Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesinin görüşüldüğü komisyon toplantısında etkili bir konuşma yaptı. Hem tutanaklarda hem de sosyal medyada olan konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aynı zamanlarda Berlin’de olduğunu ve O’nun Türkiye’ye dönüşü sonrasında da Berlin’de kalmaya devam ettiğini belirtti. Bu bağlamda Alman medyasının ve kamuoyunun, Erdoğan’ın Berlin’de yapmış olduğu açıklamalara Türkiye kamuoyundan 180 derece farklı tepki verdiğini dile getirdi. Kuşkusuz olayları yerinde gözleme imkanı olan Çandar haklıydı. Erdoğan’ın basın açıklaması sadece Alman medyasında değil, Türkiye’nin son yıllarda arasının çok iyi olduğu İngiltere’de bile Türkiye’den çok farklı karşılandı. Ancak, düşünceme göre Erdoğan bu konuşmayı batılı aktörler için değil, aksine Türkiye için yaptı ve sanıyorum amacına da ulaştı.
Geçen hafta Berlin’e daha önceden planlanmış bir program kapsamında günübirlik bir seyahat gerçekleştirdi. Berlin’de en üst düzey güvenlik önlemi olmasına karşın Almanya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kendi makamından daha düşük bir protokolle kabul etti ve takip edebildiğim kadarıyla da görüşme boyunca yüzü hiç gülmedi. Bunun üzerine, icra açısından Erdoğan ile denk olan Alman Şansölyesi ile olan görüşmeye geçildi. Esasında Almanlar ortak bir basın toplantısı istemiyorlardı, fakat alışılmışın aksine Erdoğan görüşmeden önce Türkiye ile Almanya arasındaki iki saatlik zaman farkını da göz önünde tutarak basın toplantısında ısrarcı oldu. Çok tecrübeli bir siyasi olarak, Alman bir gazetecinin sorusunun üzerine de, Batı’da tepki ile karşılanacağını bile bile çok sert bir cevap verdi. Orta Doğu’da yaşanan vahşeti sadece bir din çatışmasına indirirken, kendi dini kimliğini öne çıkardı ve bir anlamda Berlin’den Ankara’ya, İstanbul’a ve önümüzdeki yerel seçimlerde kazanmak istediği neresi var ise oraya mesaj gönderdi.
Zannediyorum konuşması sonrasında ortalama bir İslamcı Erdoğan için her şeyi yapmaya hazır konuma geçmişken, daha aklı selim bir muhafazakar Erdoğan’ı nasıl bir lider olduğu konusunda takdir etmiştir.
Erdoğan’ın çıkışı çok sert olmasına rağmen, basın toplantısı sonrasında Alman yetkililer ile yapılan yemekli toplantı daha yumuşak ve yapıcı bir tonda geçti. Her ne kadar Eurofighter savaş uçakları konusunda Türkiye tam bir yeşil ışık alamamış da olsa, özellikle hala İngiltere üzerinden pazarlık şansı sürüyor. Dahası elinde göçmen anlaşması olan Türkiye kolay kolay doğrudan Almanya ile açıktan bir çatışmaya girecek kadar da zor durumda değil. Hal böyleyken Erdoğan’ın bu çıkışını Türkiye kamuoyu için yaptığını söyleyebiliriz.
Bütün bunlar ışığında Erdoğan yerel seçimin ‘startını’ Berlin’den verdi diyebiliriz. Bir anlamda iç politika ile dış politika arasındaki mesafeyi kısaltarak ‘İstanbul’u Gazze’deki çocuklar için kazanmalıyız’ şeklinde bir söylem ile yoluna devam edecek gibi duruyor. Bu işe yarayabilir mi? Geçmişe baktığımız zaman öncelikle Erdoğan’ın kendi kitlesini konsolide etmesine yarayacağını biliyoruz. Düşünün ki İsveç çıkışları bile anketlerde Erdoğan’ın oy oranına olumlu katkı yapmıştı.
Ancak, okumalarım bana bu durumun sadece yerel seçim ile sınırlı olmadığını da gösteriyor. Berlin’den dönüş yolunda yaptığı 50+1 sisteminin değişmesi yönündeki açıklamaları, yerel seçimler sonrasında Erdoğan’ın bir ya da birkaç hamlesi daha olacağını bizlere gösteriyor gibi. Kimse Erdoğan’ın Berlin çıkışı sonrasında yolda yapmış olduğu sistem ve anayasa çıkışının tesadüf olduğunu düşünmüyordur herhalde. Böyle bir düşünce Erdoğan’ın siyasi zekasına hakaret olur. Anlaşılan o ki, Erdoğan yerel seçimleri ve sonrasını bir domino taşı etkisine benzetiyor.
Kısacası Batı tarafından Orta Doğu’daki müzakere masasına doğrudan alınmayan Erdoğan yönetimi, kendine biçtiği yeni pozisyon ile dış politikadaki hamlelerini iç politikada kara dönüştürmeye çalışacak. Bunu daha önce de yaptı ve yeniden yapabilir. Peki muhalefet buna akılcıl bir cevap verebilir mi? İşte bunu bekleyip göreceğiz.