Değişim umudu CHP’nin de Türkiye muhalefetinin de geleceğini aydınlatacak yegâne güneştir. 2010-2023 döneminin acısıyla tatlısıyla CHP için bittiğini ve geleceğe dair yeni bir iddia ortaya koymanın lüzumunu çok iyi anlamak zorundayız.Değişim umudu CHP’nin de Türkiye muhalefetinin de geleceğini aydınlatacak yegâne güneştir. 2010-2023 döneminin acısıyla tatlısıyla CHP için bittiğini ve geleceğe dair yeni bir iddia ortaya koymanın lüzumunu çok iyi anlamak zorundayız. Bu değişimin mümkün olduğu kadar suhuletle gerçekleşmesi çok önemlidir, çünkü hakikaten kritik bir dönemeçteyiz, bir önceki yazımda bahsettiğim gibi Rusyalaşma tehlikesi gerçek ve her zamankinden daha yakındır. 2019’daki yerel seçim zaferinden itibaren CHP’nin yerel yönetimlerdeki başarısı, buralarda çok olumsuz şartlarda çalışan kadroların başardığı mühim işler, partinin yeni liderliğinin Ankara’dan ve bürokrasiden değil yerel yönetimlerden çıkması gerektiğini -adeta bir doğa olayının kaçınılmazlığında- gösteriyor. Değişim rüzgârının şiddeti de estiği yön de bellidir. Fakat bu değişim sadece lider ve kadro değişikliği olarak gerçekleşirse etkisi sınırlı olacaktır, bu değişimi bir örgütlenme reformu ve çağın gereksinimlerine uygun yeni bir program ve tüzük değişikliği de izlemek zorundadır. Evet bu bir zorunluluktur, zira değişim hayata geçirilemezse CHP sabit kalmayacak, küçülecek ve sönümlenecektir.
CHP’de değişim bir zorunluluktur
Politikyol
Franz Kafka’nın eserlerini hatırlatan sessiz koridorlardan çıkan bürokratik kararlarla kitle partisi yönetilemez. CHP geniş halk kitlelerinin özlemlerini bizzat temsil eden, başarı hikâyesine yaslanan bir siyasi liderliğe şiddetle gereksinim duymaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi, 28 Mayıs’ta tarihinin ilk seçimini kaybetmedi. Fakat bu kaybın hususi bir niteliği vardı: 2017’den bu yana, ilmik ilmik örülen strateji, aslında başarılı olmaya en yaklaştığı anda, bu seçim sonucunun muhalif kitlelerde yarattığı yılgınlık ve hayal kırıklığı ile sona erdi, muhalefetin konsolidasyonu çözüldü, buna mukabil iktidar cenahında özgüven ve bununla bağlantılı bir toparlanma refleksi oluştu. Bu manzara göstermektedir ki CHP’de de bir dönem kapanmış, yeni bir dönem ise henüz açılmamıştır. Değişim gerekliliği de bu talebin en dolaysız ifadesi olarak salt CHP’lilerin değil, tüm muhaliflerin dilinde dolaşmaktadır.
Bir parantez açalım: Millet İttifakı’nın aday belirleme ve adayını kitlelere izah etme şekli, muhalif kitlelerde güvensizlik yaratmıştır. Altılı Masa daha seçimi kazanmadan seçim sonrası çıkarılacak yasaların, uygulanacak politikaların en ince detaylarını tartışmaya girişmiştir. Eşine ender rastlanır bir siyasi hipermetroplukla, en yakın ve hayati mesele, seçimin nasıl kazanılacağı meselesi, sürekli olarak geleceğe ertelenmiştir. Bu duruma bilinçli veya bilinçsiz olarak dillendirilen “seçim zaten çantada keklik” söylemleri de eklenince, muhalif kitlelerde yersiz bir öfori duygusu uyandırılmış, bu da seçim mağlubiyetinden sonra kitlenin yaşadığı şok ve perişanlık hissini büyütmüştür.
Burada iki meseleyi vurgulamak elzemdir: Mağlubiyet bazen kaçınılmazdır, ancak 2023 seçimlerinde muhalefet pekâlâ kazanabilecekken, “kaçınılmaz olmayan” bir mağlubiyet yaşamıştır. İkincisi, seçimlerin ikinci tura kaldığı belli olduğu andan itibaren Millet İttifakı’nın bir B planının olmadığı ortaya çıkmış, ilk tur ile ikinci tur arasındaki 14 günlük süre çaresizce çırpınmalarla geçmiş, nihayetinde de mağlubiyet yönetilememiştir. Bu hatalar silsilesi, CHP’de mevcut anlayışın miadını doldurduğunu en açık şekilde göstermektedir.
Kolaya kaçmayalım, değişim sadece bir slogan değildir, bu değişim talebi bir lider değişikliğini de içermektedir. CHP’de, 2019-2023 döneminde ortaya çıkan olumlu şartlar 28 Mayıs itibariyle ortadan kalkmak üzeredir. Partideki manzara-ı umumiye Deniz Baykal dönemini hatırlatan bir hâl almıştır. Atalet ve dar kadroculuk anlayışı partiyi küçültmekte, daha doğrusu kendi içine doğru büzüştürmektedir. Bu şartlar altında bir lider ve kadro değişikliğinin önünün açılması, sadece CHP için değil, muhalefetin yeniden konsolide olabilmesi ve rejimin yeni otoriterleşme hamlelerine mukavemet edebilecek bir politik güç ortaya koyabilmesi için son derece hayatidir.
Çağdaş sosyal demokrat partiler geniş kitlelere dayanır ve onların siyasi özlemlerinin politik temsiline soyunurlar. Bürokratlaşma, aparatçikleşme bu partileri içten çürüten, yozlaştıran olgulardır. CHP’nin politbürosu lafı bizzat CHP’lilerin ağızlarına pelesenk olmuştur. Ne hazindir ki bütün bu kelimelerin kökü Sovyetler Birliği tarihindendir. Lenin’in ölümünden itibaren, Sovyetler Birliği’nin kötüye gidişini gören sosyalist gözlemciler, başta Lev Troçki, devlete ve onun tek partisi olan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne eleştirilerini bu kavramlar üzerinden yapmışlardır. Sovyetler Birliği deneyimi, işçi sınıfı iktidarını tesis etme iddiasındaki politik ideallerin mümessili olan siyasi yapıların seneler içinde nasıl çürüdüğüne dair muazzam bir tarih dersidir. Kaldı ki batılı anlayışla sosyal demokrat siyaset yapma iddiasındaki partilerde zaten politbüro olmaz, tabanın doğrudan temsilcilerinin bulunduğu bir yönetim ve yürütme mekanizması olur.
Bugün CHP’de taban ve tavan arasında gittikçe açılan uçurum partinin geleceğini karartmaktadır. Tabandan kopmuş siyasi kadroların doğru kararlar alması beklenemez. Franz Kafka’nın eserlerini hatırlatan sessiz koridorlardan çıkan bürokratik kararlarla kitle partisi yönetilemez. CHP geniş halk kitlelerinin özlemlerini bizzat temsil eden, başarı hikâyesine yaslanan bir siyasi liderliğe şiddetle gereksinim duymaktadır.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı
AIDS’ten ölen 13 yaşındaki çocuğun babasının ifadesi ortaya çıktı