İktidar her seçim öncesinde, Alevilerin ağzına bir parmak bal çalmaktan geri durmuyor. Son yirmi yıllık tecrübeye bakılırsa iktidarın inanç özgürlüğünü önemsemediği anlaşılıyor.  Onların tek derdi var; Alevileri, CHP’den koparmak… “Böyle ikilem mi olur?” diye sorabilirsiniz. Oluyor işte! İkisi de çözüme ihtiyacı olan inanç özgürlüğüyle ilintili iki önemli sorun olarak sıkça karşımıza çıkıyor. Dar politik çıkarlar nedeniyle özellikle de seçimlerin arifesinde gündeme taşınan her iki konu da seçimlerden sonra bir sonraki seçime kadar atıldığı ambarda unutuluyor. Gündeme taşındığındaysa sanki “körün fili tarifi” gibi ele alınıyor. KÖRÜN FİLİ TARİFİ… Gerçekte böyle bir deney yapılıp yapılmadığı bilgisine sahip değilim ama rivayet o ki bir grup görme engelli insanı, bir filin yanına götürüp, onlardan, önlerindeki yaratığa dokunmaları istenmiş. Ardından da her birine ayrı ayrı, “dokunduğunuz yaratık sizce nedir?” sorusu sorulmuş. İlki, filin kuyruğunu tuttuğundan olsa gerek, “bu bir halata benziyor” demiş. Bir diğeri, filin hortumunu tutmuş ve “sanırım bu bir yılan” demekten geri durmamış. Üçüncüsü, tuttuğu filin dişlerini mızrağa benzetmiş. Bir başkası, filin gövdesine dokununca karşısındakinin bir duvar olduğun sanmış. Öteki, filin kulağını tutmuş ve “ne kadar da büyük bir yelpaze” demiş. Sonuncusun tuttuğu yer, filin bacağıymış ve “bu bir sütun galiba” demekten kendisini alamamış. Görüldüğü üzere herkes tuttuğu yer üzerinden bir tarif yapmış ve bu parçacı yaklaşım nedeniyle doğru sonuca ulaşılamamış. “Körün fili tarifi” deyimi de buradan çıkmış. BİN YILLIK ALEVİLİĞİN SORUNU, BİR DAİRE BAŞKANLIĞIYLA ÇÖZÜLEBİLİR Mİ? Bu tarifin anlamı şu ki, bir gerçeğin birbirini tamamlayan farklı veçheleri var ve bu veçheleri görmezden gelirseniz doğru sonuca ulaşamazsınız. Alevilik ve başörtüsü ikilemi de biraz buna benziyor. İktidar, “CHP’nin arka bahçesi” olarak gördüğü Alevilerin talepleriyle inanç özgürlüğünün ilişkisini kurmaktan özenle kaçınıyor. Bununla birlikte her seçim öncesinde, Alevilerin ağzına bir parmak bal çalmaktan geri durmuyor. Son yirmi yıllık tecrübeye bakılırsa iktidarın inanç özgürlüğünü önemsemediği anlaşılıyor. Onların tek derdi var; Alevileri, CHP’den koparmak… Önceleri ‘kurultaylar’, ‘çalıştaylar’ yapmıştı; şimdi onlara bile gerek duymadan, Alevilikleri tartışmalı yandaşlara kurdurttukları dernek ve vakıflar aracılığıyla Aleviliği bir inanç silsilesi olmaktan çıkartıp, bir ‘kültürel doku’dan ibaret göstermek istiyor. “Dostlar alışverişte görsün” kaygısında iseniz, Alevilik meselesi bu yöntemle çözemezsiniz. CHP ise 12 Eylül darbesinin başımıza musallat ettiği ‘türban’ sorununu, bir bütün olarak, inanç özgürlüğü bağlamından bağımsız olarak ele alarak, ‘ilgisini’ ikna edeceğini sanıyor. Üstelik öyle bir yanılgı içindeki ‘türban yasağı’nı kendisinin koydurtmuş gibi bir yanılsama ile ‘helâlleşmek’ istiyor. GERÇEĞİN BÜTÜN YÖNLERİNİ GÖREBİLMEK… Cumhuriyet’in, temel ilkelerinden biri olarak kabul ettiği laiklik çerçevesinde, özellikle kadınların çağdaş ölçütlere uygun giyim kuşamını teşvik ettiği doğru olmakla birlikte bunun için herhangi bir yasal düzenleme yapmadığını biliyoruz. Pek çok mugalata yapılmasına yol açan o ‘düzenleme’nin, 12 Eylül darbecileri tarafından yapıldığını da unutacak değiliz. Devlet kurmuş bir parti olarak CHP’nin heybesinde taşıdığı pek çok ‘yük’ olduğunu kabul edebiliriz ancak bugünkü CHP ile tarihi CHP arasında hem zaman hem mekân hem de değişen dünyanın şekil verdiği bakış açısı arasında büyük farklılıklar olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü demokrasi kavramı da her gün bir önceki günü aşarak ilerliyor.
CHP’nin tarihi bağlamından kopartarak, kendisini ‘devletin yerine koyarak’, helâlleşme istemesi, fazlasıyla ‘naif’ geliyor bana.
Cumhuriyet’in kurulduğu uluslararası konjonktürde, düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü, bugünkü içeriğine sahip olmadığı gibi o günkü Türkiye’nin içinde debelendiği gericilik ikliminden kopuşun bir devrime ihtiyaç duyduğu da açıktır. CHP’nin tarihi bağlamından kopartarak, kendisini ‘devletin yerine koyarak’, helâlleşme istemesi, fazlasıyla ‘naif’ geliyor bana. İktidar olması halinde CHP’nin bütün temel özgürlükleri yeni baştan tanımlaması gerektiğini düşünüyorum. Bununla birlikte seçimlerin arifesinde, hem inanç özgürlüğü kavramıyla güçlü bir bağ kurmadan hem de iktidarın meclis çoğunluğuna sahip olduğu gerçeğini göz ardı ederek, ‘giyim kuşam hakkı’ şeklinde bir teklifi yasa haline getirme çabasını, mevcudu okumaktan uzak bir girişim olarak görüyorum. Denilebilir ki iktidarın meseleyi inanç özgürlüğü bağlamında kopartıp ele almasını kanıksadık. Beklenirdi ki hiç olmazsa CHP, en geniş anlamıyla bir inanç özgürlüğü tanımı yapmalı; Alevilerin taleplerini de başörtüsü talebini de o tanımın içinde gündeme getirmeli. Giderek, ‘körün fili tarif etmesi’ne benzer bir hal alan bu durumun çözümü, özgürlükler alanına ilişkin temel sınırlamaların tümüyle kaldırılması ve devletin, kendisini, bütün inançlara, bütün düşüncelere eşit uzaklıkta konumlandırmasından geçer. O zaman görülecektir ki başörtüsü özgürlüğü de Alevilerin talepleri de aynı vadide birleşerek, inanç özgürlüğü denizine akabilecek zemini bulacaklardır.