Soğuk savaşın ve çift kutuplu sistemin sona ermesiyle uluslararası örgütlerin yeterince çözüm üretemedikleri, bunun da giderek uluslararası gerginliklerin, kutuplaşmaların ve hatta çatışmaların artmasına yol açtığı ortak bir kanı. Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) ilk zirve toplantısını 6 Ekim tarihinde Prag'da gerçekleştirdi. Çek Cumhuriyeti, kendi AB dönem başkanlığı sona ermeden önce, AB'nin daha geniş bir Avrupa yapılanması fikrine bir tür öncülük yapacak olan AST'nin bu ilk zirvesine ev sahipliği yapmakla önemli bir adım atmış oldu. Ancak bu adımla Avrupa'daki diğer örgütlerde bir endişe oluşmasına da sebep oldu. Avrupa Konseyi, 46 üyesinin 43'ünün yer aldığı AST'nin kendine bir rakip olup olmayacağı konusunu sorgulamaya başladı. Haksız da değil... ÇOK TARAFLI DİPLOMASİ ZAYIFLIYOR Bu yıl Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin (AKPM) yılın son toplantısı olan sonbahar oturumunda parlamenterleri en çok meşgul eden konuların başında bu sorgulama geliyor. AKPM başkanı oturumun açılış konuşmasında, ardından da sonbahar oturumunun onur konuğu olan İrlanda Cumhurbaşkanı AKPM'ye yaptığı hitapta hep bu sorgulamaya işaret ettiler. Her ikisinin de değindikleri konuların başında uluslararası sistem içinde uluslararası örgütlerin ve çok taraflı diplomasinin giderek zayıfladığı görüşü yer alıyordu. Çok taraflı diplomasinin uluslararası ilişkilerde etkisinin azaldığı izlenimi konuyu izleyen gözlemciler tarafından sık sık dile getiriliyor. Soğuk savaşın ve çift kutuplu sistemin sona ermesiyle birlikte beliren ortamın getirdiği yeni sınamalar karşısında uluslararası örgütlerin yeterince çözüm üretemedikleri, bunun da giderek uluslararası gerginliklerin, kutuplaşmaların ve hatta çatışmaların artmasına yol açtığı ortak bir kanı. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri saldırganlığına da arka planda, çok taraflı diplomasinin eksikliğinin yarattığı boşluğun yol açtığı ifade ediliyor. UKRAYNA'NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN İHLALİ SORUNLARI BÜYÜTÜYOR Avrupa güvenlik yapılanmasında 1997'de imzalanan NATO-Rusya Kurucu Senedi'nin yapıcı bir denge oluşturduğuna inanılıyordu. Bu senede dayalı olarak 2002'de kurulan NATO-Rusya Konseyi 2008 yılında Rusya'nın Gürcistan ile savaşa girmesi sonucu işlevselliğini yitirdi. Bugün artık bu konseyin tamamen ortadan kaldırılması dahi tartışılıyor. Sebep, 2014 yılında Kırım'ın ilhakı, bu yıl 24 Şubat tarihinden itibaren de Ukrayna'nın doğusuna yapılan Rus saldırganlığı ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün ihlali. Uluslararası ilişkilerin önemli paydaşlarından olan uluslararası kurum ve kuruluşların, "işlevsel değiller" gerekçesiyle ortadan kaldırılması sorunların çözümüne katkı sağlamıyor. NATO-Rusya Konseyi'nin bugün işlevsel olmaması, yarın koşullar değiştiğinde işlevsel hâle gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Böyle bir yapının atıl olarak da olsa mevcudiyetinin dondurularak korunması ileride işe yarayabilir. ÇÖZÜM BULMAK İÇİN YENİ YAPILANMALARA İHTİYAÇ VAR MI? Öte yandan, sorunlara mevcut yapılanmalar çözüm üretemiyor diye yeni yapılanmalar üretmeye çalışmanın da ne kadar yararlı olduğu tartışılabilir. Örneğin Prag'da yapılan ilk AST zirvesinde yılda iki kez bu forumun zirve düzeyinde toplanmasına ilişkin bir anlayış benimsendi. Nitekim gelecek toplantı da 2023 ilkbaharında Moldova'da yapılacak. Her ne kadar AST'nin kurumsallaşmayacağı, AB üyeliğine alternatif olmadığı, diğer mevcut örgütlere rakip olmayacağı dile getirilse de bu sıklıkta bir araya gelme sürecinin ileride kurumsallaşmaya dönüşmeyeceğini kimse garanti edemez. Dolayısıyla, yukarıda da vurguladığımız gibi, özellikle Avrupa Konseyi çevrelerinde beliren endişenin dikkate alınması gerekiyor. İlginç bir şekilde, Avrupa Konseyi de 2023 yılında, muhtemelen de ilkbaharda, bir zirve toplantısına hazırlanıyor. Avrupa Konseyi 1949 yılında kurulmuş, insan hakları, temel hak ve özgürlükler, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi bugünün sıklıkla ihlal edilen birçok konusunun takip edildiği bir örgüt. 73 yıllık tarihinde sadece üç zirve gerçekleştirmiş. Ancak özellikle Rusya'nın tüm dünya tarafından uluslararası hukukun, insan haklarının ve temel hak ve özgürlüklerin açık bir ihlali olarak kabul edilen saldırganlığı ertesinde, o da yeni bir zirve toplantısı ile 21. yüzyılın gelişen koşullarına uyum sağlamaya hazırlanıyor.
