Haklılık önemlidir ancak haklıyken haksız duruma düşmek veya haksız gösterilmek tuzağına da düşülmemelidir. Geleceğine dair çok derin kaygılar yaşayan ve ağır depresyon altında olan gençlerin haklı tepkileri kolayca manipüle edilebilir.
Bir süredir Erdoğan’ın kontrolündeki ekonomi yönetiminin ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyoruz. Kolay değil, çünkü tutarsızlıklar var. Mesela amaç rekabetçi kursa eğer, neden 128 milyar dolar satıldı ve faiz indirimleri eylül ayına kadar niçin ötelendi? Daha yüksek döviz kuru için en uygun yöntem Erdoğan’ın risk primini artıran meclis konuşmaları mı olurdu, yoksa programlı açık döviz alım ihaleleri mi? Madem rekabetçi kur isteniyordu, öyleyse TL’nin hesap birimi işleyişini bozmayacak, yani iç piyasada tedarik zincirinin ve fiyatlamanın dövize dönmesine neden olmayacak, 9-10 TL arası bir dolar kuru hedeflenemez miydi?
Bu soruların kesin bir yanıtı yok ve belki de ekonomi yönetimi dahi bizim kadar sorgulamıyor. Üstelik onlara sahip olmayabilecekleri bir rasyonaliteyi atfetmemek gerek. Diğer taraftan yerçekimi kanunundan memnun olmayanların, yani yüksek enflasyon ortamında yüksek faize karşı çıkanların, tabiat kanunları nedeniyle, eninde sonunda yerçekimine yenik düşerek uçurumdan düşeceklerini unutmamak gerek. Peki ya bilinçli bir tercihi olabilir mi? Yani iktidara iktisadi olarak zarar verse de politik düzlemi 7 Haziran 2015 sonrasındaki gibi genişletip yeni bir baskı rejimini meşrulaştırabilecek bir iktisadi kaos planlanıyor olabilir mi?
Öncelikle şu ana kadar uygulanan ve açıklananlardan yola çıkarak iktisadi hedeflerini ortaya koyalım. Dolar kurunun mevcut seviyesi; iç ticarette panik ve dış ticarette tedarik sorunu yaratmazsa eğer, yoksulluktan ötürü ithalatı kısacak ve ucuz emek maliyetlerinden ötürü de ihracatı destekleyecek kadar yüksek. Ağustos ayında dolar kuru henüz 8,40 iken, bu yılki turizm gelirleri yine hayal kırıklığı yaratsa da, cari fazla vermeyi başarmıştık. Kışın turizm gelirleri iyice düşecek; ama ithalat öyle kısılacak ki cari denge büyük olasılık olumlu seyredecek. Dahası, henüz başlangıç aşamasında olan ve tüketicilere yansıtılması birkaç ay sürecek olan, küresel emtia ve enerji fiyatlarında tarihi zirvelerden düşüşler var.
Bu düşüşler sürer ve hatta derinleşirse, gecikmeli olarak da olsa, dış dengeye olumlu katkı sağlayacak. Nisan 2022’den itibaren, pandeminin etkisinin geride kalmasıyla, Türkiye’nin iyice ucuzlaması ve yabancılarda kendi devletleri tarafından sunulan hibelerin birikmesi sonucu, turist sayısında bir patlama yaşanabilir. Gelecek olanlar muhtemelen son 20 yıldaki en düşük gelir grubuna sahip turist kafilesi olacak, fakat nihayetinde 30 milyar dolarlık bir döviz girişi imkânsız değil. Tüm bu süreç boyunca 125 milyar dolarlık döviz pozisyonu açığı bulunan finansal kesim hariç özel sektör önemli bir kur zararı yazacak. Fakat cirolarının artmasıyla bu zararın bir kısmını örtecekler, kalanını da suni bir şekilde indirilmiş kısa vadeli banka kredileriyle döndürmeye çalışacaklar. Diğer taraftan enflasyonun patlamaması için, ticari krediler teşvik edilirken tüketici kredileri frenlenecek. Maliye politikası kullanılarak elektrik, doğalgaz ve akaryakıtta devlet desteği sürdürülecek. Zorlu geçecek 3-5 aylık süreçte, seçmen desteğinin devam ettirilebilmesi için, açıklanan resmi enflasyon oranının üzerinde bir asgari ücret zammı verilecek. Memur ve emekli zamları, yine resmi enflasyonun üstünde tutulacak; hatta 3600 ek gösterge ile bazı meslek gruplarına destek sağlanacak. Emeklilikte yaşa takılanlar için ara bir formül aranacak ve KYK öğrenim kredileri bu yıl bir kez daha yapılandırılmaya tabi tutulacak.
