Son yıllarda olup bitene bakıyorum da Avrupa’yı da gözümüzde büyütmüşüz diyorum. Bize bunca senedir demokrasi, düşünce özgürlüğü, laiklik, hukukun üstünlüğü diye masal anlatmışlar. Dünyada giderek artan bir vasatlaşma, aklın ve sağduyunun iflası ve sonuç Giorgia Meloni… Ülke içi gündem yine dopdolu ama bir yandan da uluslararası arenada işler karışıyor gibi görünüyor. İran’daki haklı protestolar, Rusya’nın seferberlik ilanı derken şimdi de İtalya’da sağ partilerin önlenemez yükselişi. Çocukken tarih derslerinde “Bütün bu olaylar olurken insanlar nasıl yaşıyorlarmış?” diye düşünürdüm, yaşanabiliyormuş gerçekten. Bugün yazımda İtalya’daki durumdan bahsetmek istiyorum çünkü daha ilerde bizim için de çok önemli olacağına inandığım gelişmeler yaşanıyor orada.  Tekrar olacak ama özgürlük, demokrasi ve insan hakları mücadelesinin bütün bir dünyaya yayılan büyük bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden İtalya’daki demokrasinin geldiği içler acısı durum hepimizi ilgilendirmeli ve uzun vadede ilgilendirecek gibi de gözüküyor. GENÇ LİDER Henüz dört sene evvel %4’ten daha az oy alabilmiş olan İtalya’nın Kardeşleri partisinin son seçimden zaferle çıkması bir tek benim gibi özgürlüğe inanan insanları şoke etmemiştir herhalde. Normal şartlarda İtalya’nın ilk kadın başbakanını sevinçle karşılayacaktım ama maalesef elimizdeki tabloya bakınca esefle izliyorum olup bitenleri. Hadi Giorgia Meloni’yi bir kenara bırakalım; daha önce denenmemişi denemek istediler diyelim de o mahalle kabadayısı kılıklı Salvini’yle, estetiklerden cyborga dönmüş Berlusconi’yi seçme gerekçesini gerçekten merak ediyorum. Bunları belediye encümenine seçmez insan. Sen gel Avrupa’nın üçüncü büyük ekonomisi ol ama hayata bakışın bu olsun. Ülkenin II. Dünya Savaşı’ndan beri gördüğü en sağcı hükümet! Bravo, tebrik ediyorum İtalyanları, bundan daha kötü kimi seçebilirlerdi acaba? “O KONUŞMA” Meloni’nin seçimlerden galibiyetle çıktığı belli olunca basına bir konuşması yansıdı. Mutlaka rastlayıp da dinleyenleriniz olmuştur. Çok kısa bir konuşmaydı ama tüylerimi diken diken etmeye yetti de arttı bile. Meloni burada bir düşmandan bahsediyor: “finansal spekülatörler” ve onların sinsi planlarını hararetle anlatıyor. Bu spekülatörler hepimizi kimliksizleştirmek ve birer numara haline getirmek istiyormuş. Artık kendimizi milliyetimizle, dinimizle, cinsel yönelimimizle vs. tanımlamayalım da basitçe tüketici olalım istiyorlarmış.
Meloni’ye sormak lazım, birilerini hedef gösteriyorsun da kimdir bu düşman? Finansal spekülatörler diyerek kapitalizme mi karşısın? Sistemin göbeğinde oturup, o sistem dışında ne öneriyorsun mesela?
Meloni’ye sormak lazım, birilerini hedef gösteriyorsun da kimdir bu düşman? Finansal spekülatörler diyerek kapitalizme mi karşısın? Sistemin göbeğinde oturup, o sistem dışında ne öneriyorsun mesela? Kaldı ki argüman baştan sona yanlış. Kapitalistlerin anlattığı gibi bir derdi yok yani bizi sayı olarak da görse veya kendisinin dediği gibi “İtalyan, Hristiyan, kadın ve anne” olarak da görse her duruma hazır satış planları var adamların. Yani sayıya çevirip kimliksizleştirmeye ihtiyacı yok satışı arttırmak için. Her şarta ve koşula uyum sağlayabiliyorlar. Mesela sana “dünyamızı korumalıyız” der, “daha az tüket” der sonra sana ona uygun başka bir ürün hazırlayıp piyasaya sunar. “Minimalist yaşayacağım şekerim” deyip dairesindeki bütün eşyaları satıp minimalist mobilya satın alan insanlarla dolu memleket. Öte yandan, “yok canım ne küresel ısınması” diyenleri ekranlarda parlatır onlar üzerinden de başka tür ürünleri, herkes alabilsin diye ucuzundan satar. Her iki taraftan da kazanıyor adamlar yani onlar için hava hoş. Meloni sonra konuşmanın ortasında sakinleşip kişinin birey olarak değerine vurgu yapmaya geçiyor. Sanırsın İtalyan olmak, Hristiyan olmak, kadın olmak, anne olmak gibi fikirler tamamen kişinin bireysel seçimlerinin sonucu. Sanki bu tip fikirlere dayanan ideolojilerle bireyin özgürleşmesi sağlanıyor. Geçmişte milyonlarca insan kendini bir saydığı bir kimlik adına hepsini aynı saydıkları yüzbinleri öldürdüler. Bireyin