Yoksullukla mücadele söylemi neden seçmenin kararında belirleyici olamadı? 1. Seçmene, bu problemi İttifakın çözebileceği konusunda güven verilemedi. 2. Genel merkez, saha çalışması yapanlara üzerine çalışılmış bir politik içerik, yöntem ve üslup konusunda çerçeve sunamadı.
Türkiye, ekonomik krizin derinleştiği ve sınıflar arası mesafenin giderek açıldığı bir dönemde, Kahramanmaraş merkezli depremle; çok ciddi toplumsal ve ekonomik kayıplar yaşadı.
Böyle bir atmosferde AK Parti, güvenlik ve kimlik politikalarını propaganda aracına dönüştürürken, CHP de, gündelik hayatta çok hissedilen ekonomik kayıplar üstüne politik bir söylem geliştiremedi.
Peki; yoksulluk bu kadar görünürken, yoksullukla mücadele söylemi neden seçmenin kararında belirleyici olamadı?
Bu sorunun yanıtını vermek derinleşmiş bir tartışmayı da beraberinde getiriyor ancak uzun yıllardır yoksulluk odaklı saha çalışmaları yürüten biri olarak kendi gözlemlerimi şöyle özetleyebilirim;
- Siyasiler, gündelik hayatın ekonomisine dair sağlam bir söylem geliştiremedi. Meydanlardan verilen mesajlar zayıf kaldı. Seçmene, bu problemi İttifakın çözebileceği konusunda güven verilemedi.
- Örgüt, seçim için saha çalışması yapan üyelerini, gönüllülerini stratejik bir hatta sokamadı. Saha çalışması yapanlar, yoksulluğun yarattığı tahribatları öne çıkaracak politik söylem geliştiremedi. Genel merkez, saha çalışması yapanlara üzerine çalışılmış bir politik içerik, yöntem ve üslup konusunda çerçeve sunamadı. Sunulanlar da sahada başarılı yürütülemedi. Bu durum seçmenin ittifak etrafında toplanamamasının nedenlerinden biri oldu.
- İlk turun ardından, CHP’nin kemik seçmeninden hem depremzedelere hem de yoksul seçmene yönelik “madem AK Parti’ye oy veriyorlar, onlara müstahak” söylemi de ciddi bir kırılma yarattı.
Bu yazıda, meselenin “örgüt” boyutuna odaklanacağım. CHP örgütünün sahada yaptığı seçim çalışmalarına ilişkin gözlemlerim ve 14-28 Mayıs tarihleri arasında bir grup “gönüllü kadın” ile yaptığımız saha çalışması deneyiminden yola çıkarak; CHP’nin yoksul mahallelerdeki karşılığını tasvir etmeye çalışacağım.
AK Parti yoksul seçmene ekonomik desteğin yanı sıra, sadece dindarlık ve tevekkül ile kuşatılmış bir yaşam tarzı sunmuyor aynı zamanda bir sosyalleşme imkânı da veriyor ve seçmeni kendi topluluğuna dahil ediyor.
CHP ÖRGÜTÜ YOKSULLARLA DİYALOG KURMAKTA NEDEN ZORLANIYOR?
Araştırmalar gösteriyor ki; gelir düzeyi düşük ve orta seviyeli hanelerin AK Parti’ye oy verme eğilimi daha yüksek. AK Parti ve yoksul seçmen arasında sosyal yardımlar tabanlı bir ilişki olması AK Parti’nin yoksullardan oy alma eğilimini adil bir rekabet ortamından çıkarsa da bu gerçekliği değiştirmiyor. Bu nedenle
AK Parti’nin yoksul seçmen ile kurduğu ilişkinin odağında sadece ekonomik bağımlılığı koymak yoksulların AK Parti’ye olan eğilimini anlamımız konusunda, bizi derinleşmekten alıkoyuyor.
AK Parti yoksul seçmene ekonomik desteğin yanı sıra, sadece dindarlık ve tevekkül ile kuşatılmış bir yaşam tarzı sunmuyor aynı zamanda bir sosyalleşme imkânı da veriyor ve seçmeni kendi topluluğuna dahil ediyor. Yoksul seçmen ile gündelik hayat ilişkisi kuruluyor. Yoksul haneler, kimi zaman komşusu kimi zaman patronu kimi zaman mahalledeki esnaf bir Ak Parti üyesi tarafından sürekliliği olan, sadık bir ilişki ağına dahil ediliyor ve yoksulluk siyasallaştırılıyor.
Buna karşılık ise CHP örgütü, yoksul hanelerle sürekliliği olan bağlar kurmuyor. Seçim dönemlerinde kurulan ilişkilerdeyse hiyerarşik bir yöntem tercih ediyor. Dinlemek ve anlamaktan çok, anlatmak ve öğretmeye dayalı bir ilişki kuruyor. Bu eğitici öğretici tavır samimiyet kapılarını açamadığı için yoksul seçmenin CHP’ye olan mesafesini arttırıyor.
Bu mesafe aşılamaz değil. Mesafeyi ortadan kaldırmak için ortaya konulacak siyasi faaliyetin saha çalışması ile evlerin içine taşınması gerekiyor. Bu da tüm boyutları ile düşünülmüş bir saha stratejisinin devreye alınmasıyla mümkün.
Hali hazırda CHP ve ittifakın, parti üyelerini ve sürece gönüllük yapan insanları çerçeveleyecek, üzerinde düşünülmüş, temel prensipler konusunda mutabık kalınmış bir saha stratejisi bulunmuyor. Bölgesel bazlı stratejiler oluşturulsa da ortada birbirinden habersiz insanların enerjisini konsolide edemeyen bir yapı var.
Ortak bir strateji ve uygulama planı ortaya konulamaması, sahada seçmen ile yüz yüze bakan üyeleri, gönüllüleri de hataya açık bir hale getiriyor. Bu durum pek çok iletişim kazasını beraberinde getirdiği gibi partinin örgütlenme kabiliyetinin zayıflığı, CHP’nin yeni bir hayatı inşa edebileceğine olan inancın erimesine de neden oluyor. Seçmen, derdini anında çözen bir yapıya ihtiyaç duyuyor. Bu yapı, devlet ya da diğer siyasi aktörler olabilir. Bu noktada CHP’nin
seçmeni ikna edebilmesi; anında çözüm yaratabilen bir örgütlenme kabiliyetini ortaya koyabilmesinden geçiyor.
CHP örgütü, yoksul hanelerle sürekliliği olan bağlar kurmuyor. Seçim dönemlerinde kurulan ilişkilerdeyse hiyerarşik bir yöntem tercih ediyor. Dinlemek ve anlamaktan çok, anlatmak ve öğretmeye dayalı bir ilişki kuruyor.
YOKSUL SEÇMENİ İKNA ETMEK NASIL BİR ÖRGÜTLENME MODELİ İLE MÜMKÜN OLUR?
Bir Dava için Çalışmak: Özelleştirilmiş Bir Saha Stratejisi
Seçim sürecinde il ve ilçe örgütleri ve değişim isteyen gönüllüler pek çok koldan örgütlenme çalışması yürüttü. Tüm çalışmaların anlamı ve değeri olduğu kuşkusuz ancak yapılan çalışmaların belirli bir yöntem ve akış içinde yapılmadığında da sürece zarar verdiği aşikâr.
Bu nedenle saha çalışmalarının öncelikle hedef kitleye göre kategorize edilmesi gerekiyor; öğrenciler, esnaflar, çalışan yoksulların oy davranışlarını farklılaşan ihtiyaçları değiştiriyor.
Örneğin, ev kadınlarına tarım işçisi kadınların emeklilik primlerinin devlet tarafından ödeneceği vaadini anlatmak seçmenin kafasını karıştırıyor, kendisiyle ilgisini kuramamasına yol açıyor. Seçim çalışması yapan kişinin dağınık söylem ve vaat seti ile seçmenin önüne çıkması, seçmenin ihtiyaçlarını da anlamadığı ve hatta düşünmediği mesajını da veriyor.
