Bülent Bulduk yazdı | Grevden öğrenmek
Politikyol
Türkiye’de çalışma yaşamına dair yasalar; emek gücünün alınıp-satıla bilindiği, piyasa içerisinde rahatlıkla dolaşıma sokulan ve herhangi bir metadan farksız olarak değersizleştirilen bir düzlem de geliştirilmiştir. Kuralsız ve güvencesiz bir emek rejiminin çalışma yaşamına dayatılması, mevcut yasaların iş veren ve sermaye grupları lehine dönüştürülmesi süreci ile pekiştirilmiştir. Mevcut yasaların yetersiz kaldığı dönemlerde de çalışma yaşamına yönelik açıktan müdahale dönemi devreye girmiştir.
15 Temmuz Darbe girişiminin akabinde 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL süreci ile birlikte, çalışma yaşamına dair yapılan açıktan müdahaleler dönemi son bir yıl içerisinde aratarak devam ediyor. KHK’lar vasıtasıyla grev yasağı kapsamının genişletilmesi, İşsizlik sigortası fonuna dair yeni uygulamalar, zorunlu arabuluculuk süreci ile BES uygulaması ve bitmeyen kıdem tazminatının fona devri tartışmaları… Emeğe yönelik en kapsamlı saldırıların gerçekleştiği olağan üstü hal rejiminde Türkiye ITUC değerlendirmesine göre Türkiye Dünya genelinde işçi haklarının en çok ihlal edildiği 10 ülke arasında yer almaktadır.
Cumhurbaşkanı’nın grev yasaklamalarına dair sarf ettiği sözler, olağan üstü hal rejiminin emekçileri ve tüm kazanımlarını hiçe sayan bir rejime dönüştüğü açıkça ortadadır. Bu durumda bir yılı aşkın süredir devam eden olağan üstü hal rejiminde yasaklanan Grevlerin ve bu yasaklamalara karşı hem sendikaların hem de işçilerin verdiği tepkiler üzerinden, ileriki dönemde sınıf mücadelesinin seyrine dair birtakım çıkarsamalar yapmak önem arz etmektedir.
Bu süre zarfı içerisinde grev yasaklamalarının gerçekleştiği üç iş kolu ve açığa çıkan tepkilerin irdelenmesi önemlidir. Metal, Petro Kimya ve Cam sanayii alanında yasaklanan grevler ön plana çıkmaktadır. Grev yasaklamalarının sözde erteleme adı altında lanse ettirilmesi ve her yasaklama sürecinin ardından ‘’Milli Güvenliği’’ tehdit gerekçesi siyasal anlayışın alışılageldik gerekçesini oluşturmaktadır. Bu gerekçelerin içeriği ise sermayenin emek üzerinde kurduğu ağır baskının ideolojik alt yapısıdır.
Yaşanan üç grev yasaklaması ve sendikaların bu yasaklar karşısında takındığı tutum, yeni rejimde emek mücadelesi açısından kritik ve ders çıkartılması gereken önemli deneyimler içermektedir. Geçtiğimiz ocak ayında EMİS ile Birleşik Metal İş sendikası arasında süren toplu iş sözleşmesinin çıkmaza girmesinin ardından Birleşik Metal İş sendikası toplam 2200 işçi ile greve çıktığını ilan etmişti. Hükümet çok geçmeden grev kararına OHAL sürecini gerekçe göstererek bakanlar kurulu kararı ile ertelendiğini duyurdu. Sendikanın buna yanıtı işçilerin de iradesi ile yasaklanan grevi iş yerlerinde fiili olarak devam ettirmek oldu. Fiili mücadelenin sonucu EMİS’in terk ettiği toplu sözleşme masasına tekrar dönmesi işçilerin hukuksuzluğa karşı iş yerlerinde kazanımlar elde etmesini sağlamış oldu. OHAL sürecinde yasaklanan grev hakkının işçilerce fiili olarak hayata geçirilmesi, yeni rejimde emek mücadelesinin ayakta kalabilmesinin tek çaresi olarak fiili ve meşru mücadeleden geçtiğini bizlere göstermiş oldu.
Öte yandan yine geçtiğimiz aylarda Kristal-İş ve Petrol-İş sendikasının yasaklanan grevlerine şahit olundu. Kristal-İş sendikası yürüttüğü toplu sözleşme görüşmelerinden herhangi bir netice elde edilememesinden dolayı örgütlü olduğu iş yerlerinde greve çıkacağını duyurmuştu. Alışıla gelindik bir şekilde siyasal iktidarın grevi yasaklamasının ardından Sendika üyesi işçiler bir süreliğine tıpkı metal işçileri gibi fiili olarak mücadele etmeye devam etti. O günlerde işçilerden yansıyan bilgilere göre Fabrika sahibinin grev yasağına güvenerek bu şekilde bir tavır takındığını dile getirmişlerdi. Sonraki dönem de sendika ve iş veren arasında varılan mutabakat sonucu toplu iş sözleşmesi imzalanarak işçilerin kendiliğinden başlattığı mücadele sona erdi. Yine Petkim’de bu duruma benzeyen olaylar yaşanmış hatta polis müdahalesi ile sendika yetkililerinin apar topar göz altına alındığına tanık olmuştuk. Sonuç olarak devletin olağan üstü hal rejiminde takındığı hukuk dışı tutumun neticesinde TOMA’ların gölgesinde iş veren ile toplu iş sözleşmesinin imzalandığı bir süreci yaşamış olduk.
Yasaklanan üç grev süreci ve açığa çıkardığı neticeler özellikle sendikal hareket açısından ders çıkartıcı izler taşımaktadır. Metal işçilerinin mücadele azmi ve sendikanın bu azim karşısında takındığı direngen tavır bu dönem emek hareketi açısından çok kritik bir deneyime sahiptir. Bu deneyim ortaya çıkardığı sonuç her ne olursa olsun sendikal hareketin sınırları zorla çizilmiş yasaların karşısında emeğin hakları için sonuna kadar direnmenin tek yol olduğunu göstermiş oldu. Lakin diğer yasaklanan grevler karşısında işçilerin kararlı duruşuna rağmen sendikaların toplu iş sözleşmesi masasında süreci bir nevi sonlandırma arayışı, ilerleyen dönemlerde siyasal iktidarın sendikalara yönelik baskı politikasını daha da sertleştirmesinin önünü ne yazık ki açabilir. Çünkü grev yasaklamaları ne yazık ki yeni rejimin emek alanına karşı takındığı temel politik tutum olacaktır. Bu yüzden bu yasaklamalar sürekli olarak devam edecektir.
Yaşanan süreçlerin kaderciliğe terk edilmesi ve sınıf anlayışından uzak karar alma süreçleri sendikaların yavaş yavaş sönümlendiği ve sonrasında da tamamen ortadan kaldırılacağı bir dönemi beraberinde getirebilir. Sendikaların var olma koşulunu işçi sınıfının çıkarlarından ziyade mevcut iktidara yakın olmakta araması, kendi mevcudiyetini de tehlikeye atabilecek süreçlerin yaşanmasına neden olacaktır. Yasaklanan grevlere ya da bu dönem de işçiler aleyhine çıkartılacak tüm yasal uygulamalara karşı alışılagelmiş tepkisel söylemlerin ve icraatlarında ötesine geçecek yeni bir mücadele düzlemi geliştirmek, emek hareketinin ve sendikaların gelecekteki kaderlerini de tayin edecektir.
Yorumlar
Popüler Haberler
UKOME toplantısı: İBB'nin zam teklifi reddedildi, yeni taksilerin tasarımı kabul edildi
TELE1, sunucusunun 'Ferdi Tayfur çıkışı' için özür diledi
Rize'de PTT şubesine saldırı: Saldırgan yakalandı
Ferdi Tayfur hayatını kaybetti
MEB'den özel okullar için yeni karar
DP'den istifa eden Cemal Enginyurt, katılmak istediği partiyi açıkladı