Bilindiği gibi Cumhuriyet tarihinin başarısız ilk ve ikinci askeri girişimlerinin ardında aynı isim vardır: Kurmay Albay Talat Aydemir.
22 ŞUBAT 1962
Bilindiği gibi Cumhuriyet tarihinin başarısız ilk ve ikinci askeri girişimlerinin ardında aynı isim vardır: Kurmay Albay Talat Aydemir.
Aydemir’in 22 Şubat 1962’deki darbe girişimi direnişle karşılaşınca başarısız olmuştu. Direnişin en büyük kaynağı yine ordu içinden çıkmış ve Hava Kuvvetleri Aydemir’i bu girişiminde yalnız bırakmıştı. O sırada Cumhurbaşkanı, “Cemal Aga” lakaplı Cemal Gürsel, Başbakan ise İsmet İnönü idi.
İnönü, Kara Harp Okulu Komutanlığı görevinde bulunan ve Harbiyeliler arasında da ciddi bir nüfuzu olan Aydemir’in gücünü kırmak için, onu ve ona destek veren subayları doğuya tayin etmek gibi bir çözüm bulmuştu. Tayin listeleri hazırlandı. 22 Şubat’ta ilgililere tebliğ edilecekti.
Ancak Aydemir ve arkadaşları bu atamaları önceden haber aldılar.
İnönü, Kara Harp Okulu Komutanlığı görevinde bulunan ve Harbiyeliler arasında da ciddi bir nüfuzu olan Aydemir’in gücünü kırmak için, onu ve ona destek veren subayları doğuya tayin etmek gibi bir çözüm bulmuştu.
Ordu adeta ikiye bölünmüştü. Genç ve ihtilâlci albayların karargâhı olan Harp Okulu’na karşı generallerin karargâhı olan Genelkurmay’da subaylar silahlanmıştı. Genelkurmay’ın, bugün Milli Kütüphane’den Kızılay’a giderken geçeceğiniz yoldan göreceğiniz pencerelerinin önüne kum torbaları konmuştu. Harp Okulundan vuku bulabilecek bir saldırıya karşı Genelkurmay’da görevli subaylar kum torbalarının gerisinde mevzilendirilmiş makinalı tüfeklerle bekliyorlardı.
Öğlene doğru, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay Talat Aydemir’le birlikte albaylar kanadının diğer iki önemli isminin, albaylar Selçuk Atakan ve Turgut Alpagut’un Genelkurmay’a gelmelerini emretti. Aydemir bunun bir kumpas olduğunu hemen anladı. Kendisi emre uymadı. Diğer iki arkadaşını gönderdi.
Aydemir’in okuması doğru çıkmıştı. Atakan ve Alpagut Genelkurmay’a girer girmez tutuklandılar.
Harp Okulu öğrencilerini toplayan Aydemir, “27 Mayıs amacına ulaşmadı. Planlarımız hazır. Parolamız Halaskar, işaretimiz Fedailer!” dedi. Harbiyeliler silahlarını kuşandılar.
Bunu haber alan Aydemir derhal İstanbul Valisi Korgeneral Refik Tulga’yı aradı ve harekete geçmeyi önerdi. Tulga, öneriyi reddetti. Albay Aydemir Korgeneral’e bağırarak telefonu kapattı.
Öğlen saatlerinde Harp Okulundaki ses yayın sisteminden “Harp Okulu Alarm!” anonsları yükseldi.
Harp Okulu öğrencilerini toplayan Aydemir, “27 Mayıs amacına ulaşmadı. Planlarımız hazır. Parolamız Halaskar, işaretimiz Fedailer!” dedi. Harbiyeliler silahlarını kuşandılar.
Birkaç saat sonra, İsmet İnönü’nün Aydemir’in yerine Harp Okulu komutanı olarak tayin ettiği Tuğgeneral Semih Sancar, görevi devralmak üzere Harp Okuluna geldi.
Albay Aydemir, Tuğgeneral Sancar’ı Harp Okulunda tutuklattı.
Genelkurmay tarafından takviye için Polatlı ve Çubuk’tan Ankara’ya çağrılan birliklerin komutanları, bir süre sonra, Aydemir tarafına geçtiklerini açıkladılar.
