Erdoğan’ın ekonomik büyüme modelinin özeti işte bu. Kur Korumalı Mevduat gibi açık bir sermaye transferinden, vergi gelirlerimizin fakirden servet sahibine aktarılmasına kadar gözünü karartan AKP ekonomi yönetimi…
“Şimdi birileri çıkıp, 'Aç kaldık' diyor. Vicdansızlık yapmayın. Ne aç kaldın? Aç kalan falan yok. Dürüst ol, samimi ol. Sürekli olarak yapmış olduğumuz zamlarla, yapmış olduğumuz parasal düzenlemelerle de vatandaşımızın bu imkanlarını da nereden nereye getirdiğimiz ortada”
Bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2022 ilk çeyrek büyüme rakamları %7,3 olarak açıklanmadan dört gün önce yaptığı açıklamalar. Cumhurbaşkanı, Türkiye’de açlık sorunu olduğuna da bu olmayan sorunun derinleşip genişlediğine de katılmıyor. Erdoğan sıklıkla, 2021 son çeyrekte enflasyonun %36’ya çıkmasını izleyen haftalarda asgari ücrete yaptıkları %50 zammı vurgulayarak, enflasyon oranında devam eden artışın da telafi edileceğini ekliyor. Tabii bu geriden gelen düzeltmelerin, enflasyon yükseldikçe daha baştan azalan alım gücü olduğu gerçeğine girmeden.
Mayıs enflasyon açıklaması ile manşet TÜFE enflasyonun %70’i de geçtiğini, gıda fiyatları enflasyonun %100’ün üzerine yöneldiğini izleyeceğimiz bu hafta öncesinde, Erdoğan’ın sözleri oldukça tepki çekti. Fakat AKP sıralarından başta Bakan Nebati olmak üzere Erdoğan’ın sözlerine destek açıklamaları hızla geldi. Biraz da empati yaparak tabi. “Enflasyonun yüksek olduğunu biliyoruz, daha önce düzelttik, yine düzelteceğiz. AKP’ye güvenin” diye özetlenebilecek açıklamalar eşliğinde.
31 Mayıs itibarıyla açıklanan Türkiye ekonomisine ait büyüme verileri içinde Erdoğan’ın açıklamalarının ne derece gerçeği yansıttığının izlerini aramak yerinde olur şu durumda. Elbette büyüme verisinden “açlık” seviyesinin artıp artmadığını ölçmek mümkün değil. Fakat 2021 yılını %11 büyümeyle bitiren Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte de %7,3 oranında büyüdüğüne göre oluşan katma değerin paylaşımı mutlaka bir kesimi rahatlatıyor olmalı.
Yukarıdaki grafik çeyreksel dönemler itibarıyla ekonomik aktivitedeki değişimin oluşturduğu değer içindeki payları göstermekte. Her çeyrek için verilen sütunlarda koyu turuncu olan o çeyrek için yapılan üretimden sermayenin ne kadar pay aldığını gösterirken, sütunlardaki açık mavi kısımlar da emeğin büyümeden aldığı payı yansıtıyor.
Erdoğan’ın işaret ettiği ve 2021 son çeyreği izleyen dönem için yapılan %50 asgari ücret artışına dönersek, %25,8’den %31,5’e doğru bir artış maaşla çalışan kesimin büyümeden elde ettiği payın gerçekten yükseldiğine işaret etmekte.
Fakat bu oldukça yanıltıcı bir gerçeklik. Birinci nedeni, ilk çeyrekleri birbirleriyle karşılaştırmak daha doğru bir yaklaşım. İkincisi de, genel olarak ücretlerin asgari ücrete yakınsadığı varsayımı ile her çeyreği bir öncesi ile karşılaştırırsak bu düzelmenin mevcut ekonomi politikalarıyla devam etmesini beklemek doğru olmaz.
Birinci çeyrekler itibarıyla, 2020’de %39,1 olan, 2021’de %35,5’e gerileyen emeğin büyümeden elde ettiği pay 2022 başında %31,5’e inmiş durumda.
Pandeminin başladığı 2020 ilk çeyreğe dönelim. Emeğin 2020 birinci çeyrek büyümesinden aldığı pay iki sene önce %39,1 seviyesindeymiş. Pandemi dönemi Türkiye ekonomisine verilen desteklerin doğrudan gelir aktarılması yerine, ucuz kredi pompalanmasıyla hanehalkını borçlandırma üzerine yoğunlaştığını hatırlarsak, bu politikaların sonucu olarak 2021 ilk çeyrekte emeğin büyümeden elde ettiği payın hızla %35,5 seviyesine gerilediği gerçeği ile karşılaşıyoruz. 2021 boyunca elde edilen %11 büyüme ve 2022 ilk çeyrekte kaydedilen %7,3lük GSMH artışı emeğin şartlarında bir düzelme yaratmamış. Aksine.