değerini düşünseydiniz zaten kitlesel imhalara imza atmaz hatta hiç savaşmazdınız. Bütün siyaset bilimi ve felsefe teorilerine ters şeyler söyleyip ne dediğini bilmemek bu olsa gerek. Millî ve dinî kimlik temelindeki teoriler ne zamandan beri bireyin değerini yüceltiyor? Partinin adı bile insanın bireysel değerine önem vermiyor; İtalya’nın Kardeşleri. Kendi dediğiyle kendini yanlışlayan harika bir söylem, değişik bir idiotloji. Sonra buradan hız kaybetmeden Tanrı’yı, ülkeyi ve aileyi savundukları iddiasına geçiyor ki bu kısımda kahkahalarla güldüm itiraf edeyim. Vay arkadaş Tanrı’yı bile savunacak hale gelmiş, sanırsın Jean D’Arc. Şu lafları bir Müslüman parti dese ne teröristliği kalır ne yobazlığı. Ama gencecik bir kadın çıkmış Avrupa’nın ortasında bu zırvalıkları bağıra bağıra haykırıyor. Kimse de çıkıp “Allah akıl fikir versin” demiyor. Konuşmanın son kısmında da İngiliz gazeteci ve yazar Gilbert Keith Chesterton’a atıfta bulunuyor. “İki kere ikinin dört ettiğine tanıklık etmek için ateşler yakılacak. Yazın yaprakların yeşil olduğunu kanıtlamak için kılıçlar çekilecek”. Meloni’ye göre bunun zamanı gelmiş. İnsana dair yargıların ve fikirlerin oluşum süreci de niteliği de ne matematiksel a priori ifadelere ne de doğa kanunlarına benziyor ama işte bazı kafalar her fikrin doğasını ve özelliğini bir tutup oradan kendine motivasyon devşiriyor. “Zekeriya’nın keçisi” gibi bir durum gerçekten. Keşke biraz mantık okusaydın Meloni. Bu konuşmayı dinledikten sonra mahalleli Hayriye Teyze gibi “vah İtalya vah” derken buldum kendimi. Hayatımda böyle niteliksiz bir eleştiriyi en son yandaş medyanın komplo teorisyenlerinde gördüm. Onları gülmek için izliyoruz da bunların İtalyanca konuşanları ülke yönetmeye kalkıyor. Diyeceksiniz Türkiye’de durum sanki daha mı iyi? TENCERE DİBİN KARA Doğrudur haklısınız. “Son yirmi yılda neler çektik bir biz bir Allah biliyor” diyeceğim ama uluslararası kamuoyu da istemsizce bize maruz kalıyor ve acımızı paylaşıyordur diye düşünüyorum. Ancak arada bir fark var. Türkiye demokrasi mazisi çok parlak bir ülke değil. Hiçbir zaman Avrupa ölçülerinde bir demokrasi tecrübesi de yaşamadı. Devleti babası bilen bir halkın çocuklarıyız; ancak buraya kadar geliştirebildik ve çok büyük adımlar attık kendimiz ölçüsünce. Fakat Avrupa’nın önemli bileşenlerinden olan İtalya’nın bu durumunu açıklaması için bu konuda uzman siyaset bilimcilere ihtiyaç var herhalde. Hatta sosyal psikologların daha da fazla çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Ülkenin faşizm geçmişine dair yeterince bilgim var ve İtalyan tipi milliyetçiliğin daha farklı olduğunu da biliyorum. Ama yine de izah edilemez bir yön var sanki İtalyan örneğinde.
Ülkenin faşizm geçmişine dair yeterince bilgim var ve İtalyan tipi milliyetçiliğin daha farklı olduğunu da biliyorum. Ama yine de izah edilemez bir yön var sanki İtalyan örneğinde.
Bitirmeden bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Özellikle şu partinin adına takıldım mesela: İtalya’nın Kardeşleri. İnsanı böyle buram buram nasyonal sosyalizm diyarlarında gezdiren bir isim. Bu kardeşler İtalya’nın kardeşi olsa, kimseyi kimseye düşman etmezler diyeceğim geliyor. Sonra bu kardeşler iktidara gelince neden herkes kardeş olmuyor da, bu kardeşler daha çok kardeş oluyorlar diye sormak istiyorum. Hep aynı ikiyüzlülüğü defalarca yaşayıp doyamıyoruz. Hepimiz kardeşiz deyip iktidara geliyorlar sonra “Öküz öldü ortaklık bitti” aşamasına geliyoruz. Her ülkede bu yaşanır mı kardeşim? Şu son yıllarda olup bitene bakıyorum da Avrupa’yı da gözümüzde büyütmüşüz diyorum kendi kendime. Bize bunca senedir demokrasi, düşünce özgürlüğü, laiklik, hukukun üstünlüğü diye masal anlatmışlar. Dünyada giderek artan bir vasatlaşma, aklın ve sağduyunun iflası ve sonuç Giorgia Meloni. Bayan Mussolini ilk kez konuştu bakalım bundan sonra neler olacak? Yine inatçı iyimserliğimle güzel günlerin geleceğini yazayım ben size ama İtalya’dan yükselen sağ, Macaristan’daki ve sair örnekleriyle beraber dünyanın gidişatını mutlaka etkileyecektir. Umalım ki akıl ve mantık galebe çalsın.