Bir sele zeytin: Yaşamak hala en kıymetlimiz
Politikyol
Türkiye’de sadelik diye bir şey yok. Yoklar ülkesine hoş geldiniz. Vatandaşın değil onlarca sene çalışıp çabaladıktan sonra bir mal edinme hevesi, öğününü tok geçirse kendisini zenginden sayıyor.
Ülkemizde her geçen yıl, sade vatandaşın yoksulluğu artmakta. Fakirlik, her sene bir önceki sene için tahayyülü zor bir eşik olmakta adeta. Sınırı kestirilemeyecek kadar müphem bir gerçeklik ya da… Bu belirsizliğin en büyük vurgun yiyeni ise başta da adından söz ettiğimiz sıradan vatandaş. Daha teknik olarak yorumlayacak olursak emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan kimse. Emeği canından ucuz ya da canı en ucuz olan kimse de diyebiliriz. Ucuzun ucuzu…Hatta bedava… Her şeye bir çırpıda değişebilinen…Vatandaşlık numarasını hesaba katmazsan, dünya sisteminde varlığına ilişkin olarak tek bir işaretin dahi olmadığı kimse.
Gönül sade vatandaşın sosyo-ekonomik profilini çizerken elinin çok bol olmasını isterdi methiyeler dizmek için. Ama onun, son zamanlarda yaşadığı yoksuzluk kıskacını anlatmaya kelimeler de kifayetsiz ne yazık ki. Her türden bir yoksunluk halinin tam ortasındayız. Tıknazlığı seçmek istemezdik. Hak görenler utansın, kader değil ama.
Bu garibin, muasır medeniyetlerden birinde geçseydi ömrü, yaşı ile refah düzeyi doğru orantılı olabilirdi. Belki değil kesin olurdu hatta. Evrimselliği süresince toplumsal bir hayvan olarak hak ettiği karşılığını o zaman böyle konuşurduk. Demiri tavına göre döverdik o vakit.
Söz misal, bir yamacı ormanı gören ve konuşlandığı yerde oksijen seviyesi oldukça yüksek olan bir müstakil evde yaşayacakmış derdik. Onca sene çalıştı didindi. Torna sıktı. Araba parçası üretti. Dikiş dikti. Mağazada kıyafet katladı. Çok katlı bir otoparkın tuvaletini işletti…Neyse ne artık. Sonunda çoluk çocuğu ile geç de olsa gün yüzü görebilecek, bir oh diyebilecek diye sevinirdik.
Beli bükülüp de baston eline değince en kötüsünden torunlarıyla bahçesinde vakit geçireceği bu şirin evinin yanı sıra bir de kendini gezdireceği mütevazı model bir arabası olacağından emin olurduk. Ağarttığı saçlarına bir kefaret oldu şu günleri derdik. Gördüğümüz gibi ucundan da olsa bir müreffeh durumu yakaladığımız yerde de kelimeler yetersiz kaldı. Yazdıkça yazasımız geldi. Fakat ülkemiz durağına geldi otobüs. Çok hız yaptı. Tutamadık.
Türkiye’de sadelik diye bir şey yok. Yoklar ülkesine hoş geldiniz. Vatandaşın değil onlarca sene çalışıp çabaladıktan sonra bir mal edinme hevesi, öğününü tok geçirse kendisini zenginden sayıyor. Çocuğunun önüne koyacağı yemeğin her gün her dakika fiyatı değişen malzemelerini en uyguna nerden alırım sorusu uykularını bölüyor. Kirası zaten almış başını gitmiş. Önündeki kontrat döneminde belki kapı dışarı edilecek. Arabası olmadığı gibi toplu taşımaya vermesi gereken parayı denkleyebilmek için kumbarasını döküyor her akşam. Ortalık iyice kış kıyamete bulanınca peyda olacak gaz derdini kafasında sürekli erteliyor. Bebelerin servis parasına, kırtasiye ihtiyaçlarına falan hiç gelemedik. Hatta kursakta iş tıkandı. Bir sele zeytinin altmış küsür lira olduğu bu ülkede insan, en çok karnının doymasını düşünüyor çünkü. Aç kalırsan ölürsün. Yaşamak hala en kıymetlimiz.
Bunlar mübalağa değil. Her gün içinde bizim de olduğumuz milyonlarca Türkiyelinin rutini. Şimdi, bunu bize müstahak görene bir şey demek gerekmez mi?
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
Galatasaraylı Icardi'den sakatlık açıklaması
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Cinsel istismar bulgusu: İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü!
Üsküdar Belediyesi ruhsatsız otopark işletti, hayvanlar için ayrılan paraları amacı dışında kullandı