YEM’in (Yeni Ekonomik Model) performansı bakımından bu durumu değerlendirdiğimizde ise, amaçlananın ihracat gelirlerinin artışı ile cari açığın kapanması hedeflenmekteydi. Ancak bırakın ihracat geliri sağlamayı, mevcut ekonomi model cari açığın daha da artmasına yol açmaktadır. Geçen sene bu dönemlerde kamuoyuna sunulan Yeni Ekonomi Programı (YEP) birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Kısa süreli isim krizi aşıldıktan sonra, bunun Türkiye ekonomisine yönelik, özgün bir program olduğu düşüncesi kamuoyunda söylenmeye başlandı. Zaman zaman saraydan sızdırılan birtakım yazılı belgelerle modelin “teorik” temelleri konusunda muhalif iktisatçılara cevap yetiştirilirken, resmi makamlar doğrudan bir yüzleşmeye girmekten nedense kaçındılar. Geçmişte şaşalı toplantılarla ve ekonomi basınının huzurunda yapılan bu tip lansmanlar, son derecede utangaç tavırlarla, bir geçede, kimsenin haberi olmadan uygulamaya konuldu. Zaman zaman Sayın Bakan Nebati’nin tek başına katıldığı programlarla modelin zorunlu savunucusu görüntüsü verildi. Çaresiz kalındığında da izlenilen modelin anaakım iktisadi düşüncelerin teamül sınırlarına zorlayan, son derecede yeni bir model olduğu söylenmeye başlandı. Hatta gün geldi, bunun iktisat anlayışımızda radikal bir kırılmanın ilk örneği olduğu bile iddia edildi. Aslında modelin temel amacı, düşük faiz politikası izlemekten ödün vermeyen iktidarın, bu politikasının kurlar ve döviz rezervleri üzerinde yarattığı baskıyı azaltmaktır. Dışarıdan borçlanma kabiliyetini yitirmiş olan Türkiye ekonomisinin ihracat potansiyelini harekete geçirerek reel manada hem büyüme, hem de istihdam yaratma gayreti içine girilmiştir. Bu şekilde elde edilen dövizlere ise TCMB tarafından el konulmaya başlanmıştır. Ancak reel piyasaya yönelik arzulanan bu hedeflere rağmen, bunun mali kesimde neden olduğu dengesizlikler göz ardı edilmiştir. Bu dengesizlikler görülmeyerek büyük riskler alınmıştır. Model ilk önemli sınavını geçen sene Aralık ayında verdi. Dolar kuru daha o günlerde 18TL’nin çok üzerinde çıkarak, ekonomi için gerçek bir tehlikenin sinyalini verdi. Ardından oluşan döviz talebini önleyebilmek için “döviz benzeri” Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasına geçildi. Kurlardaki dalgalanmanın oluşturacağı zararlar ve riskler hazinenin üstüne yüklendi. Sonuç olarak döviz piyasalarında bir süre istikrar sağlanmış oldu. Ancak iktidarın amacı büyüme olunca ve bunu finanse edeceği kaynaklara yeterince ulaşamadığında, ekonominin maruz kaldığı riskler ve maliyetler, en azından şimdilik KKM uygulamasıyla görünmez kılınmıştır.  Bu sistemin sürdürülebilirliği ise, giderek artan cari açık açıkların finansmanına bağımlıdır. Ancak bu finansmanın kaynağının beklendiği gibi ihracat gelirleri olmayacağı anlaşılmıştır. Modelin temel başarı göstergesi cari açık üzerine yapacağı olumlu etkidir. Yani cari açık düzeyinin azalması. Belki de modelin bu performansının tetikleyeceği bir sermaye girişidir. 11 Ekim tarihi itibariyle TCMB Ağustos ayı cari açık verilerini açıkladı. Gördük ki, ilk sekiz ayda cari açık miktarı toplamda 39,7 milyar dolara ulaşmış. Yılsonu itibariyle bu rakamın 50 milyar doları geçmesi bekleniyor. Bunlar gerçekten büyük rakamlar.
Bu modelin yol açtığı cari açıkların finansmanı için gereken kaynak artık dış ticaretten gelmiyor. Şimdilik kaynağını bilmediğimiz finansmanla işler tıkırında yürüyor gibi.  Bunun ne kadar süreceği ise tamamıyla bir muamma.
Her zaman olduğu gibi, açıklanan bu rakamlardan 12 aylık hareketli birikimli değerleri temel alan Grafik 1’imizi ürettik. Bu şekilde ilgilendiğimiz verileri kısa dönemli dalgalanmalardan arındırıp, iktisadi gelişmelerin rakamlar üzerinde yarattığı etkiyi daha iyi görebilme imkânına eriştik. Grafik 1’den görülmektedir ki, 2021’in Aralık ayından itibaren cari açık “tam gaz” artmaktadır (mavi çizgi). Yani YEM, beklenenin tam tersi bir sonuç vermiştir. Bu açığın finansmanı bakımından fikir vermesi beklenen finansal hesaplar (kırmızı çizgi) ise, bu yılın Nisan ayından beri azalıyor. Dahası yaz başından beri finansal hesapların düzeyi yatay istikrarlı bir seyir izliyor. Peki, ama “cari açık nasıl finanse ediliyor” diye sorduğunuzda da, bizim meşhur net hata noksan kaleminde görebildiğimiz, kaynağı belli olmayan miktarlar devreye giriyor. Bu yılın Mart ayından itibaren net hata noksanlar cari açık finansmanında önemli olmaya başlamış. Özellikle bu yaz başından beri görülen artışlarla da cari açığın en önemli finansman kaynağını oluşturmuş. Hatta böyle giderse, bırakın cari açığın finansmanını, kaynağı belli olmayan bu paralar TCMB’nin rezerv biriktirmesine bile imkân sağlayabilir. Finans hesabı ve net hata noksanı bir arada dikkate aldığınızda, Grafik 1’de de görüldüğü gibi cari açıkla eş değer miktarda bir finansal kaynağa ulaşılabilmektedir. Buradan yol çıkarak, bugün maruz kaldığımız cari açık finansmanın kaynağının bilinmediğini söylenebiliriz. YEM’in performansı bakımından bu durumu değerlendirdiğimizde ise, amaçlananın ihracat gelirlerinin artışı ile cari açığın kapanması hedeflenmekteydi. Ancak bırakın ihracat geliri sağlamayı, mevcut ekonomi model cari açığın daha da artmasına yol açmaktadır. Dahası ekonomi sistem dışı unsurlara daha bağımlı hâle gelmektedir. Ekonomide hem tahmin yapabilmek, hem de yönetim giderek güçleşmektedir. Bu modelin yol açtığı cari açıkların finansmanı için gereken kaynak artık dış ticaretten gelmiyor. Şimdilik net hata ve noksan kalemi altında ülkeye giren ve kaynağını bilmediğimiz finansmanla işler tıkırında yürüyor gibi.  Bunun ne kadar süreceği ise tamamıyla bir muamma.