Aynı zamanda; seçmeni ziyaret eden kişilerin profilleri de bağın kurulmasında oldukça önemli bir aktör. Özelleştirilmiş saha stratejisinin yanı sıra, her hedef kitleye doğru insanlar ve kimliklerle ulaşmak gerekiyor. Örneğin, gençlerde akran iletişiminin ikna sürecini kolaylaştırırken, ev hanımları ise “kadın kadına yapacakları bir sohbeti” tercih ediyor.
Yoksul seçmeni ikna etmek için de özelleştirilmiş bir saha stratejisi kurgulamak gerekiyor. Yoksul seçmenin en önemli kaygısını tespit etmek kurgulanacak saha stratejisinin de odağını belirlemek anlamına geliyor. Yoksul seçmenin CHP’ye karşı mesafesini arttıran en önemli kaygısı, “
CHP gelince sosyal yardımlarımızı kesecek” önyargısı. Çünkü yoksul seçmen “
Bir damla mutluluk tatsak, peşinden bin damla üzüntü gelir” şiarı ile yaşıyor ve işlerin daha da kötüye gitmesinin normal olduğu bir yaşamdan bize sesleniyor.
Bu nedenle önce bu kaygıyı giderecek bir net bir söylem oluşturmak gerekiyor. Bunu aşmak için belediyelerin performansı yeterli olmuyor. Bu kaygı,
“yoksulun derdinden anlamayan, onu tanımayan, tanımaya da gönlü olmayan” bir bakış açısı ile karşı karşıya kalmanın kaygısı.
AK Parti’de sadece koli ya da market kartı ile evlere girmiyor, Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) vasıtası ile hızla çözüm sunulabiliyor.. SYDV’ler ile AK Parti ilçe, mahalle örgütü arasında organik bir bağ bulunuyor.
MAHALLEYE MAHALLELİ İLE GİRMEK
14-28 Mayıs tarihleri arasında bir grup gönüllü kadın olarak yaptığımız çalışmada, AK Parti’nin yoksul haneler ile kurduğu ilişkinin boyutlarını da gözlemleme imkânı da bulduk. AK Parti mahalle başkanlarının çok aktif çalıştığı ve seçmen ile sürekliliği olan bir ilişki kurduğu biliniyor. Yoksul mahallelerdeki parti başkanları aynı zamanda mahallenin sosyal hizmet uzmanı gibi çalışıyor.
AK Parti’de sadece koli ya da market kartı ile evlere girmiyor aynı zamanda hanede müşkül bir durum varsa hızla çözülüyor. Örneğin hanenin sosyal yardıma ihtiyacı varsa Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) vasıtası ile hızla çözüm sunulabiliyor. SYDV’LER kaynağını devletten alan ve dernek statüsünde kurumlar olduğu için yönetim kurulu imzası ile hızla karar alabiliyor. SYDV’ler ile AK Parti ilçe, mahalle örgütü arasında organik bir bağ bulunuyor.
Bir diğer önemli nokta ise seçimden seçime değil sürekli ilişki kurma stratejisi. Haneler, aynı zamanda mahalleden komşusu da olan AK Partili kadrolar tarafından düzenli olarak ziyaret ediliyor. Hâl hatır sormak için yapılan bu ziyaretler, bağları da güçlendiriyor.
AK Partililer yoksul haneler ile diyalog kurmak konusunda oldukça iyi, çünkü inanç dünyası, ortak zemin olarak kullanılıyor. Maneviyat temelli ilişki kurma yaklaşımı diyaloğu da yumuşak ve sıcak bir hale getiriyor.
CHP örgütü ise ağırlıklı olarak kapı önü siyaseti yapıyor. Genellikle “kapıdan geldiler, broşür bıraktılar, gittiler” yorumları duyuluyor. Evi ziyaret edilen kişi, bir müşkülünü ilettiğinde belediyenin ilgili kurumlarına yönlendiriliyor. Örgüt problemi kendisi çözmüyor ya da sonucu takip edecek bir irade de göstermiyor. Bu da vatandaşta
“CHP kapıdan uğradı gitti, AK Parti geldi derdimi çözdü.” yönünde bir algı yaratıyor.
