerisi teferruattır” mottosuna sığınarak, hayatlarımızın ehemmiyeti olmadığı yalanını dayattılar bizlere. Teferruatlarda kıydılar canımıza, böyle böyle sindirdiler bizi. Bu onların en büyük yalanı bizimse en büyük aldanışımızdı. İşte CHP bu defa, bu aldatmacaya ortak olmadı. Mehmetçik birilerinin “Kurşun askeri” değil. Onu bu konuma sokmak isteyen her türlü siyasi entrikanın veya tezkerenin karşısında olmak, durmak, direnmek ve ona geri adım attırmak hem insani ve hem de vatani görevimiz. Bu mevzu üzerinde geviş getiren veya gerekçelendirme çabaları içerisine düşenlere prim veremeyiz, vermemeliyiz. Çok kritik günler, haftalar ve hatta aylar bizi bekliyor. Muhalefet bileşenleri olarak zaman zaman ayrı da düşsek birbirimizden vazgeçmemeli, tekrar bir araya gelmenin yolunu bulmalı, tökezleyip düşenimiz olduğunda da onu ekarte etmek yerine ayağa kaldırmalı ve mutlaka yakın kalarak yol yürümeliyiz. Önce cendereden çıkalım, sonra kimin başbakan olacağını düşünürüz.