Merkez Bankası’nın tüm kaynaklarının tüketilmesinin ardından Hazine’nin kaynaklarına da göz dikileceğini, “mali teşvik” adı altında akla hayale gelmeyecek harcamalarla hasarın hafifletilmeye çalışılacağını da öngörmek kehanet olmaz.Fakat bu tartışmalara artık alan yok. Faiz indirmenin yanan TL ateşine benzin dökerek enflasyonu üç hanelere yükseltecek büyük bir hata olduğunu yazarken karşımıza çıkan YEM, karşılığı olmayan bir neden sonuç ilişkisi dinamiğinde TL’ye değer kaybettirmenin tüm dertlere çare olacağı üzerine kurulmuş durumda. Her türlü itiraza kulak tıkayan iktidar ise YEM gibi deneme yanılma yoluyla uygulanan bir uydurma modelin 2022 ilk yarısında meyvelerinin alınacağına inanmamızı beklemekte. Ekonomik gerçeklik içinde, nisan ayında artmaya başlayacak turizm gelirleri ve çökecek iç talep eşliğinde daralan bir ekonominin önümüzdeki yıl ortasına doğru cari fazla yaratacağı muhakkak. Fakat böylesi bir sonucun enflasyonu dizginlemeye yetmeyeceği de ortada. Aksine Fed faiz artırımlarına belki de nisan gibi tahmin edilenden daha erken başlarken, deneysel YEM çerçevesinde devam edecek faiz indirimlerinin TL’nin değer kaybını hızlandırarak enflasyonu çok daha yüksek seviyelere taşıması riskiyle burun burunayız. 2022 ilk çeyreği itibarıyla yeniden yükselişe geçecek işsizlik oranı, asgari ücrette %40 civarında beklenen “düzeltmenin” aynı süre içinde eriyeceği ve Türkiye ekonomisinin yıllar sonra “Büyük Çöküş” olarak hatırlanacak bir buhranla baş başa kalması da oldukça olası. “Bitersek hep birlikte batacağız” açıklaması bu açıdan çok kritik. OHAL TARTIŞMASIYLA EKONOMİ DÜZLÜĞE ÇIKABİLİR Mİ? Son Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ekonomik koşulların da milli güvenliği tehdit eden faktörler arasında sokulması, AKP'ye yakın ceza hukukçularından Prof. İzzet Özgenç’in “toplumun ağır ekonomik bunalım sebebiyle OHAL ilanına hazırlıklı olması gerektiği” ifadesi eşliğinde Anayasa’nın 119. maddesine atıfta bulunması olası deneyin varması mümkün sonuçları hakkında bir fikir vermekte. Ekonomik krize ve ağırlaşan toplumsal sorunlara tek çare olarak görülen 2023 seçimlerinin dahi ertelenmesine kapıyı açabilecek bu olasılığı böylesine fütursuzca dile getirmenin yakın vadeli ekonomik sonuçları her kesimi korkutmalı. Halkın döviz mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payının %62’ye çıkmış olması, geçen hafta perşembe rutin olarak TCMB tarafından açıklanan parasal istatistikler içinde döviz mevduatının sistem dışına akmaya başladığına dair işaretler AKP cenahlarında dillendirilen “ağır ekonomik bunalımın” OHAL nedeni sayılması gerektiği söylemi eşliğinde işlerin ne kadar daha kötüleşebileceği konusunda herkesin düşünmesi gereken bir durum. “Ağır ekonomik buhran” merkez bankası rezervlerinin köküne kadar satılması, ya da YEM gibi deneysel ekonomi uygulamalarının ortaya çıkarmakta olduğu bir hal. Dolayısıyla önerildiği üzere OHAL ile devreye sokulacak önlemlerle durumun kaynağı olan AKP’nin iktidar süresini uzatmaya çalışması kendi içinde oldukça çelişkili bir durum. Ekonomik açıdan intihar. Böylesi bir OHAL tartışmasının besleyeceği sıra dışı korkular bankacılık sisteminde, günlük ekonomik aktivitede büyük yaralar açabilecek boyutta. OHAL tartışmasıyla dahi ağır darbe alabilecek bir ekonominin düzlüğe çıkartılmasını sorunun kaynağından beklemek de oldukça gerçek dışı. Önümüzde Türkiye ekonomisinin giderek daha da kötüleşeceği bir yarıyıl görünüyor. Batarsak birlikte batarız yaklaşımı ile ekonomik nedenlerle bir OHAL ilanı kuşkusuz hiç görülmemiş yeni diplere yelken açılmasına neden olacaktır. Bu OHAL söyleminden bir an önce çıkılması zaten zorlu bir ekonomik dönemeci daha az hasarla atlatabilmek açısından yaşamsal önemde.
“Bitersek hep birlikte batacağız” ve OHAL tartışmaları
Güldem Atabay
2022’nin ilk çeyreğinde işsizliğin artması, asgari ücrette %40 civarında beklenen “düzeltmenin” aynı süre içinde erimesi ve Türkiye ekonomisinin yıllar sonra “Büyük Çöküş” olarak hatırlanacak bir buhranla baş başa kalması olası...
Malı mülkü geçelim, yarattığı yoksunluklar üzerinden canımıza kastetmiş bir ekonomi yönetimi ile Türkiye sınırları içinde kilitli kaldığımız anlaşılıyor. Büyük merkez bankalarının artan küresel enflasyona göre pozisyon yenileyeceği zor bir haftaya başladığımız belliyken, akıl almaz açıklamalar ve uygulamalarla işlerin giderek çığırından çıktığını izliyoruz.
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin açıklamaları deneysel Yeni Ekonomi Modeli’nin (YEM) Çin dahil hiçbir ülkenin ekonomik kalkınma modeline “dahi” öykünülmediği ve tamamen Saray işi bir icat oluşunun önemli bir itirafı. Röportajın en vurucu yeri de kuşkusuz 84 milyonun bugününü ve yarınını etkileyecek kararları uygulayan bir Bakan’ın tercihleri sonucu ortaya çıkan garabet ekonomik durumu kişisel başarısıyla eşleştirmesi. “Batma” olasılığının yüksekliğini de sözleri içinde ima etmiş oluşu. “Siz en fazla enflasyona ezilirsiniz, ben her şeyimi kaybederim” derken yönetiminde bulunduğu ülkenin vatandaşlarına bakışını çok net ve ürkütücü bir yalınlıkla sergilemekten kaçınmaz hali.
YEM deneyinin topluma maliyeti ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı’na bağlılık nedeniyle bu yolda ilerlemeye devam edeceğini de açıkça ilan etmesi.
Bahsettiği yolun varacağı karanlık, bugünden yaşadığımız fakirleşme, toplumsal tepki hali ve tabii her gün sayısı artan yokluk listesiyle kendini belli etmiş durumda.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın her ağzını açtığında para politikasındaki adımların ne olacağı konusunda verdiği yol haritası, ödemeler dengesi verileri üzerinden YEM’in ne kadar etkili olacağı iddiaları görev sınırlarını aşan bir anlayışın da işaretleri. Görev sınırını aşmasının da kuşkusuz elle tutulan nedeni olan ve olacakların artık ekonomik düzlemde tartışılmasının imkansızlığında, hükümet yetkililerinin tamamen siyasal fanatizme teslim olmalarında saklı.
Merkez Bankası’nın tüm kaynaklarının tüketilmesinin ardından önümüzdeki aylarda Hazine’nin kaynaklarına da göz dikilmiş olduğunu, “mali teşvik” adı altında akla hayale gelmeyecek sorumsuzlukla harcamalar yapılarak YEM’in ekonomide yarattığı hasarın hafifletilmeye çalışılacağını da öngörmek bu durumda kehanet olmayacak.
NORMALDE FED’İN YOL HARİTASINI TARTIŞMAK GEREKLİYDİ AMA…
Bu yazıda normal şartlar altında ABD merkez bankası Fed’in 40 yıldır görülmemiş bir TÜFE enflasyonuna ulaşan ABD ekonomisi için çarşamba gecesi açıklayacağı daha sert yol haritasını tartışmak gerekli. Bununla beraber özellikle TL’nin değer kaybı ve küresel emtia fiyatlarındaki artışla yıllık %58’e varan üretici fiyatları enflasyonu ile %21,3 olan tüketici fiyatları enflasyonu arasındaki farkın önümüzdeki birkaç ayda TÜFE’yi nerelere kadar çekebileceğine kafa yormak gerekli. TL’de yaşanan değer kaybının tüketim üzerinde yaratacağı ağır hasar eşliğinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın perşembe günü açıklayacağı faiz kararı hakkında yorum yapmak da önemli.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
Bursa Adliyesi'ndeki silahlı saldırıda yaralanan jandarma şehit oldu
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Reyhanlı saldırısının faillerinden Cengiz Sertel yakalandı