Harp Okulu öğrencileri bazı subayları tutukladılar. Aydemir’e “tabancalarını alalım mı?” diye sordular. Aydemir, “subayın belinden tabancası alınmaz” dedi, almadılar.
İnönü daha sonra bu anla ilgili “ben ölmeyi göze almıştım, Talat öldürmeyi göze alamadı” diyecekti.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın komutasını ele geçiren Binbaşı Fethi Gürcan, Aydemir’e, o sırada Köşk’te bulunan İnönü dâhil bütün siyasetçileri enterne etmeyi teklif etti. Aydemir, “bırak gitsinler” dedi.
İnönü daha sonra bu anla ilgili “ben ölmeyi göze almıştım, Talat öldürmeyi göze alamadı” diyecekti.
İnönü ve yanındakiler Çankaya Köşkü’nden çıkıp, güvenli bir yer olarak Hava Kuvvetleri Karargâhına geçtiler.
Daha sonra pazarlıklar başladı. Aydemir, arkadaşlarının tayinlerini kabul ediyor ancak Doğu’da nereye gideceklerini kendilerinin belirlemesini talep ediyordu. Kendisi ise, Harp Okulundan ayrılmaya razı değildi.
Genelkurmay karargâhında Aydemir’in bu talepleri kabul gördü. Sorun çözülüyordu.
Bu talepleri kabul etmeyen biri vardı: İsmet Paşa.
Paşa Genelkurmay Başkanına dönerek “Peki madem, Talat Genelkurmay Başkanı olsun, sen de onun yardımcısı ol bari!” dedi.
Garp Cephesi Kumandanı, savaş çizmelerini giymişti. “Gerekirse kan dökülecek!” dedi. “Hem de olukla!”
Bülent Ecevit bu tavrı şöyle yorumlayacaktı: “İnönü demokrasiyi içtenlikle benimsemiş biriydi, ama gerektiğinde bir kumandan gibi inisiyatifi ele almak gerekebileceğini göstermişti.”
Gece saatlerinde Aydemir aracılara “İnönü yargılanmayacağımıza dair bir güvence versin, biz de bu işi bitirelim” dedi.
İnönü’nün etrafındakiler, “Paşam, şimdilik böyle bir güvence veriverin, olaylar yatışsın. Sonrasında yine bildiğiniz gibi yapar, onları tardedersiniz” dediler.
İnünü şu tarihi yanıtı vererek nedeni her ne olursa olsun astlarına bir kumpas kurmaktan imtina edeceğini açıkladı:
“Benim şu aşamada tek kuvvetim sözüne güvenilir oluşumdur. Ben bu kuvveti harcayamam.”
Ve şu belgeyi imzaladı İnönü:
Cumhuriyet tarihinin ilk başarısız darbe girişimi böylelikle sonuçlandırılmıştı.
Ancak bu olayın yaklaşık bir ay öncesinde başka şeyler de olmuştu.
19 OCAK 1962
19 Ocak günü, ordudaki kıpırdanmaların sezilmesi üzerine Genelkurmay Başkanı Sunay Genelkurmay’da genişletilmiş bir kumandanlar toplantısı düzenlemişti.
Albay Talat Aydemir de orada idi.
Genelkurmay’daki salonda askerler ikiye ayrılmıştı. Talat Aydemir taraftarı müdahale yanlısı subaylar salonun bir yanında, “muhafazakâr” generaller diğer yanda.
Aydemir söz istedi ve “Bu memlekette ikinci bir ihtilâl olacağına yüzde yüz inanıyorum. Hiyerarşik bir ihtilâl en az zararlısı olur” dedi.
Sunay toplantıda “İsmet Paşa başta olduğu sürece endişe edecek bir durum olmadığını ve askerin kışlasına çekilmesi gerektiğini” söyledi. Sözlerini bitirince, “farklı düşünen var mı diye sordu”
Aydemir söz istedi.
“Bu memlekette ikinci bir ihtilâl olacağına yüzde yüz inanıyorum. Hiyerarşik bir ihtilâl en az zararlısı olur” dedi.
Aydemir, açıkça, Genelkurmay Başkanına darbede liderlik öneriyordu.
Bu sözler üzerine Sunay “yoo, beni mesuliyet altına sokma!” dedi.
Sunay toplantıdan çıkar çıkmaz İnönü’ye gitti.
