Uzmanlara ve uzmanlığa nefret, “anti-rasyonalizm” veya “eleştirel düşüncenin” arzu edilmeyen bir özellik olarak tümüyle reddinden de kaynaklanıyor.  Entelektüellerin ve uzmanların aşağılanması, “halkçıymış” gibi gözükmek için kullanılabiliyor. İnsan hayatını kurtarmak ve korumak için gidilen hastanelerde, doktorların ve sağlık çalışanların hayatlarına kastedilmesi, cinayet işlenmesi hakikaten de üzerine çok kaygılanılması gereken toplumsal bir hâl. Düşünün ki, bir hayatın kurtulması bazen ne kadar pamuk ipliğine bağlı ve insan hayatını korumak için uzmanlaşan doktorlar, sağlık çalışanları öldürülüyor. Ancak, Kardiyolog Ekrem Karakaya, Türkiye’yi saran “şiddet pandemisinin” sadece bir diğer kurbanı: Ülke genelinde sıradanlaşan, günlük hayatın bir parçası haline gelen şiddet salgınının… Türkiye’nin farklı noktalarından akan şiddet görüntüleri, çoğu zaman haber bile olmuyor artık; sosyal medyada veya en fazla ayakta kalabildiği kadarıyla yerel basında yer bulabilirse, tesadüfen denk geliyorsunuz. Ama şiddet, her yerde: Bu yazıyı yazarken bile, “aile çay bahçeleriyle” çevrili evimin önünde yine ve gene ne idüğü belirsiz bir kavga patlak vermişti. Kadınlara, çocuklara, hayvanlara; kendini korumakta zorlanabilecek dezavantajlı tüm gruplara ve tabii çevreye, doğaya yönelik şiddet, kanıksanmış “Türkiye gerçekleri” malum. Ancak, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve dahası Doktor Ekrem Karakaya’nın öldürülmesi ertesi, doktorlara yönelik neredeyse bu cinayeti mazur gösteren söylemlerin de ortaya atılması başka bir siyasi gelişmenin de tezahürü. “Aydınlanma karşıtlığının”… Öncelikle, tarif etmek istediğim siyasi duruş ve ruh halini, “Aydınlanma karşıtlığı” olarak anlatmak tam da doğru değil: 17. ve 18. yüzyılın Avrupa odaklı “Aydınlanması” ile birebir ilintilendirebileceğimiz bir durumdan bahsetmiyorum. “Aydınlanma karşıtlığı” deyince de bu nedenle bir yansılsamanın ortaya çıkması mümkün. Bahsettiğim şey, ABD siyasetine dair Richard Hofstadter’ın 1962’de yayınlanan “Anti-intellectualism in American life” (Amerikan hayatında anti-entellektüellik) eserinde bahsedildiği tarzda bir “uzmanlık”, “rasyonalite”, “mantık” nefreti. Hofstadter, entelektüellere bu tarz “anti”, negatif bakışın, onları şöyle çerçevelediğini tasvir ediyordu: “iddialı, kendini beğenmiş… ve züppe ve büyük olasılıkla ahlaksız, tehlikeli ve yıkıcı”. Söz konusu “entellektüeller”, her konuda mesleki veya bilgisel birikim bakımından uzmanlaşanlar. Uzmanlar, neden tehlikeli olarak görülüyorlar ve nefret ediliyorlar? Çünkü, bilgi “güç” demek. Çünkü, bilgi ve uzmanlık sahibi biri “doğruyu”, “olması gerekeni söyleyebilecek” ve diğerlerine, neyin nasıl olması gerektiğini de gösterebilecek bir “kutup yıldızı”, rehber gibi. Uzmanlara ve uzmanlığa nefret, “anti-rasyonalizm” veya “eleştirel düşüncenin” arzu edilmeyen bir özellik olarak tümüyle reddinden de kaynaklanıyor. Entelektüellerin ve uzmanların aşağılanması, “halkçıymış” gibi gözükmek ve popülist siyasetin bir aracı olarak da “anti-elitizm” taslamak için kullanılabiliyor. Elbette ki, bilgi ve uzmanlık; doğası gereği “sorgulayıcı” olmayı, eleştirelliği beraberinde getiriyor. Getirmek zorunda-eğer hakiki bir uzmanlık veya bilgi birikiminden bahsediyorsak… Doktorlara yönelik şiddetin elbette tek kaynağı, iktidardaki siyasetin pompaladığı “Aydınlanma karşıtlığı” da değil. Sağlık sisteminde oluşan yapısal sorunlardan, ekonomik ve sosyal meselelere, çok katmanlı ve çok katmerli bir mesele söz konusu. Ancak, 2021 sonunda aralarında iktisatçı ve ekonomistlerinde bulunduğu 26 kişiye, medya genelindeki ekonomi yorumları nedeniyle, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından suç duyurusunda bulunulduğunu da anımsayalım. İlk bakışta, “doktorlara şiddetten” apayrı gibi gözüken bu konu da aslında “uzman nefretinin” bir örneğiydi. Ve bilgi sahibinin aynı zamanda “tehdit kaynağı bir güç odağı” olarak görülmesinin. Keza, Boğaziçi Üniversitesi’nin ve ülke genelinde eleştirel düşünce geleneğini sürdürmek isteyen akademisyenlerin bu kadar hedef olması da hiç de tesadüf değil. Çünkü, bilgi “güç” demek. Uzmanlık, alternatif bir iktidara sahip olmak demek; iktidarın nüfuz edemediği özgür bir alana…