Akşener’in Ekrem İmamoğlu’na yapılan olayı fırsat bilerek ön almaya çalışması yalnızca Kılıçdaroğlu’nun önünü kesmek amacıyla değil, 6’lı masada Kürt sorununu çözmeye yönelik muhtemel adımların da önünü kesmek amacıyla yapılmış bir hamle olarak okunabilir. Bir siyasi partinin eş genel başkanları, kendi partilerinin il binasına istedikleri zaman, istedikleri gibi giremezler mi? Dünyanın, demokrasiyle yönetildiği iddiasında bulunan hiçbir ülkesinde bu soruya “Hayır giremezler!” demek mümkün değil. Ama Türkiye hariç! Aslında belki de asıl sorun Türkiye’yi demokrasiyle yönetilen ülkeler kategorisinde saymakta. Çünkü böyle sayılıyor olsa da Türkiye’deki iktidar güçleri neredeyse hiçbir demokratik kurala aldırış etmeden ülkeyi yönetiyor. Bunu bir zamandan beri herkes de biliyor. Hele HDP’ye karşı hiç tahammülleri yok. Kayyımlardan sonra neredeyse her gün gözaltılar, tutuklamalar gırla gidiyor. Sanırım tekrar etmekte yarar var. HDP, “Radikal Demokrasi” olarak bilinen özünde kapitalizm karşıtı yeni bir sol siyaseti benimseyen bir partidir. Toplumda acıları olan insanları bir araya getirerek, herkesin acısına eşit bir mesafeden bakarak ve herkes için gerçek bir demokrasi önererek “biz” olmayı öneren bir parti. Ama ne yazık ki ülkemin cahil, yarı cahil muktedirleri böyle bir demokrasi anlayışını duymuş bile değiller. Oysa HDP’deki demokrasi anlayışı, ülkedeki diğer partilerin demokrasi anlayışlarından çok daha kapsayıcı ve çok daha gerçekçidir.  Ama ne yazık ki özellikle AKP+MHP iktidarının yarattığı bir algı çerçevesinde HDP terörle ilişkilendirilerek ötekileştiriliyor, o nedenle de onun demokrasi anlayışı tam olarak anlaşılamıyor. Acı olan, bu bakış açısı çoğu zaman diğer siyasi partilerce de kabulleniliyor. Oysa sorun HDP dışındaki partilerde. Çünkü onlar, kendilerini, sanki ülkedeki insanlar eşit bireylerden oluşuyormuş, aralarında farklar yokmuş gibi herkesi “vatandaş” kavramı içine atarak siyaset yapmayı tercih eden partiler. Günümüz dünyasının gerçekleriyle çeliştiği giderek anlaşılan bu liberal bakış açısına, artık tarihin derinliklerinde kalmış bu bakış açısına “demokrasi” diyerek kendilerinin demokrat olduklarını sanıyorlar. Altılı Masa’nın liderleri Türkiye’nin geleceğini düşünürken, toplumdaki farklılıkları kapsayacak ne gibi politikaları benimseyecekler bilmiyoruz. Topluma, artık tarihin çöplüğüne gitmiş olması gereken herkesin eşit vatandaş olduğu yalanı üzerinden mi “biz” olmayı önerecekler yoksa farklılıkların eşit haklarını hukuki güvenceye alarak mı “biz” olmayı önerecekler? Bunları göreceğiz. Ama daha şimdiden gördüğümüz çarpıklık İYİ partinin, diğer partilerden farklı olarak “merkez sağ” değil “tekçi, milliyetçi” bir ideolojiye sahip olduğu gerçeğidir. Akşener’in Ekrem İmamoğlu’na yapılan olayı fırsat bilerek ön almaya çalışması yalnızca Kılıçdaroğlu’nun önünü kesmek amacıyla değil, 6’lı masada Kürt sorununu çözmeye yönelik muhtemel adımların da önünü kesmek amacıyla yapılmış bir hamle olarak okunabilir. Kaldı ki şu soru ortada bir sorudur: Akşener, eğer gerçekten AKP+MHP iktidarını sonlandırmayı çok önemsiyorsa neden ve niçin, hangi sebeplerle HDP’ye karşı tavır alıyor. Tersten sorarsak, Akşener’in HDP’den ve Kürtlerden ne derdi var ki bu dert Erdoğan’ın iktidarına karşı böyle bir tavır almasını engelliyor? Altılı Masa artık bir karar vermeli. Nasıl bir Türkiye hayali üzerinden uzlaşıyorlar? Tarihsel sorunlarımızı nasıl çözecekler? Ekonomiyi nasıl gerçekten çalışanların ekonomisi hâline getirecekler? Bu soruların cevapları verilmedikçe ülkedeki kaotik duruma son vermek de zor olacak. Bekleyip göreceğiz.