Ahlak polisiyle ilk kez Mekke’de tanışmıştım. Konakladığımız yerin bahçesinde oturuyordum. Çocuk bir şeye kızdı ve kadınlardan yaşlıca olana tekme atmaya başladı. Etrafıma bakındım, ne hikmetse tek bir ahlak polisi (!) de yoktu.
Ahlak polisiyle seneler önce umre ziyareti için gitmiş olduğum Mekke’de tanışmıştım. Saçımı tepeden topladığım için uyarmıştı beni. Kalabalık ve hızlı akan bir ortam vardı. Yine de iki saniye içinde gelişen bu sessiz diyalog beni hem çok şaşırtmış hem de mahcup etmişti. Hatta o sıralar Türkiye’deki başörtü yasağının da etkisiyle kendi kendime “Nedir bu çektiğimiz saçımızdan, başımızdan?” diye sormuştum.
Aynı günün akşamı konakladığımız yerin bahçesinde oturuyordum. Yalnızdım, karşımda ise kalabalık kadınlardan oluşan bir aile, çay içip bir şeyler yiyorlardı. Kadınların yanında ergen yaşlarda bir erkek çocuğu vardı. Çocuğa aşırı ihtimam gösteriyorlardı. Ne olduysa çocuk bir şeye kızdı ve ayağa kalkarak kadınlardan yaşlıca olana tekme atmaya başladı. Kadınlardan hiçbiri çocuğa müdahale etmedi ve durdurmak için sözel ya da fiziksel bir şey yapmadı. Etrafıma bakındım, fakat ne hikmetse tek bir ahlak polisi (!) de yoktu. Sonra hatırladım ki, ahlak polisi sadece kadınlar içindi…
Gerçi onlarda ahlak polisi var da biz de yok mu? Bizim de ahlak bekçilerimiz var. Henüz resmiyetleri yok, çok şükür. Zaman zaman akrabalardan, zaman zaman komşulardan, zaman zaman camii hocalarından oluşan ahlak bekçilerinin tek ve ortak derdi; “kadınlar”dır. Zira dünyadaki tüm kötülüklerin ve doğal afetlerin kaynağı kadınların giyim ve davranışlarıdır (!)
Kaçıncı yüzyıldayız, kadının “cadı” ilan edildiği Orta Çağ zihniyetinden kurtulamıyoruz bir türlü.
Ahlak polisliği veya ahlak bekçiliği yapanların ve yaptıranların; KADIN’dan korktukları kadar şeytandan korktuklarını zannetmiyorum. Adeta göremedikleri şeytanı, görebildikleri kadınla eşleştiriyor ve kendi belirledikleri kalıbın dışına olan kadınları düşman, dinden çıkmış ya da direkt şeytan olarak addediyorlar.
“Kendi belirledikleri” diyorum çünkü din ve gelenek; erkeklerin, kadınları tahakküm altına alması için başvurdukları bir yöntem şekline geldi.
Dikkat edin, kadınlarla ilgili en ufak bir ayrıntıda “İslami hassasiyeti” tavan yapmış olan erkeklerin çoğunluğu; gerek günlük, gerek siyasi, gerekse iş yaşamlarında İslam’a aykırı onlarca davranışta bulunur. Nedenini sorsanız onlarınki zaruridir. Yani tam bir “Rabbena, hep bana…” anlayışı...
İran'da “başörtüsü kurallarına uygun örtünmediği” gerekçesiyle gözaltına alınan ve şiddet gördüğü iddia edilen 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ölümü üzerine İran’ın eski ve yeni yöneticilerin açıklamalarını okuyun lütfen.
Genel tablo; ülkeyi yöneten erkeklerin, genç bir kadının ölümünden ziyade İslam’ın ve devlet imajının zedelenmesinden üzüntü duymaları…
Bir insan ölmüş hâlâ imaj derdindeler. Batsın sizin imajınız!
Yahu kardeşim; senin ülkende bir kadın ölmüş, ister polis şiddetinden ister gözaltındayken doğal şekilde hayatını kaybetmiş olsun, neticede kadınların giydiklerini veya giymediklerini kontrol amaçlı ahlak polisin var mı? Var.
Böyle bir gerçek açıkça varken başka bir şeyin İslam’a veya devletinin imajına zarar vermesine gerek var mı?
Böyle giderse, yakın zamanda İslam ülkelerinde başörtülü kadın kalmayacak.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi