Çoğulcu bir siyaset kültürünü hâkim kılamazsak, ‘anlaşamamakta anlaşmayı’ beceremezsek, mozaik diye övündüğümüz o şey zenginliğimiz değil başımızın en büyük derdi olmaya devam edecek. Türkiye’deki oy verme davranışı her zaman toplumsal kimliklerle çok ilintili oldu. Türklük, Kürtlük, Sünni muhafazakarlık, sekülerlik, Alevilik, Karadenizlilik… Kimlikler üzerinden yürüyen bir oy verme davranışı elbette demokrasiler için iyi bir haber değildir zira bu durum ‘demokrasinin verimini’ düşürür. Bu ‘verim’ en önemli demokrasi savunmalarından biridir; ‘kitlelerin bilgeliği’, toplum için en iyi olan politikalara ve çözümlere sahip olanların seçilmesini sağlayacaktır. Ancak bunun bir ön koşulu vardır; insanların, siyasi partilerin ve adayların farklı politika ve çözüm önerilerini dinleyip, nesnel bilgiye ve gözleme dayalı olarak tercihlerini oluşturması. Kimsenin sorunları ve çözümlerini konuşup tartışmadığı, herkesin toplumsal kimlikler ekseninde oy verdiği bir ülkede seçimler, toplum için en iyi olanı saptamayı sağlamadığı gibi bu kimlikler etrafındaki toplumsal kutuplaşmayı da derinleştirir. Bunun üzerine bir de çözüm önerileri ya da yönetim performansı bağlamında rekabet edemeyeceğini bildiği için, stratejisini, kimlikler merkezli kutuplaşmayı derinleştirerek seçmenleri kendine tutsak etmeye çalışan popülist iktidar siyasetini de eklersek, mesele iyice karmaşıklaşıp kendini besleyen bir toplumsal kriz haline gelir. Türkiye bu türden bir krizin içinde. Peki bu kriz nasıl aşılır? Ana formül net ama zordur: siyasetle toplumsal kimlikler arasındaki bağlantının şalterlerini indirmeniz, en azından voltajını düşürmeniz gerekir. İşte Altılı Masa’nın benim en önemli bulduğum uzun vadeli misyonu bu. Bu hiç kolay bir iş değil elbette. Kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenler var. Ancak kısa vadede meselenin iki boyutu var. Birincisi, Masa’daki partilerin kendi seçmenleri arasındaki kimlik merkezli mesafeyi azaltmak ve onarıcı diyaloğu başlatmak. Bunu yapmak ortak aday etrafında birleşmeyi sağlamak ve seçmen mobilizasyonu açısından, yani kısa vadeli seçim stratejisi açısından da önemli. İkincisi, Masa seçmenleriyle iktidar yanlısı seçmenler arasındaki gerginliği seçim sürecinde kontrol edilebilir düzeyde tutmak ve seçim sonrasında da siyasi rekabeti fikri zeminde yürütme kültürünün oluşması için çalışmak. Bu elbette çok engebeli bir yolculuk olacak, zira yıllardır uğradıklarını düşündükleri haksızlıklar ve maruz kaldıkları baskılar yüzünden muhalif kitlelerde biriken rövanşist bir hınç var. Anlaşılabilir bir şey bu. Ancak tam da bu yüzden Altılı Masa’nın geçiş dönemini serinkanlı yönetmesi, adaletle toplumsal barış arasındaki dengeyi iyi kurması önemli olacak. Özetle, Altılı Masa’yı sadece siyasi partiler arası bir seçim koalisyonu olarak görmemek gerek. Popülist siyasetin iktidarını koruma maksadıyla kutuplaştırdığı, birbirine güvenmez, birbiriyle konuşamaz hâle getirdiği toplumsal kesimler arasındaki duvarların yıkılmasına katkı yapabileceğini, yani toplumsal barışın tesisi ve gerginliğin azaltılmasına yaptığı ve yapacağı katkıyı gözden kaçırmamak gerek. Elbette seçim arifesindeyiz ve iktidarın değişmesini isteyen insanlar seçimi kazanmayı önceliyorlar ve siyasi tavırlarını bunu merkeze alarak belirliyorlar. Bu da oldukça anlaşılabilir bir tavır. Ancak bunu yaparken Altılı Masa’nın seçim kazanmanın ötesine geçebilecek, yeni ve kalıcı bir toplumsal sözleşmenin yazılmasına öncülük edebilecek toplumsal misyonunun altını oymamak gerek. Yaşadıklarımız artık bize şunu göstermiş olmalı; toplumun bir kesimini (Kürt, seküler, Sünni muhafazakâr, Alevi, azınlıklar…) yok sayarak geliştirilen siyasi projeler başarısızlığa mahkûm. Çoğulcu bir siyaset kültürünü hâkim kılamazsak, ‘anlaşamamakta anlaşmayı’ beceremezsek, mozaik diye övündüğümüz o şey zenginliğimiz değil başımızın en büyük derdi olmaya devam edecek. Altılı Masa’nın önünde tarihi bir fırsat var. Siyasi rekabet elbette Masa içinde de cereyan edecektir, ancak bunu bu temel ve tarihi misyona zarar vermeden yürütmek muhalif bütün siyasi elitlerin bu ülkeye borcudur. Seçimden sonra patlamaya hazırlanmış bombaları masanın altına bırakmamak gerek. Altılı Masa’daki oy oranı diğerlerine nazaran yüksek iki partinin, CHP ve İyi Parti’nin, destekçilerinin de meseleye basit bir oy oranı aritmetiği açısından yaklaşmaması, bu uzun vadeli misyonu gözden kaçırmayacak bir feraseti göstermesi bu açıdan en önemli unsur. Bu sefer gerçekten aynı gemideler.