Birinci çeyrekler itibarıyla, 2020’de %39,1 olan, 2021’de %35,5’e gerileyen emeğin büyümeden elde ettiği pay 2022 başında %31,5’e inmiş durumda. Üç yıldır tempolu bir şekilde oluşan katma değer maaşla çalışan kesimin ellerinden kaymış.
Emeğin kaybettiği payın en büyük alıcısı ise aynı dönemde tempolu bir artışla sermaye kesimi almış. Yine ilk çeyrekler itibarıyla sermayenin büyümeden aldığı pay 2020’de %41,7’yken, pandemi döneminde fazladan fayda sağlayarak payını %45,6’ya çıkarmış. %11 seviyesinde elde edilen 2021 GSMH büyümesi ise sermaye sahibi kesime yarayarak payını %47,6’ya yükseltmesine destek olmuş.
2021 son çeyrekle 2022 ilk çeyrek arasındaki döneme de bakmakta fayda var. Yapılan %50 asgari ücret artışı emeğin payını 2021 son iç ayında aldığı %25,8’den %31,5’e çıkarmış. Fakat bunun bir refah artışı olarak sunulması yanıltıcı. Mart sonu itibarıyla %61 seviyesinde olan TÜFE enflasyonu ikinci çeyreğin sonunda %90”a varmış olacak. İkinci çeyrek itibarıyla asgari ücret zammı yapılmamış olması emeğin büyümeden aldığı payın ilk çeyrekte elde ettiği izlenen %31,5 seviyesinden yeniden aşağıya dönmesiyle sonuçlanacak. Erdoğan’ın söylediği gibi, artmaya devam eden enflasyona rağmen bir ara dönem düzeltmesi gelmezse asgari ücrete sene sonu geldiğinde %100’e yönelecek enflasyon eşliğinde emeğin payının giderek daralmasıyla sonuçlanacak.
Yeni Ekonomi Modeli’nden memnun olan iktidarın, “tutarlı” bulan Cumhurbaşkanı’nın aslında servet transferinden memnun olduğu gerçeği büyümenin bu detayından son derece açık.
AKP’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomik büyüme modelinin özeti işte bu. Kur Korumalı Mevduat gibi açık bir sermaye transferinden, vergi gelirlerimizin fakirden servet sahibine aktarılmasına kadar gözünü karartan AKP ekonomi yönetiminin, büyüme modelinin de benzer temellere dayanmakta oluşu şaşırtıcı değil. Yeni Ekonomi Modeli’nden memnun olan iktidarın, “tutarlı” bulan Cumhurbaşkanı’nın asıl memnun olduğunun servet transferi olduğu gerçeği büyümenin bu detayından son derece açık.
Üstelik bu yazının amacı olmayan, büyümenin temellerine kısa bir bakışla ortaya çıkan, büyümenin lokomotifi görünen iç talebin esasta enflasyondan kendini koruma aracı olarak kullanıldığı gerçeği. Kasım 2021’de %19 olan, 2021 sonunda %36’ya, 2022 ilk çeyrek sonu %60’a ve 2022 ikinci çeyrek sonunda %90’a varacak enflasyon eşliğinde vatandaş tüketimini yarına bırakmayıp bugüne çekmekte. Çünkü elinde tuttuğu TL’nin alım gücü yarın daha az olacak, malların ve hizmetlerin fiyatı yarın daha pahalı hale gelecek. Tasarruf için motivasyonu ise eksi %56 reel faizle artan enflasyon eşliğinde giderek azalmakta.
Fakat bu döngünün, yükselmeye devam edecek enflasyonun bugün için artan tüketim talebi yaratması döngüsünün devamı mümkün değil. Bu para politikası ile merkez bankasının beklediği dünya barışı gelmez ise oluşacak daha yüksek enflasyon, artan risk primi, artan dış borçlanma maliyetleri, döviz açığı ve tabi tüketicinin yorulan nefesi önümüzdeki çeyreklerde yükselen enflasyona yavaşlayan büyümenin eşlik ettiğini yansıtacak.