Özetle, yüksek kur sayesinde dış denge Türkiye lehine döndürülecek, oluşan enflasyon yüksek büyüme ve ücret artışlarıyla telafi edilmeye çalışılacak, turizm mevsimi başladığında elde edilen dövizlerle dolar kurunda gecikmeli istikrar sağlanmaya çalışılacak. Bu esnada pandemi geride kaldıkça, kuraklık yaşanmadıkça ve küresel emtia ve enerji fiyatlarında düşüş oldukça toplumsal refah artırılarak 2022 yılının 2. yarısında sonucu iktidar lehine gelişecek bir seçim süreci başlatılacak. Buraya kadar olan kısım ilk bakışta iktidarın hedeflediği veya icraatlarıyla hedeflediğini düşündüğüm kısım. İktidar lehine en gerçek dışı kısmıysa önümüzdeki 3-5 aylık süreçte yaşanacak yoksulluğun geriye zirveye ulaşması ve yaşanan istikrarsızlıklar sonrasında, iktidarın ekonomiyi yönetebilme kabiliyetinin kalmadığına merkez seçmenin kanaat getirmesi.
Yaratılan yoksullukla eş zamanlı olarak, imkânları orantısız dağıttıkları kendi yandaşlarını, karşı karşıya getirmeyi isteyebilirler. Şüphesiz yoksullaşan kesimin sayısı ve kızgınlığı çok daha fazla.
Üstteki kısmı siyaset bilimci ve siyasal anket uzmanlarına bırakıyorum. Diyelim ki süreç iktidar partisinin hedeflediği gibi gitmedi veya gitmeyeceğini onlar da zaten öngörüyorlardı ve kendilerine yeni bir politik düzlem açmak için toplumu kışkırttılar. Yani yaratılan yoksullukla eş zamanlı olarak, imkânları orantısız dağıttıkları kendi yandaşlarını, karşı karşıya getirmeyi isteyebilirler. Şüphesiz yoksullaşan kesimin sayısı ve kızgınlığı çok daha fazla. Fakat karşı tarafın kendi kazanımlarını kaybetme riskiyle cüreti daha yüksek olacaktır ve yargı ile emniyetin adil olmayan tutumlarıyla baskınlık ihtimalleri bulunacaktır. Ötesi, yoksulluğa rağmen her koşulda huzuru tercih eden, yanlı medya nedeniyle muhalefet ve gençleri anlayan ama tepki yöntemlerine hak vermeyen merkez seçmende iktidar lehine tutum tetiklenebilir. Olağan koşullarda seçimleri kazanma imkânları kalmamış iktidar, olağanüstü hal (OHAL) koşulları yaratarak, Nisan 2017 halk oylamasındaki gibi ‘atı alıp Üsküdar’ı geçmek’ isteyebilir.
Muhalefet tüm hatlarıyla erken seçim için baskı oluşturmalı, bugüne kadar az ses çıkaran iş dünyasını zorlamalı ve AKP meclis grubu ile Cumhur İttifakı’nın çatlaması için girişimler yapmalı.
Haklılık önemlidir ancak haklıyken haksız duruma düşmek veya haksız gösterilmek tuzağına da düşülmemelidir. Genç işsizliğin had safhada olduğu günümüzde, geleceğine dair çok derin kaygılar yaşayan ve ağır depresyon altında olan gençlerin haklı tepkileri kolayca manipüle edilebilir. Demokratik bir ülkede sokakta gösteri yapmak en doğal demokratik haktır, fakat seçimi kaybedeceğini her geçen gün hisseden, bu yüzden sandığı öteleme ve hatta sandıktan tümden kaçmaya çalışan bir iktidara, demokrasi dışı bir çıkış imkânını istemeden sağlayabilir.
İşte bu nedenle ister sokakta, ister geleneksel medya ve sosyal medyada, ancak en başta parlamentodaki muhalefetin önceliği, seçimlerin 6-9 ay içerisinde yapılmasını sağlamak olmalı. Derin yoksullukla geçecek kara kış aylarının ardından, turizm gelirleri ve küresel piyasalardaki olumlu gelişmelerle yaşanabilecek yalancı bir bahara varmadan, iktidarın seçimleri kazanamayacak kadar geriletilmesi ve sandığın dayatılması olmazsa olmaz.
Yani toplumsal ve kurumsal muhalefet, demokratik yollarla ne yapacaklarsa, bunu önümüzdeki 3-5 ay içerisinde gerçekleştirmeli ve 6-9 ay sonra yapılacak seçimlerle tüm bu süreci geride bırakabilmeli. Aksi halde iktidarın kaosa dayanan ve sandık sonuçlarını demokrasi dışı yöntemlerle manipüle edebileceği bir çıkış ortamı oluşabilir. 4 yıllık iktisadi buhranın ve asgari 10 yıllık zayıflatılan demokratik hakların sonucu; feci bir Türkiye vaat eden iktidarın bir kez daha kazanması olmamalı. Bu nedenle, muhalefet tüm hatlarıyla erken seçim için baskı oluşturmalı, bugüne kadar az ses çıkaran iş dünyasını zorlamalı ve AKP meclis grubu ile Cumhur İttifakı’nın çatlaması için girişimler yapmalı. Eğer siyasi partiler, sendikalar ve meslek odaları sokağa inecekse, iyi örgütlenmiş mitinglerle seçim talebine odaklanmalı. Seçimler 2022 yılının 2. çeyreğinin ötesine kalmadan ve seçim güvenliği sağlanarak yapılmalı. İktisadi enkaz ve toplumsal barış geriye dönüşü olmayacak düzeyde bozulmadan devir süreci tamamlanmalı.