Küreselleşme süreci ile birlikte neoliberal birikim rejiminin temel özelliği dünya genelinden emeğin esnekleştirilmesi, parçalanması ve kuralsız çalıştırmayı esas alması olarak değerlendirilebilir. Bu şekilde kamusal alandan uzaklaşan neoliberal devlet mantığı, çalışma ilişkileri ve emek süreci üzerinde var olan ilişkileri baştan aşağı değiştirir. Devasa bir şirket mantığına bürünen devlet, üretim ve iş gücü adına tüm alanların güvencesiz ve esnek hale getirmeyi dayatır. Düşük ücret stratejisi ve esnek üretim süreci çalışma yaşamının öncelikli kuralı olurken, sosyal haklar ve güvenceli çalışma koşullarının tümü de ortadan kaldırılır. Türkiye 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren yaşadığı ekonomik krizlerin hemen ardından özellikle de iş çevrelerinin isteği üzerine birçok kez esnek çalışma modelini programına almış olsa da esas olarak 2003 yılı ile birlikte 4857 sayılı iş kanunu çerçevesinde “güvenceli esneklik” modelini yasal hükümlere bağlayabilmiştir. Taşeronlaşmanın boyutlarının alışılagelmiş bir çalışma rejimine dönüştürülmesi sürecinin hukuki dayanakları da bu şekilde atılmış bulunmaktadır. Denetimden uzak iş yerleri, çalışma saatlerinin belirsizliği, işin bir iş yerinde birden fazla iş koluna göre bölünmesi, düşük ücretler, emeğin vasıfsız hale getirilmesi süreci ve iş yerlerinde yaşanılan can kayıpları malum kuralsız aştırılmış yeni emek rejiminin temel ve ne yazık ki alışıla gelmiş özelliklerini oluşturur. Kamusal alanın metalaştırılması ile başta sağlık, eğitim vb. alanların ticarileştirilmesi süreci de bu işleyen piyasacı şirket mantığının bir ürünüdür.Kısacası Devlet Kamusal alanı özelleştirerek kamu hizmetini sermayeye aktarırken, verilen hizmeti vatandaşlara belirli bir fiyat karşılığında satarak ticarileştirir ve kamu hizmeti veren emekçilerinin de çalışma ilişkilerini değiştirerek metalaştırır. Bu durum 21. yüzyılda tipik neoliberal birikim sürecinin bir özelliği ve zorunlu olarak bir sonucudur. Ucuz ve güvencesiz bir iş gücü ordusu yaratabilmenin birinci koşulu olan güvencesiz istihdam modelinin hayata geçirilmesi ve buna bağlı olarak taşeronlaştırmanın alabildiğince yaygınlaşması süreci de var olan mevcut güvencenin emekçiler açısından ortadan kaldırılması da aynı birikim rejiminin temel özelliğini oluşturmaktadır. Bu bakımdan özel sözleşmeli personel uygulaması(ÖSP), 657 sayılı kanunun ortadan kaldırılarak kamu emekçilerinin güvencesine son verilmek istenmesi ve son olarak da kıdem tazminatının fona devredilmesi süreci, bilinçli bir tercihin nedenidir. Çok ucuz bir maliyete karşılık çok daha fazla işin örgütlenmesi süreci ancak ve ancak tüm güvencenin ortadan kaldırıldığı sürece mümkündür. Bu bakımdan sadece ücretler ve çalışma ilişkilerinin değiştirilmesi tek başına yeterli görünmeyip, var olan mevcut kazanımlarında bertaraf edilmesi emeğin baskılanması sürecinde sermaye adına önem taşır. İktidarın uzunca bir zamandır üzerinde çalıştığı ve sermaye çevrelerin en büyük talebi olan kıdem tazminatının kaldırılması, yeni birikim rejiminin son halkasının tamamlanması olarak değerlendirilmelidir. 1936 yılında çıkartılan 3008 sayılı yasa ile çalışma yaşamına giren kıdem tazminatı, işçi sınıfının yıllar boyunca yürüttüğü mücadele ile geliştirilerek bugüne kadar çalışma yaşamına taşınmıştır. Yani kıdem tazminatı demek, işçi sınıfının tarihsel mücadele mirası olup, gelecekte ki güvenceleri adına önemli bir mevzii demektir. Yıllardır sermaye çevreleri ve iktidarlar bu mevziinin yok edilmesi için çaba sarf etmektedir. Kıdem tazminatının fona devredilmesi ile işçiler bugün halihazırda olan kıdem tazminatı haklarından yararlanamayacağı gibi özellikle iş verenlerin işten çıkarmalara karşı önemli bir caydırıcı etken olma özelliği de ortadan kaldırılmış olacak. Ayrıca işçiler mevcut kıdem tazminatından yararlanma koşulları ortadan kaldırılarak ancak ve ancak ölüm ve emeklilik gibi durumlardan yararlanabilecek. Mevcut 1 yıllık çalışmaya denk gelen 1 aylık tutarındaki ücret (son alınan ücret) üzerinden hesaplanan kıdem tazminatı, mevcut tartışılan fona devri itibariyle ortadan kaldırılacaktır. Bu haliyle kıdem tazminatının fona devredilmesi hem işverenler için artı bir maliyet anlamına gelmekten çıkacak hem de iktidarın yıllardır hedeflediği ve adım adım bugüne taşıdığı yeni sermaye birikiminin sağlanması noktasında son evreye ulaşabilecektir. Esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının sağlanmasının son noktası da işçilerin son güvencesi ve kalesi olan kıdem tazminatının ortadan kaldırılması ile atılmış olacaktır. Emeğin sermayeye olan bağımlılığı, sermayenin de emek üzerinde ki denetimi artacak, var olan belirsizliğe ve karanlığa işçiler bir adım daha yaklaşmış olacaktır. DİSK/ Güvenlik – Sen Uzmanı