Protez ete bürünmüş Brendan Fraser, karakterin cismani kabalığıyla çelişen incelikli bir karakter ortaya koyuyor ve izleyiciyi yatıştıracak kadar zarif bir performans sergiliyor. Fakat Charlie ile ilgili her şeyin iğrençliğinin altını çizmeyi de başarıyor.Film, tek bir adamın etrafında şekillense de diğer tüm karakterler son derece derinlikle ele alınıyor. Karakterlerin Charlie’nin iyiliği ve sevecenliği karşısında sürekli öfkeli olmaları ise ezici bir duyguyu beraberinde getiriyor. Bazen, Aronofsky gibi sofistike bir yönetmenin neden bu tür manipülatif taktiklere başvurduğunu merak ediyoruz ancak, tüm bulanıklığının altında, oldukça büyük bir kalbe sahip bir film olduğu ortaya çıkıyor. ‘’Hayatlarımız ne kadar iğrenç, acınası olursa olsun hem kendimizi hem de terk edilmiş sevdiklerimizi iyileştirme potansiyeli vardır.’’ The Whale, bu düşünceye ikna etmeye çalışıyor ve Charlie’yi yalnızlık okyanusunun derinliklerinden 13 yaşındaki bir çocuğun mütevazi ödeviyle ‘’kurtarıyor.’’
Balina ve Ahab
Gizem Üstündağ
The Whale filmi, tek bir adamın etrafında şekillense de diğer tüm karakterler son derece derinlikle ele alınıyor. Karakterlerin Charlie’nin iyiliği ve sevecenliği karşısında sürekli öfkeli olmaları ise ezici bir duyguyu beraberinde getiriyor.
The Whale, Venedik Film Festivali’nde gösterimini gerçekleştirdikten sonra büyük bir ilgiyle karşılandı. Amerikalı oyun yazarı Samuel D. Hunter imzalı tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda fantastic ve bilim kurgu dramalarıyla tanınan Darren Aronofsky otururuyor. Aranofosky, bir obezin son günlerine kamerasını çevirerek samimi ve duygusal bir hikaye ortaya koyuyor.
Brendon Fraser, geçmişiyle hesaplaşan, pişmanlıklar içerisindeki kederli bir obezi canlandırıyor. Evinden hiç çıkmıyor öyle ki üniversite yazarlık eğitimi verdiği öğrencilerine bilgisayarının kamerasını dahi açmıyor. Sevilen bir kişinin ölümünden sonra yas sürecini tüketerek aşmaya çalışıyor Charlie. Yeme bozukluğu ile kendini gösteriyor derin acısı. Daimî tüketerek acısıyla baş etmeye çalışıyor. Obezitenin pençesinde yaşam mücadelesi veriyor.
Vakit geçirdiği tek arkadaşı Liz, Charlie’nin tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. İhtiyacı olan sağlık desteğini almadığı için zaman zaman Charlie’ye sitem etmeden duramıyor. Rastgele genç bir misyonerle tanışıyor ve bu genç ona kırgın geçmişini hatırlatmayı başarıyor. Yıllardır görüşmediği kızıyla yeniden iletişime geçmeye çalışsa da Ellie’nin öfkeli ve kırgın dünyasına ulaşmak kolay olmuyor. Ellie, babası tarafından terk edilmiş olmanın hissiyle baş etmeye çalışırken öfkeden çılgına dönmüş bir ergen olarak karşımıza çıkıyor.
Aronofsky, bedene ve mekâna hapsolmuş bir adam üzerinden klostrofobik bir hikâye anlatıyor. Charlie, evinde, odasında ve her şeyden önce kendi vücudunda adeta kapana kısılıyor. Charlie’nin varlığını tanımlayan o vahim sıkışmışlık duygusu ile acımasız durağanlık giderek yoğunlaşıyor.
Charlie her zaman iri bir adam olduğunu söylese de sevgilisinin intiharından sonra yemek yeme meselesi kontrolden çıkıyor. Sağlık sorunları giderek artıyor; ayakta durmak ve oturmak gibi basit fiziksel edimler muazzam bir çaba ve yardım gerektiriyor, tansiyonu fırlıyor, kalbi iflas ediyor…
Protez ete bürünmüş Brendan Fraser, karakterin cismani kabalığıyla çelişen incelikli bir karakter ortaya koyuyor ve izleyiciyi yatıştıracak kadar zarif bir performans sergiliyor. Fakat Charlie ile ilgili her şeyin (yemek yemesi, nefes alışverişi, hareket edişi) iğrençliğinin altını çizmeyi de başarıyor.
Herman Melville romanı Moby Dick ve onun devasa unvanlı balinasına sık sık atıfta bulunulduğu noktalar var. Filmdeki söz konusu ‘’Balina’’ yalnızca Charlie değil. Filmin ilerleyen dakikalarında Charlie’nin sahip olduğu en değerli Melville’in Beyaz Balinası üzerine yazılmış bir ‘’öğrenci’’ metni olduğunu anlıyoruz. Bu yazı en az filmin kendisi kadar çarpıcı bir metin ve naif bir edebiyat eleştirisi aynı zamanda. The Whale, film boyunca din ve sanatın keskin tonlarını etkileyici bir şekilde sunuyor. Bizi acınası yaşamlarımızın sıradanlığından kurtaracak tek şeyin sanat ve edebiyat olduğu duygusu ise film boyunca işleniyor.
Aronofsky, Charlie’nin şiirsel, tutkulu ruhunu göstererek önyargılarımıza meydan okuyor. Ama aynı zamanda Charlie’yi kanepeye hapsederek derin öfkeyi de vurguluyor. Charlie'nin duygularını dile getirmek için aşağıda konumlanan kamera açılarından, gerilimi tırmandıran müziklerine, küçük dairesinde o sıkışmışlığı hissettiren karanlık ama yatıştırıcı renk derecelendirmesine kadar The Whale, tempoyu düşürmemek için elinden geleni yapıyor.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi