Dünyada gelişmiş kimi ülkelerde uygulanan “düşük çalışma saatleri” istihdam artışını ne kadar sağlıyor? Alanının uzmanı iktisatçı ve ekonomistlere çalışma saatlerinin düşük olması halinde istihdamın artıp artmayacağını ya da istihdam artışına ne kadar katkı sağlayacağını sorduk.
Tartışma dosyasının ikinci bölümünde “çalışma saatlerinin düşürülmesi istihdamı artırır mı” sorunsalı üzerine iktisat hocalarının görüşlerini almaya devam ediyoruz.
PROF. DR. AZİZ ÇELİK- Kocaeli Üniversitesi
40 saatlik çalışma haftası ve 2 gün ücretli hafta tatili yasalaşmalıdır.
Türkiye’de yasal çalışma süresi işçiler için 40 yıldan fazla süredir 45 saattir. Artık yasal çalışma süresini ücretlerde bir kesinti olmadan 40 saate indirmenin zamanı çoktan geldi. Herkesin çalışması için herkes daha az çalışmalıdır. 40 saatlik çalışma haftasına geçilmelidir. Bu işsizliğin çözümü açısından da yararlı olacaktır. Pazar günü yanında cumartesi de ücretli hafta tatili olmalıdır.
Herkesin çalışması için herkes daha az çalışmalıdır. 40 saatlik çalışma haftasına geçilmelidir. Bu işsizliğin çözümü açısından da yararlı olacaktır. Pazar günü yanında cumartesi de ücretli hafta tatili olmalıdır.
Öte yandan fazla mesai uygulamaları da sınırlanmalıdır. Yasal olarak yılda 270 saat olan fazla çalışma süresi 90 saate indirilmelidir Yasa dışı fazla çalıştırma önlenmeli ve ağır yaptırıma bağlanmalıdır. Böylece gençlerin istihdamı daha fazla mümkün olur. Daha kısa süreli, daha nitelikli ve insani işler yaratılması gereklidir. İşsizlikle mücadelenin en önemli yollarından biri çalışma sürelerinin kısaltılmasıdır.
Türkiye'de haftalık 50 saat ve daha fazla çalışanların oranı yaklaşık %25'’tir. Türkiye’de çalışanlar çok uzun saatler boyunca ücretli işlerde çalışmaktadır. 50 saat ve üzeri çalışanların OECD’de ortalama %10'luk düzeyindedir. Bu oran AB ülkelerinde çok daha düşüktür. Türkiye OECD ülkeleri içinde Meksika’dan sonra en uzun süre çalışılan ülkedir. Bu korkunç bir tablodur.
Türkiye’de uzun çalışma sürelerinin birkaç nedeni var. Birincisi yasal çalışma süresinin yüksekliğidir. 45 saat olan yasal çalışma süresi çalışma süresini yukarıya çekiyor. Dünyada 40 saatlik çalışma yaygınlaşıyor. Bunun altında 35 saatlik çalışma haftası uygulamaları var. Haftada dört günlük çalışma tartışılmaya başlandı. Çalışma sürelerinin uzun olmasının bir diğer nedeni ücret düşüklüğüdür. Emekçiler düşük ücretlerle baş etmek için fazla çalışma yapıyor ve bu durum çalışma sürelerini uzatıyor.
Uzun çalışma sürelerinin bir diğer nedeni kayıt dışılık, çalışma çalışma hayatının denetimsizliği ve sendikasızlıktır. Kayıt dışı çalışma sürelerini uzatıyor. Çünkü kayıt dışı sektörde yasalara uyulmuyor. Kayıtlı sektörde de yasa dışı ve zorla fazla çalıştırma yaptırılıyor. Böylece çalışma süreleri artıyor. Sendika ve toplu pazarlık kapsamı özel sektörde yüzde 5-6 civarında bu durum çalışma hayatının denetimini zorlaştırıyor. Sendikalı işyerlerinde yasaları ve kuralları uygulatmak mümkün. Ancak sendikasız işyerlerinde bu mümkün değil.
Dr. İLHAN DÖĞÜŞ
Çalışma saatlerinin azaltılmasının istihdamı artırması, bazı spesifik koşullara bağlı. Birincisi, birim saat ücretinin çalışma süresindeki düşüş kadar artması ve bu sayede sipariş düzeyinin korunması gerekir. Ya da aylık toplam maaşın aynı kalması gerekir. Zira saat ücreti aynı iken daha az çalışılırsa gelir ve dolayısıyla harcama ve talep düzeyi düşer. Bu da istihdamı düşür. İkincisi, çalışma saatlerinin işsizlik oranına göre vardiyalara bölüneceği ima ediliyorsa, geniş tanımlı işsizliğin olduğu 25% Türkiye‘de 45 saatlik haftalık çalışma süresinin 34 saate düşürülmesi, 11 saatlik sürenin de şuanda işsiz olanlarca doldurulacağı bir vardiya şeklinde tasarlanması, (ya da iki eşit vardiyaya bölünmesi) gerektiği kastediliyor galiba? Fakat buradaki sorun, işsizlerin yeteneklerinin kompozisyonu ile var olan işlerin gereksinimlerinin eşleşmesidir. Bu sorunun çözümü ise kapsamlı bir mesleki eğitim ve devlet öncülüğünde yerel bir koordinasyon gerektirir.
