Geçen haftaki düzensiz göç ve çevresel yıkım tartışması artık izlemeye yüreğimizin dayanmadığı yangınlarla daha da belirgin hale geldi. Küresel ısınmanın etkilerini bizim gibi orta boyutlu ve insan hayatı için en uygun iklim kuşağında olan ülkelerin daha da sert hissedileceği aşikar. Bu yaşananları biraz da Sevgili Alphan Telek’in “Yerlici Sol’un İran’daki Hazin Sonu” yazısı perspektifinden genişletmek gerek. Merak edenler için ayrıca bu aralar Viasat History Kanalı’nda yayınlanan “Son Pers Şahı” (The Last Persian Shah) Belgeselini de tavsiye ederim. Gelelim bizim yaşadıklarımıza. Artık her sene Temmuz ortasından itibaren bu ülkenin topraklarında iki üç şey yaşanıyor. 1) Toplu Tatil Göçleri 2) Karadeniz’de Sel 3) Ormanlarda Yangın. Ülkede darbe girişimleri bile bu üç değişmezi yerinden kımıldatamıyor. İnanmayanlar 15 Temmuz’dan sonra milletin nasıl akın akın güneye kaçtığına bakabilir. Hindistan için Muson neyse, bizim için de bu üçü sabit artık. Ama işin saçma tarafı, Muson ne kadar doğa işiyse bizimkilerin de tamamı insan işi. Ve o nedenle durdurulabilir. Hatta mutlaka durdurulması gerekir. MİHRAK DIŞARDA MI İÇERDE Mİ? Sokakta yürürken ayağı takılsa ya da mesela martı başına minik bir atık bıraksa dış güçlerden, hadi daha net yazalım, ABD’den bilecek olan kitlemiz yine “büyük oyun” ve “mihrak” arayışına girmiş olabilir ama bu ülkede bizden daha büyük ve etkin mihrak olmadığını kabul edelim. Mesela ABD Savunma Bakanlığı 20 yıl boyunca Karadeniz’deki hakim rüzgarların haritasını çıkarmış olabilir. Ama Karadeniz’deki bütün derelerinize baraj yapmayı, inşaatlarla bölgeyi tarumar etmeyi herhalde Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) ya da her şerrin başı sayılan Condoleeza Rice size zorla yaptırmadı. Ya da Türkiye’nin iklim değişikliğini NASA bizden daha dikkatle izliyor olabilir ama ormanlarımıza dalıp piknik yapıp pis plastik poşetleri, cam şişelerini yerlere atmayı, ormanları yakıp yanına otel yapmayı, o orman yanarken o otelden yangını dans ederek izletmeyi herhalde “Karanlıklar prensi” Richard Perle ya da CIA Direktörü General David Petraeus organize etmedi. Ya da ne bileyim, çok okunan ulusalcı/solcu/antiemperyalist bir internet sitesi yönetirken Cengiz İnşaat’tan reklam almayı, ABD’ye sabah akşam saydırıp çocuğunuzu ABD’de okula yollamayı size Hillary Clinton dayatmıyor. Dünya, bizim bu topraklarda dayanabilmemizin sırrının hafif kaypaklık, duruma hızlı adapte olma, eskilerin tabiri ile “dünyada mekan ahirette iman” düstüründan geçtiğini, ülkenin kahır ekseriyetinin fakirlikten ve bir o kadar da çalışmaktan nefret ettiğini, 3 tane daha kaçak ev yapıp kiraya verip hiç çalışmadan yaşamayı tercih edebileceğini görüyor. Onun için mesela Norveç’te ikinci ev almak neredeyse yasak ve ayıpken Türkiye’de ikinciyi de almanız için banka size birinciyi teminat sayıp kredi dayatıyor. BU ÜLKE NASIL CENNET OLUR Kemal Tahir’in romanındaki gibi işgalci güç tarlasının sınırına gelinceye kadar çiftini çubuğunu bırakmayan, Kuvay-I Milliye’ye katılmayı reddeden köylünün “bu devlet benden üç erkek evlat aldı” yanıtı çok çarpıcıdır. Devlet ile vatandaş arasındaki ilişki “sen beni görme, ben de seni görmeyeyim” formatında devam ettiği sürece bu cennet vatanı gerçekten yemyeşil bir cennet yapamayız. Hesap vermek ve istemek gerekir. Herkes için. Gerilla harbini en iyi bilen büyük kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal, Sakarya Savaşı öncesi Batılı gazetecilere “yenilirsek onları Anadolu’nun bozkırına çeker paramparça ederim” demişti. Atatürk, toprağını ve etkisi biliyor. Bozkıra çekilirsek paramparça oluruz. Şimdi, milletçe Eskişehir’in doğusuna çekildik toprağımızı kurtarmak için büyük mücadeleye hazırlanıyoruz. Ormanımız, kuşumuz, geyiğimiz, çiçeğimiz kaplumbağalarımız için.