Sunay ve karargâhı, İnönü’nün devreye girmesini talep ettiler. İnönü savaşlar görmüş bir kumandandı.
İnönü bu talebi kabul etti, karar verdi, bizzat Harbiye’ye gidecek, kendini gösterecekti.
Aydemir, Paşa’nın az işiten kulağına eğilerek “Paşam çocuklar duymadı galiba” dedi. Paşa, Aydemir’i eliyle göğsünden iterek “Sen çekil bakayım” dedi ve bir sonraki bölüğün önüne fırlayarak “Bölük dur!” komutu verdi. Bölük durdu.
Harbiye İnönü’nün yabancısı olduğu bir yer değildi. 60 yıl önce, Cumhuriyeti birlikte kurdukları silah arkadaşlarıyla orada okumuştu. Ruhunu biliyordu.
Bir hafta sonra İsmet Paşa Harbiye’ye gitti.
Tören kıtası Paşa’yı karşılamak için dizilmişti.
İsmet Paşa, Harbiyeliler’in, daha görmeden bile adı geçtiğinde heyecanlandığı bir isimdi. Talat Aydemir o gün çok gergindi. Paşa’nın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı.
O gün, İnönü bu duygular içindeki Harbiyelileri selamlayarak geçerken, hiç beklenmedik bir olay oldu. Hem de tam gazetecilerin gözlerinin önünde.
Tören kıtasında yer alan bir Harbiyeli, silahı ve tam teçhizatıyla Paşa’nın önünde bir kalıp gibi devrildi ve yüz üstü yere düştü. Bütün gazeteciler bu olayı fotoğrafladı.
İşte yukarıdaki, o anın fotoğrafı.
Harbiyeli, tam İsmet Paşa’nın önüne düşmüştü. Paşa iki adım geri çekildi.
Bayılan Harbiyeli Malatyalı bir öğrenciydi. Hemşerisi büyük komutanı görünce bu heyecana dayanamamıştı.
Albay Aydemir’in korktuğu gerçekleşmişti: İnönü Harbiyeli’yi etkilemiş, kendisinin nüfuzu kırılmıştı.
Oradan öğle yemeğine geçtiler. Ancak İnönü’nün Harbiyeliler ile görüşmesini istemeyen Aydemir, tam da o gün için bir tatbikat planlamıştı. Paşa yemekhaneye girdiğinde karşısında öğrencileri göremedi.
Albay Aydemir’in korktuğu gerçekleşmişti: İnönü Harbiyeli’yi etkilemiş, kendisinin nüfuzu kırılmıştı.
“Ben Harbiyelilerle yemek yiyecektim” dedi.
“Harbiyeliler bugün tatbikatta Paşam” dedi Aydemir. “Biz bize yiyeceğiz!”
Paşa öfkelendi.
Dışarıdan, tatbikat hazırlığı yapan öğrencilerin teçhizat sesleri geliyordu. Yemeği süratle yedi. Avluya çıktı.
Uygun adımda tatbikat için taburdan ayrılan bölükleri gördü. Fötr şapkasını sallayarak “Merhaba asker” dedi. Sesi duyulmamış olacak ki Harbiyeliler cevap vermedi.
Aydemir, biraz da kinaye ile Paşa’nın az işiten kulağına eğilerek “Paşam çocuklar duymadı galiba” dedi. Paşa, Aydemir’i eliyle göğsünden iterek “Sen çekil bakayım” dedi ve bir sonraki bölüğün önüne fırlayarak “Bölük dur!” komutu verdi. Bölük durdu.
“Merhaba asker” dedi.
O günün tanığı gazeteci Mete Akyol’un ifadesiyle bugünkü Anafartalar Taburunun camları “’Sağol!’ sesiyle titredi.”
Geçtiğimiz gün yapılan Madalya, Başarılı Birlik ve Personelin Ödüllendirilmesi Töreni'ne katılan MSB Hulusi Akar’ın, Yunanistan’la yaşanan sorunlar bağlamında, “Türkiye'ye 1950 metre mesafede Meis Adası var. Harp Okulu öğrencisinin yüzme standardı 2 bin metre, yani yüzerek giderler" sözleri, her nedense bana bu fotoğrafı ve onun arkasındaki bu öyküyü anımsattı.