Türkiye Avrupa Konseyi'nin kurucu ve en eski üyelerindendir. Ne var ki, bugün ülkemizde yaşanan demokrasi açığı ve temel hak ve özgürlüklerde yaşanan gerilemeler Türkiye'nin gözlem altında bulunan ülkelerden biri olması sonucunu doğuruyor.
Sorun da burada zaten. Avrupa Konseyi ile AST'nin birbirine yakın bir zamanda art arda zirve toplantıları yapmaları, üstelik aynı ülkeleri bir araya getirmeleri, Avrupa'da bir zirve yoğunluğu ve zirve yorgunluğu oluşturabilir. Bu yorgunluk Avrupa Konseyi içindeki bazı ülkelerin konseyin uygulamalarından duydukları rahatsızlıklar nedeniyle zirveye ilgilerinin azalmasına da yol açabilir. Mart ayında önemli bir üyesi olan Rusya'yı üyelikten çıkaran Avrupa Konseyi, bu hafta gözlem altındaki üyelerinden biri olan Türkiye’nin yükümlülüklerini ne kadar yerine getirdiği konusuna odaklanan raporu görüştü. Sonuç hiç olumlu değil. Avrupa Konseyi'nde gözlem altında olan başka ülkeler de mevcut. Bu ülkelerin, Avrupa Konseyi'nin sahip çıktığı değerlere uymadıkları için üzerlerinde oluşan baskıdan duydukları rahatsızlık nedeniyle, gevşek bir yapılanma olan AST'ye daha çok ilgi göstereceklerinden söz ediliyor. TÜRKİYE’NİN DURUMU Türkiye Avrupa Konseyi'nin kurucu ve en eski üyelerindendir. Ne var ki, bugün ülkemizde yaşanan demokrasi açığı, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının ihlali, temel hak ve özgürlüklerde yaşanan gerileme gibi konular Türkiye'nin gözlem altında bulunan ve en çok eleştirilen üye ülkelerden biri olması sonucunu doğuruyor. Öte yandan, Türkiye'nin AB ile üyelik müzakereleri içinde olan (teorik olarak, zira bu müzakerelerin dondurulduğunu sağır sultan bile duydu) bir ülke olarak, üyelik sürecine alternatif olabileceği kuşkusu uyandıran AST gibi bir forumda yer alması da AB üyelik sürecinin olumsuz etkilenmesine yol açabilir. Türkiye'nin birbirini bütünleyen iki temel strateji üzerine hedeflenmesi gerekiyor. Birincisi, AB ile üyelik müzakereleri sürecine en kısa zamanda yeniden başlanmalı. Bunun sağlanması AB üyeliği için mutlaka uygulanması gereken kriterlere sahip çıkılması, demokrasi açığının kapatılması, insan hakları ve temel hak ve özgürlükler konusuna gereken özenin gösterilmesiyle mümkün olabilir. Bu gelişme hem Avrupa Konseyi içindeki konumumuzu yeniden güçlendirecek, hem de AB müzakereleri yolunu açacaktır. İkinci olarak ise, AST içinde yer alıyor olmanın bizi yanıltmaması gerekiyor. Bu forum Türkiye'nin AB üyeliği sürecine bir alternatif olarak elbette görülmemeli. Ancak bu forumun ortaya çıkmasına sebep olan gelişmelerin iyi değerlendirilmesi, örneğin Türkiye'nin gıda krizi ve tahıl koridorunun kurulması bağlamında kazandığı yapıcı konumun kalıcı olarak güçlendirilmesi önem taşıyor. Aynı şekilde, AST'nin üzerinde duracağı konular arasında yer alan enerji krizinde de Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerini güçlendirecek bir rol oynamasının mümkün ve elzem olduğunun AB çevrelerine ikna edici bir şekilde anlatılması gerekiyor. Bu konuda başarılı olmamız AB müzakere sürecimizi yeniden canlandıracaktır. Türkiye'nin Avrupa kurum ve kuruluşlarında, yeni yapılanmalarda ve yeni konjonktürde yapıcı bir aktör haline gelmesi ancak bu bütüncül bakış ile gerçekleşebilecek.