DOÇ.DR. KEREM GÖKTEN- Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi
Meselenin her biri ayrı ayrı ve uzun uzun ele alınmayı gerektiren iki yanı var. Bunlardan ilki
teknolojinin 21. yüzyılda alacağı genel seyrin yani dijitalleşme, yapay zeka, robotik vb. alanlarda gerçekleşecek değişimlerin çalışma süresine, çalışma ilişkilerine, refahımıza ve yaşam biçimimize olan etkileri. Ortadan kalkacak meslekler, “orta nitelikli” işçi istihdamının altının oyulacağı yolundaki tahminler sıklıkla yapılır halde. Ortaya çıkacak yeni işlerin yaratacağı istihdamın sayısı konusunda iyimser olmak güç. Yeterince yeni iş yaratılamasa bile, gerçekleşecek verimlilik artışının azalacak istihdamın yarattığı kayıpları gidereceği yolundaki değerlendirmeler şüphe ile karşılanmakta.
Çalışma Bakanı Bilgin 8-5 mesaisinin ortadan kalkmakta oluşundan, üretimin mekânsal dönüşümünden, teknolojinin emeği ikame etmesinin yarattığı değişikliklerden söz etmekte. Bu konudaki arayış hatta uygulamaların hızlandığı bir gerçek.
Değinilmesi gereken ikinci unsur ise geçtiğimiz haftalarda Çalışma Bakanı’nın başlattığı tartışma ile ilgili. Bakan Bilgin, 8-5 mesaisinin ortadan kalkmakta oluşundan, üretimin mekânsal dönüşümünden, teknolojinin emeği ikame etmesinin yarattığı ve yaratacağı değişikliklerden söz etmekte. Bu konudaki arayış hatta uygulamaların hızlandığı bir gerçek. Çalışma süresi-boş zaman dengesini işçi lehine bozacak arayışların gelişmiş ile hatta bunlar içinde sosyal refah geleneğinin güçlü olduğu ülkelerde başladığı gözden kaçırılmamalı. Kolombiya ile birlikte haftalık çalışma süresinin en yüksek olduğu OECD ülkesi Türkiye. Özel kesimde 50 saati aşan, gayri insani haftalık çalışma süreleri normalleşmiş durumda. Sayın Bilgin’in “İnsanların 12 saat, 14 saat zorla çalıştırıldığı günler geride kalmıştır“ türünden değerlendirmeleri, ancak 1. Sanayi Devrimi’ne kıyasla yol aldığımız anlamına gelir. Ucuz kredi bağımlısı, düşük-orta teknolojiye dayalı, rekabet kaçkını bir üretim düzeninin egemen olduğu
ülkemizde çalışma saatlerinin düşürülmesi mutlak sömürünün azalması ve personel maliyetinin
artması anlamına gelecektir. Buna yanaşacak bir iş dünyasının hatta emek dünyasının varlığından şüpheliyim. Türkiye’de bu konunun güvenceli esneklik kavramının yeniden gündeme getirilmesi amacıyla ortaya atıldığı oldukça net.
PROF.DR ÖZGÜR ORHANGAZİ – Kadir Has Üniversitesi
Teknolojinin ve emek üretkenliğinin geldiği seviyede, atıl işgücü miktarını da göz önünde bulundurduğunuzda ücretleri düşürmeden çalışma saatlerini kısaltarak tam istihdama erişmek gayet mümkündür. Çalışma saatlerinin kısaltılmasının çalışanların üretkenliğini artırdığını gösteren birçok çalışma da mevcuttur. Ancak kapitalist işletmeler karlılıklarının düşmesi olasılığından ötürü böyle bir politikaya sıcak bakmayacaklardır. Türkiye özelinde ise çalışma saatlerinin oldukça uzun ve çalışma şartlarının oldukça kötü olduğu küçük işletmeler ile emek üretkenliğinin daha fazla artma imkanının kısıtlı olduğu hizmetler sektörü altındaki çeşitli işlerde bu özellikle doğru olabilir. Göz ardı edilmemesi gereken diğer şey ise çalışma saatlerinin kısalmasının ve istihdamın artmasının emekçilerin hem iktisadi hem de politik olarak güçlendireceği ve esasen, Kalecki’nin çok bilinen makalesinde ayrıntılı bir biçimde tartıştığı gibi, soru(n) iktisadi olmaktan çıkıp politik bir hal alacaktır.
PROF. DR. SERDAR SAYAN- TOBB Üniversitesi
Öncelikle vurgulamak isterim ki yasayla koyulan haftalık çalışma süresini kısaltarak istihdamı artırma önerisi ilk bakışta çok iyi bir fikir gibi görünse de, önceden kestirilmesi kolay olmayan karmaşık etkiler üretecek bir düzenleme olur. Bütün benzeri iktisat politikası müdahaleleri gibi farklı toplumsal kesimler ve ekonomik faaliyet kolları üzerinde farklı (olumlu ve olumsuz) etkiler yaratır ve net etkinin kimler için olumlu kimler için olumsuz olacağını ayrıntılı analiz yapmadan kestirmek de çoğu zaman mümkün değildir.
