Aşı karşıtlığı salt eğitim seviyesine indirgenemeyecek kadar kompleks bir problemdir zira eğitim sistemindeki sorunlar ve eğitim seviyesiyle ilgili sorunlar özdeş değildir. Eğitim sistemine ek olarak aşı karşıtlığının sebepleri arasında anti-entelektüelizm, aşırıya kaçan septisizm, klasik liberalizmin halk tabanında yanlış anlaşılması, harm principle'da ortaya çıkan epistemolojik paradokslar ve ülkelerin kendilerine özgü tarihsel dinamikleri olduğu söylenebilir. Septisizm bağışıklık sistemine benzetilebilir. Optimal dozu sağlığı korur ve bilimsel ilerlemeyi hızlandırır. aşırısı ise otoimmün hastalıklar gibi kişinin kendisine zarar verir. Fransa septisizmin güçlü olduğu, ateist oranının da göreceli olarak diğer avrupa ülkelerinin ekseriyetini solladığı bir memlekettir. Lakin septisizm her daim rasyonel düşünceyi beraberinde getirecek diye bir koşul yoktur. Bir paranoyak da şüphecidir fakat bu onu mantıklı bir birey yapmaz. Ne ironiktir ki, kuduz aşısını bulan mikrobiyolog Louis Pasteur Fransa'dan çıkmıştır ancak bugün Avrupa'da aşı karşıtlığında ilk sırada olan memleket de Fransa'dır. Alternatif tıp ve "doğal" remedilere eğilim Fransa'da aşırıya kaçan bir şüpheciliğin etkisi ile diğer pek çok ülkede olduğundan daha güçlüdür. Peki "aşı yaptırmamak" bir özgürlük olarak değerlendirilebilir mi? Klasik liberalizmin babası John Stuart Mill'e göre hayır. Harm principle'a göre de hayır. Aşı yaptırmayanların vücudunda virüsün mutasyon riski artar. Bu da yalnızca aşı yaptırmayanların değil, toplumun genelinin sağlığını tehdit eder. Aşı karşıtlığındaki temel epistemolojik problem aşı karşıtlarının aşının faydasına inanmayarak kendilerini harm principle'ı çiğniyor olarak görmemeleridir. Aşı karşıtlarına göre aşı yaptırmamak toplum sağlığını tehdit etmemektedir. Aşı üreticileri para peşindeki kötü insanlar iken kendileri çocuklarının sağlığını düşünen iyi insanlardır. Yani aşı karşıtları false dilemma safsatasının kurbanlarıdırlar ki bu liberalizmin harm principle'ının geçerliliğini tehdit eden bir kısır döngüye girilmesine sebebiyet verir. Anti-entelektüelizmin aşı karşıtlığı ile derinden bağlantılı olduğuna şüphe yoktur. Sanılanın aksine, anti-entelektüelizm yalnızca eğitim seviyesi ve sosyokültürel statüsü yüksek bireylere karşı güdülen bir nefret değil, bundan çok daha fazlasıdır. Bunu çarpıcı bir örnekten rahatlıkla anlayabiliriz: Elon Musk da Bill Gates de entelektüeldir fakat Elon Musk millete çip takacağını açıkça beyan etmesine rağmen çip ile ilgili komplo teorilerine Bill Gates kadar konu olmamaktadır. Bunun temelinde Bill Gates'in halkın gözünde samimi olmaması yatar. Bill Gates komiklik yapmaz, özelini insanların gözü önünde yaşamaz. Elon Musk ise çocukça tavırları ile halkın sempatisini kazanır. Oysa iş etiği yönünden değerlendirildiğinde Elon Musk Bill Gates'ten çok daha acımasız ve çalışan aleyhine kararlar alır. Bu yönden anti-entelektüelizmi, söylenene değil söyleyenin söyleme biçimine takılma olarak da değerlendirebiliriz. Obskürantizme yönelik şikayetler de bir bakıma bununla ilgilidir. Bunlara ek olarak mevcut eğitim sistemi dünya genelinde çoğunlukla devletin kendi egemenliğini korumasına ve serbest piyasa ilişkilerinde rekabeti sağlayacak pragmatik yeteneklerin inşasına hizmet etmektedir. Yani eğitim sistemine öğrenciye düşünmeyi öğretmek gibi bir vizyon yüklenmemiştir zira böyle bir vizyon otoriteler için tehdittir. Oysa sağlıklı düşünmek ilkesel olarak öğretilmesi imkansız bir eylem değildir. Şayet okullarda her yıl tek taraflı bir perspektiften ele alınan aynı şanlı tarihler öğretileceğine istatistik bilimi, anecdotal fallacy, confirmation bias gibi kavramlar verilseydi gördüğü her karşıt örneğe sazan gibi atlayacak insan sayısı da önemli bir ölçüde azalabilirdi fakat bu şanlı bir tarihi öğretmek kadar devletlerin işine gelmezdi. Elbette tarihteki lobotomi gibi malpraktisler ve gelirin adaletsiz bölüşümünün getirdiği düşmanlık gibi faktörlerin etkisi yadsınamaz.