KAPI EŞİĞİNDE DEĞİL, EVİN İÇİN SOHBET
Kapının eşiğinden bırakılan broşürler, yoksul seçmenle bağ kurmak konusunda yeterli olmuyor. Çoğu zaman broşürler okunmuyor ve kapıdan uğradılar gittiler hissini derinleştiriyor. Bu nedenle evin kapısından girmek ve evin sesini dinlemek oldukça önem kazanıyor. Örneğin; yaptığımız saha çalışması kapsamında ziyaret edilen hanelerden birinin kapısından içeri girmekte oldukça zorlandık; daha sonra eve girip evin hanımı ile sohbet etmeye başlayınca anladık ki; daha önce de CHP üyelerinin eve ziyarete gelmiş ancak kapıda ayakkabılarını çıkarmayıp, galoş takarak eve girmişler. Konuşmaya razı olan ev hanımı için bu görüntü bir kırılma olmuş. Hane ziyaretlerinde yapılan hatalar, çoğu zaman ılımlı seçmenin kaybedilmesine de neden oluyor.
Örneğin; yaptığımız saha çalışması kapsamında ziyaret edilen hanelerden birinin kapısından içeri girmekte oldukça zorlandık. Anladık ki; daha önce de CHP üyeleri ziyarete gelmiş ancak galoş takarak eve girmişler…
Aynı şekilde yaptığımız saha çalışmasında görüştüğümüz bir mahalle sakini aradaki mesafeyi
“Geliyorlar, merhaba diyorlar, el sallaya sallaya gidiyorlar. Biz eşimizi, çoluğumuzu, çocuğumuzu her yere Allah’ın selamı ile yolluyoruz. Bir Selamün Aleyküm demek çok mu?” şeklinde ifade ediyor.
Yoksul seçmen de eve gireni izliyor, onunla göz teması kuruyor. Kendine nasıl davrandığını tahlil ediyor. Dolayısıyla hanenin içinde yapılan tüm davranışlar, saha çalışmasını yapan kişi kapıdan çıktıktan sonra bir teraziye konuyor. Yoksul seçmen de tüm seçmenler gibi bu teraziye göre oy kararını belirliyor.
Mahallede seçim çalışması yapmak için öncesinden mahallede var olmanız gerekiyor. Eğer mahallenin fısıltısı gazetesinde bir gündeme dönüşebildiyseniz şansınız artıyor. Kadınların birbirlerini ziyaretlerinde, cami önlerinde, esnaf ziyaretlerinde mahalleye seçim çalışması için gelen kişiler iyi anıldıysa, bir müddet sonra mahalleli yolda sizi görünce evine davet ediyor. Fakat kötü anıldıysanız, kapıdan içeri almıyor, kapı önü konuşması
“Allah gönlünüze versin, haydi iyi günler” cümlesiyle hızlıca sonlandırılıyor.
DALMA DEĞİL, DAHİL OLMA
AK Parti’nin seçmen ile kurduğu ilişkide süreklilik olması bağın güçlenmesine neden oluyor. AK Parti, hâl hatır sormanın sadeliğini kullanarak gönüllerde yer ediyor. Aynı zamanda yoksul mahallelerdeki kadınları dini sohbetlere davet ediliyor. Dini sohbetler kadınların evden çıkması için makbul bir neden. Ayrıca bu buluşmalar kadınlara da iyi geliyor. Hem manevi dünyalarına hitap eden bir güçlenme alanına kavuşmuş oluyorlar, hem de bir topluluğa dahil olarak sosyalleşme fırsatı buluyorlar. Kurulan bu ilişki aynı zamanda bir “bağ”ı da beraberinde getirmiş oluyor.
AK Parti yoksul mahallelerdeki kadınları dini sohbetlere davet ediyor. Bu sohbetler kadınların evden çıkması için makbul bir neden ve onlara iyi geliyor. Öte yandan CHP örgütleri bu bağı anlamıyor, kriminalize ediyor…
ÇÖZÜM ODAKLI YAKLAŞIM
En önemli derinleşme aracı, yoksul vatandaşların sorunlarını çözmek oluyor. AK Parti, bir hanede yatalak hasta gördüyse, bir sonraki ziyarete hasta bezi, öğrenci varsa kırtasiye malzemesi götürüyor. Ya da haneye sosyal yardım bağlanmasını sağlıyor. AK Parti, Hanenin içinde gördüğü sorunlara çözüm getirebiliyor, yapamıyorsa da helallik istiyor.