Yer kısıtına bağlı olarak çok kabaca değerlendirmem gerekirse, böyle bir düzenlemenin muhtemel etkilerini kayıtlı ve kayıtdışı olmak üzere ayrı ayrı bakılmak kaydıyla istihdam, ücretler ve fiyatlar, sektörel kaynak dağılımı, toplam talep ve uluslararası rekabet gücü gibi başlıklar altında düşünmek gerektiğini söyleyebilirim.
Yasayla koyulan haftalık çalışma süresini kısaltarak istihdamı artırma önerisi ilk bakışta çok iyi bir fikir gibi görünse de önceden kestirilmesi kolay olmayan karmaşık etkiler üretecek bir düzenleme olur.
Sezgisel olarak sorudaki senaryonun ardındaki varsayımın haftalık mesai süresinin, ücretleri sabit tutmak koşuluyla kısaltılması olduğunu anlıyorum. Bu varsayımın geçerli olacağı ve haftalık mesai süresindeki bir kısalmanın istihdamı, ücretleri –ya da ücretlerin artış hızını– düşürmeksizin artıracağı yegâne istihdam alanı kamusal hizmetler olur diye düşünüyorum. Belki çalışan verimliliğinin yüksek olduğu beyaz yakalı istihdam alanlarının bazılarında daha kamu (merkezi hükümet ve belediye) çalışanlarınınkine benzer biçimde, ciddi boyutlarda olumsuz ücret etkisi üretmeyen istihdam etkileri gözlenebilir. Ancak bunlar dışında kalan bütün istihdam alanlarında mesai saatlerini kısaltan düzenlemeye uymak, kısa vadede maliyetlerin artması ve orta vadede (nominal ücretlerin aşağı yönde katılığı ışığında) ücret artış hızının düşürülmesi anlamına gelir.
Bu maliyet artışları da düzenlemeye uyumu zorlamanın güç ya da imkânsız olduğu alanlarda
düzenlemenin kale bile alınmaması ve/veya kayıtdışı istihdamın artması sonucunu doğurur.
Düzenlemeye uyumu zorlamanın kolay olduğu alanlarda ise, maliyet artışları ya fiyatlara yansıtılacak ve/veya istihdam artışını sınırlayacaktır. Maliyet artışlarının fiyatlara yansımasını nispeten daha kolay hale getirecek türden arz ve/veya talep elastikiyetleri olan sektörler ve üretim alanlarının kaynak dağılımından alacakları paylar ve uluslararası rekabet pozisyonları nispi maliyet/fiyat artışlarının seyrine göre değişecektir. Ücret artışlarını yavaşlatıcı etkisi dolayısıyla böyle bir müdahale, toplam talep büyümesinde yavaşlamanın yanı sıra (fiyat artış etkilerinin sektörler arasındaki asimetrisi dolayısıyla) talep bileşiminde de değişiklik yaratacaktır. Mesai süresi fiilen kısalan kesimlerin boş zamanındaki artış ile bunun
sonucunda ortaya çıkacak alım gücü dengesine paralel türde yeni tatil ve eğlence hizmet
faaliyetlerinin ortaya çıkması da beklenmelidir. Refah etkileri açısından net kazançlı çıkacağı kesin olan kamu çalışanları dışında kalanlar için ortaya çıkacak refah etkileri ve dolayısıyla toplam refahın durumu, çalışma süresi fiilen kısalan kesimlerin refah kazançları ile ücret artışındaki yavaşlama ve enflasyon etkilerinin yaratacağı refah kayıplarından hangilerinin büyük olacağına bağlı olacaktır. İşgücü yoğunluğunun farklı sektörlerde farklı olmasının yaratacağı nispi fiyat değişiklikleri de, tüketim sepeti farklı olan kesimleri farklı
biçimde etkileyecektir kuşkusuz.
Sonuç olarak, ekonominin tümünü etkileyecek bütün düzenlemelerde olduğu gibi haftalık mesai süresini kısaltmak da enine boyuna düşünülmeden, analiz edilmeden kalkışılmaması gereken bir düzenlemedir. Nitekim rahmetli Süleyman Demirel’in başbakanken “gençlere iş alanı açarak oylarını artırma” niyetiyle yaptığı, emekliliği yaşa bağlı olmaktan çıkartıp sadece prim gün sayısına bağlı kılan düzenlemenin, Türkiye ekonomisinin büyüme ve enflasyonla mücadele performansını on yıllar boyunca ipotek altına alan ve tek kalemde en büyük hasarı veren (en azından 2010 öncesi dönemde) düzenlemelerden biri olduğunu unutmamak gerekir. Tarihsel deneyimin defalarca gösterdiği gibi, ekonomide “cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşenmiş olma ihtimali diğer pek çok alandan kat be kat yüksektir.