Halen Cumhur İttifakı içinde olan partilerin gerekse Erdoğan’ın kendilerine destek için görüştüğü partilerin ortak keseni “
Devlet/çiliğin” yarattığı rant ve imkanların paylaşımıdır. Burada sadece maddi paylaşımı değil, siyasi güç paylaşımı, bürokraside güç paylaşımı gibi imkanları da dahildir.
Seçimlere koşar adım ilerliyoruz.
Millet İttifakı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu önceliği deprem bölgesi olmak üzere sahada. Sadece Kılıçdaroğlu değil, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Meral Akşener, Ali Babacan, Temel Karamollaoğlu, Ahmet Davutoğlu ve Gültekin Uysal da sahadalar.
Millet İttifakı sahada vatandaşla yüz yüze konuşup, onların sorunlarını dinlerken Cumhur İttifakı ise farklı partilerle görüşerek ittifakı genişletme derdinde. Temal amacı +1 oy almak.
Burada küçük bir ayrıntıya dikkat çekelim. AKP Genel Başkanı ce Cumhurbaşkanı Erdoğan diğer partilerle yani HüdaPar ve Yeniden Refah Partisi (YRP9 liderleri ile görüşürken Cumhur İttifakı adayı olarak değil AKP lideri olarak görüşmektedir.
Bu iki partinin başta kadın konusu olmak üzere, bilime ve demokratik değerlere nasıl baktığını parti programlarından, açıklamalarından biliyoruz.
Bu iki parti ideolojik olarak AKP ve BBP’ye yakın olsa bile Devlet Bahçeli’nin MHP’si ile Doğu Perinçek’in VP’si ile ideolojik olarak ortaklıklarının ne olduğu sorulabilir. Ki bu haklı bir sorudur.
Görünürde bu iki partinin (MHP ve VP), Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’na destek için görüştüğü HüdaPar ve YRP ile hiçbir ortak yanı olmadığı açık. Ama daha temelde ortak bir keseni var.
Siyasi iktidar ve Cumhur İttifakı devlet/çileğin tüm imkanlarından yararlanıp, onu merkeze alan bir statükoyu korumaya çalışırken, muhalefetteki iki ittifak da toplumsal talepleri merkeze alan, bu sistem ve bu sisteme meşruiyet sağlayan zihniyetin de değişmesini savunan siyasal temsilcileri olarak karşımızda durmaktadırlar.
Son
yazımı şöyle bitirmiştim;
“
Millet İttifakı’nın kimlerden oluştuğunu ve ortak kesenlerinin demokrasi, özgürlükler ve adalet olduğunu biliyoruz.
Peki Cumhur İttifakı hangi partilerden oluşuyor?
Daha önemlisi birbirine benzemeyen bu partilerin ortak keseni nedir?
Otoriter devlet/çilik yani rant olmasın mı?”
Evet gerek halen Cumhur İttifakı içinde olan partilerin gerekse Erdoğan’ın kendilerine destek için görüştüğü partilerin ortak keseni “Devlet/çiliğin” yarattığı rant ve imkanların paylaşımıdır. Burada sadece maddi paylaşımı değil, siyasi güç paylaşımı, bürokraside güç paylaşımı gibi imkanları da dahildir.
Bu açıdan Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu tartışma, ittifakların ya da Cumhurbaşkanı adayının siyaseten durdukları yeri solcu ya da sağcı olarak tanımlamak değildir. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda ittifakların ve adayların pozisyonlarını anlamlı ve açıklayıcı olan kavramlar esas olarak
“değişim”den mi yoksa
“statüko”dan mı yana olduklarıdır.
Statükoyu temsil eden Erdoğan, HüdaPar ve YRP ile görüşüp onlardan destek almaya çalışırken; Kılıçdaroğlu muhalefette olan ve bu iktidarın değişmesini isteyen tüm partilerle görüşüp onların da adayı haline gelmek istiyor.
Siyasi iktidar ve Cumhur İttifakı devlet/çileğin tüm imkanlarından yararlanıp, onu merkeze alan bir statükoyu korumaya çalışırken, muhalefetteki iki ittifak da (Millet İttifakı ve Emek ve Özgürlük İttifakı) toplumsal talepleri merkeze alan, bu sistem ve bu sisteme meşruiyet sağlayan zihniyetin de değişmesini savunan siyasal temsilcileri olarak karşımızda durmaktadırlar.
Muhalefet partilerinin gerek ittifak olarak gerekse ittifak dışı ilişki ve birlikteliği sadece var olan düzenin değişmesinden değil, siyasetin orta vadede kurumsallaşması açısından da önemlidir. Çünkü bu kurumsallaşma Türkiye’de “olmayan” siyasetin kendini de var etme sürecidir.
DEVLETİ DEĞİL TOPLUM
Bundan tam 9 yıl önce 2014 yılında T24’de aşağıdaki satırları
yazmışım;
“Elbette Türkiye’nin normalleşme ve demokratikleşmesinin ana hattı ise, kuşkusuz siyasi ve sivil alandaki devlet mağdurlarından oluşacak bir “demokrasi koalisyonunu” kurmaktan geçiyor.”
Geç de olsa CHP lideri Kılıçdaroğlu, adını koymadan bu koalisyonu kurmak için çaba sarf ediyor ve bu yolda hayli mesafe de aldı.
Bugün, Türkiye’nin temel ihtiyacı siyaseti devletin merkezinden çıkarıp toplumu, toplumsal sorunları merkeze alan siyasallaşmanın iktidarını kurmaktır. Bu açıdan gerek ittifaklar gerekse, muhalefetteki partiler arasında var olan “
siyasal, ideolojik, kültürel farklılıklara rağmen” kurulan geniş diyalog kanalları bu açıdan geniş bir siyasal koalisyonun kendisini oluşturmaktadır.
Kurulan bu dialog ve koalisyonun başarısının temel koşulu siyasi partilerin kendi aralarında konuşabilmeleri kadar,
“Devlet/çiliğe” de mesafe alarak gelecekte de toplumsal taleplerin kamusal alanda taşıyıcılıklarına devam etmelerine bağlı olacaktır.
Türkiye gibi devlet geleneğinin çok güçlü olduğu, devletin her daim devletçilik üzerinden kendisine bir ortak bularak kendi sınırını korumayı başardığını muhalefet partileri unutmamalıdır.
Bu açıdan muhalefet partilerinin gerek ittifak olarak gerekse ittifak dışı ilişki ve birlikteliği sadece var olan düzenin değişmesinden değil, siyasetin orta vadede kurumsallaşması açısından da önemlidir. Çünkü bu kurumsallaşma Türkiye’de “olmayan” siyasetin kendini de var etme sürecidir.
Evet, Türkiye’de çok partili hayata geçişle birlikte siyasi partiler kurulmuş, seçimler yapılmış, hükümetler kurulmuş ama siyaset kurumsallaşamamıştır. Çünkü bu kurumsallaşma, ya iktidar partisinin devlete eklemlenmesi ya da askeri muhtıra ve darbeler kesintiye uğratmıştır.
Bu açıdan siyasi partilerin varlığı, belli aralıklarla yapılan seçimler, kurulan hükümetler
“Siyasetin” varlığının garantisi olmamıştır.
Bu kez bu şansa sahibiz.
Çünkü seçimimiz sadece bir aday değil esas olarak bir zihniyet.