Arada bir rıza ilişkisi kurulmadan o ev bırakılmıyor.
Halbuki çözüm yerine en yumuşak hali ile
“dertleşme” imkanı sunan bir söylem kabul görmüyor. Yoksul bir haneye girdiğinizde yoksulluğun ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmak, ona kökten çözümü sunan uzun vadeli planlardan bahsetmek hafif kalıyor. Çünkü yoksulluk, o an çözülmesi gereken pek çok derdin toplamı demek. Böyle durumlarda yangınla mücadele stratejisi yazmak değil, yangına bir kova su dökmek daha makbul kalıyor.
AK Parti saha stratejisine methiyeler düzdüğümü düşünebilirsiniz. Muradım, bir karşılaştırma yapabilmek. Belli ki Kılıçdaroğlu’nu gerçekle yüzleştirecek kişilere izin verilmiyor. Ancak artık, -mış gibi yapmaların sonuna gelindi.
SONUÇ YERİNE: HER ALANDA DEĞİŞİM ŞART, CHP ÖRGÜTÜ YENİDEN TASARLANMALI
Bu yazıyı okurken AK Parti saha stratejisine methiyeler düzdüğümü düşünebilirsiniz. Ancak, 2023 seçimleri bize aynı zamanda AK Parti’nin tüm imkanlarını seferber ettiği bir ortamda bile saha ruhunu yavaş yavaş kaybettiğini gösterdi.
Bu yazıda ise muradım, bir karşılaştırma yapabilmek için AK Partinin yoksulluğu siyasallaştırma pratiğini tarif etmek ve rekabet çıtasını açıkça konuşmaktı.
Memleketi için daha adil bir düzen hedefi ile var olan pek çok sosyal çalışmacı gibi, ben de 28 Mayıs sonrası kendimi karanlık bir odaya kapatılmış gibi hissettim. Bu ülkede yaşayan tüm çocuklar ve gençler için inşa edilen gelecekten büyük bir kaygı duydum. Daha da ötesi bundan sonra oluşması muhtemel tüm diyalog ortamlarının kapandığı endişesine kapıldım.
İktidarın resmettiği bu umutsuzluğu, muhalefet içindeki yeniden yapılanma tartışmaları ile umuda dönüştürmenin izlerini ararken buldum kendimi. İmamoğlu’nun,
“Aynı şeyleri yapıp yol yürüme gafletine kapılamayız” sözlerinin ardından kendi uzmanlık alanıma ilişkin örgütün bildiği ama halı altına süpürdüğü bir konuyu tartışmak benim gibi hisseden sosyal çalışmacılara kalp mesajı olur umuduyla yazmaya başladım.
Belli ki Kılıçdaroğlu’nun önüne konulan sayılar, modeller başarılı olmaya yetmiyor. Belli ki Genel Başkan’ın etrafında onu bu gerçekle yüzleştirecek kişilere de izin verilmiyor. Ancak artık, -mış gibi yapmaların sonuna gelindi. Gerçekleri konuşmak da kendi siyasi bekasını bir kenara bırakıp, memleketin bekasına odaklanan bir yapı ile mümkün.
Bu seçimin gerçek ve büyük kaybedeni yoksullar olmuştur, koltuklarını koruma mücadelesi veren siyasiler ise bunun sorumlusudur. CHP içinde, genel başkanından, delegesine; MYK’sından üyesine herkesin kendini sorgulaması ve
“yoksulluğu ve yoksullarla kurulamayan sınıfsal bağları” yeniden düşünmesi gerekiyor. Bu bağların hangi saha stratejileri ile kurulabileceğini bu yazıda tartışmak istedim ancak bu bağları derinleştirecek olan şey güncel yoksulluk teorilerinin yeniden ve samimiyetle konuşulması ile mümkün olacak.