Hakikati, bağlam belirler. Nesneler, zeminlerine göre şekil alırlar. Şeylerin kendilerinden menkul özellikleri, bağlamın özellikleri ile birleşir ve son resim ortaya çıkar. Gestalt çalışmalarında görüldüğü üzere figür, üstünde olduğu fona bağlı bir biçimde kendi şeklini bulur. Beyaz zeminde kadın olarak gözüken, siyahta vazoya dönüşür. Sarının üzerinde yeşil gözüken kırmızının üzerinde maviye çalabilir. Hakikat, bağlamdan ayrıştırılamaz olandır. Bağlamın özellikleri; şeylerin işlevsel ve anlamsal yapısını şekillendirir. Gerçekliğe yaklaşmak da,  bağlama göre yorum yapabilen bir zihne sahip olmayı gerektirir. Esasen her birimiz az ya da çok, yerli ya da yersiz bağlamsal geçişler yaparız. Olayların, nesnelerin, eylemlerin görüntüleri bağlamdan bağlama hal değiştirir. Böylece kişiler, kararlar ya da hareketler her zaman üzerinde bulundukları zemine göre anlam kazanırlar. Bağlamsal özellikler hem içsel hem de dışsaldır. Örneğin, belli bir bağlamda terör adını alan öldürme eylemine başka bir bağlamda şehitlik adı verilir. Çevresel özellikler, koşul ve amaçlar “hayata son vermenin” ne anlama geldiğini belirler. Örneğin belli koşullarda nefsi müdafaa olan, diğer bir koşulda cinayete dönüşür.  Hayvan öldürmek kimi zaman canilik, kimi zaman ise kurban adını alır. Tavuk yiyen bir insan sıra beslediği tavuğa geldiğinde “hayvan sever” olur.  Bir bağlamda “gıda” olan diğer bağlamda “sevilen bir canlı” statüsüne geçer. Bedenimizin genital alanları kimi bağlamlarda erotik bir bölge iken bir jinekoloğun kliniğinde anatomik bir yapıdan ibaret olur. Bir akşam yemeğinde romantizmin sembolü olabilecek gözler bir göz doktorunun odasında teknik bir meseleye dönüşür.  Koşullar, çevresel özellikler dış bağlamı; niyet, motivasyon kaynakları ve değerlerimiz iç bağlamı oluşturan unsurlardır. Örneğin merak ve ilgi nedeni ile bir hobiye başlamak kendini gerçekleştirme girişimi iken aynı şeyi insanlara bir şeyler kanıtlamak için yapmak başka bir psikolojik fenomendir. Sosyal anlamda içici olmak başka, duyguları bastırmak için alkol almak eylem olarak başka bir ad alacaktır. Dolayısıyla çevresel özellikler, koşullar, niyetler ve motivasyon kaynaklarımız iç ve dış bağlamı oluştururlar. Bağlamsa eylem ve nesnelerin yapısal özelliklerini belirler. Böylece aynı şeyler, aynı olmaktan çıkar. Aynı eylemler başka adlar alırlar, aynı nesneler başka renge bürünürler, aynı adımlar başka yöne hizmet ederler. Gerçeklik çok boyutludur.  Tek boyutu ile değerlendirdiğimizde çizgi olan, diğer boyutlar hesaba katıldığında kübe dönüşür. Şeylerin Ne’liği  bağlam tarafından belirlenir. Bir şey bağlama göre hem küp hem çizgi, ne küp ne de çizgi, ya küp ya da çizgi olabilir. Bağlamdan kopuk değerlendirmeler hakikati sakatlar. Bağlamı değiştirememek cehalet, yobazlık, düşünce katılığı gibi zihinsel daralmalar ile sonuçlanır. Eylemleri, kararları, yönelimleri kendi kültürel bağlamlarına göre değerlendirmediğimizde toplumları doğru okumak mümkünatsız hale gelir. Kişileri kendi kişisel tarihleri bağlamında ele almadığımızda psikolojik analizlerin yanlış yapması kaçınılmaz kaçınılmaz olur. Toplumsal olayları kendi sosyal bağlamlarından kopardığımızda sosyolojik bakış zedelenir. Yobazlığın, dar görüşlülüğün, faşizmin, fanatizmin beslendiği ana damarlardan biri bağlamsal düşünememektir. Örneğin, kimi için bacak (genelde kadın bacağı) her koşulda cinsel bir uyaran olarak kalır. Oysa bacak, kimi bağlamlarda yalnızca bedensel bir uzuv, kimi bağlamlarda erotik ya da estetik bir unsur, kimi bağlamlarda ise anatomik bir yapıdan ibarettir. Her bağlamda bacağı, kadını, erkeği erotize eden kişi bunları kendi kafasında tek bir imgeye çivilemiştir. Bağlamların değiştiği durumlarda bile zihinsel tasarımların aynı kalması düşünsel bir betonlaşmaya dönüşür. Bu betonlaşma;  gerçekliğin değiştiği durumlarda dahi onu sembolize eden zihinsel tasarımların sabit kaldığını gösterir. Bu durumda dış gerçeklik ile iç gerçeklik arasındaki köprüler zedelenmiştir. Bu kopukluk, kişinin kendi iç malzemesini dış dünyanın üzerine boca etmesi ve kendi zihinsel hayaletlerini tüm duvarlara yansıtması anlamına gelir. Sonuç olarak “kadın” her daim erotik bir unsur, bacaksa her daim bir “seks organıdır”. Oysa bağlamsal geçişler yapabilmek medeniyetin, esnekliğin ve gelişmişliğin olmazsa olmazıdır. Bir baba ve anne için evlatlarının bedeni yalnızca bir insan uzvudur. Bir doktor için biyolojik bir yapı, bir çift için ise başka türlü bir semboldür. Eylemi ya da nesneyi kafadaki tek bir bağlama çivilemek, yalnızca bu bağlama göre şekillenen bir gerçekliği kilitlenmek, düşünsel olarak bu demirden elbisenin dışına çıkamamak zihinsel bir daralmanın işaretidir. Bağlam değiştirebilme becerisi geliştikçe, boyutlar artar, açılar çoğalır, bileşenler çeşitlenir. Bağlamsal düşünce ile beraber dikotimiler azalır ve keskin köşeler törpülenir. “Ya o ya bu” kalıplarının yerini “hem o hem bu” alır. Bu ise; zihnin gelişmesi, bağlantıların çoğalması, ara tonların artması anlamına gelir. Bacak koşulsuz şartsız bir seks organı, kadın koşulsuz şartsız bir cinsel uyaran ise bu noktada saplanmış, daralmış ve kendi imgesine dünyayı kilitlemiş bir zihinden bahsetmek mümkün olur. Kendi zihinsel bağlamını cinselliğe, cinselliği de namus dediği şeye demirleyen zihin, başka türlü bağlamları, başka türlü anlamları kaybetmiştir. Daralan zihin, dünyayı kendi darlığına sığdırmak ister. Ve dayatma, baskı, faşizm buradan doğar.