Duymayan kulaklara bir kez daha bağıralım: Hiç kimseyi lütfen kendinize benzetmeye çalışmayınız. Aleviliğin ne olduğuna sadece ve sadece Aleviler karar verebilir. Onların tasvip etmeyeceği hiç kimse, sayın Cumhurbaşkanı atasa bile, başkan muamelesi görmez.
9 Kasım 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Cumhurbaşkanlığımıza bağlı bir Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmuş oldu. Başkanını da sayın Cumhurbaşkanı atayacak.
Yaklaşık 1300 yıl önce Sünniliği devletleştirdikten sonra sıra Aleviliğe gelmiş durumda, onu da devletleştirmezsek rahat edemeyiz zaten. Yalnız bir-iki yapısal sorun var; onlara işaret edeyim. İlk olarak, yayımlanan kararnamede yeni kurulan başkanlığın görev ve yetkileri belirlenirken “cemevlerinin ve ihtiyaçlarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak” ilk sırada sayılmış. Bu durumda cemevlerinin nerelerde inşa edilmesi gerektiği, hangi ihtiyaçları olacağı, bu ihtiyaçların nasıl karşılanacağı gibi konuların yeni kurulan bu başkanlık tarafından belirleneceği anlaşılıyor. Peki, hangi statüyle? Bir diğer deyişle, cemevlerinin hukuki statüsüne de bu başkanlık mı karar verecek?
Yeni kurulan başkanlığın görev ve yetkileri belirlenirken “cemevlerinin ve ihtiyaçlarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak” ilk sırada sayılmış. Cemevlerinin hukuki statüsüne de bu başkanlık mı karar verecek?
Üzerinden 6 yıl geçtiği halde, hiçbir pozitif adım atılmayan İzzettin Doğan ve diğerleri kararı ile Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı (Cem Vakfı) kararlarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi İslam’ın Sünni geleneğine bağlı çoğunluğa sunulan dini kamu hizmetlerinin Alevilere de sunulmasına ilişkin taleplerin reddedilmesini din ve inanç özgürlüğünün ihlali olarak bulgulamıştı. Bu kararların uygulanması konusunu titizlikle takip eden AİHM, Türkiye’yi kararın uygulanması hususunda genişletilmiş izlemeye almıştı. Geçen bu sürede ne cemevlerine bir ibadethane statüsü verildi ne Alevi din adamları Diyanet İşleri Başkanlığı’nda veya bir başka kurumda memur olarak işe alındı ne de Alevi inancı mensuplarının ibadethanelerine kullanabilmeleri için bir bütçe ayrılabildi. AİHM, ayrıca Türkiye’yi bu konuda ayrımcılık yapmaktan da mahkûm etmişti.
Görünen o ki, statü vermeden meseleyi çözme konusunda “çok zeki” bir irade ortaya çıkmış ve tam da seçim sathına gitmişken bir taşla birkaç kuş vurmayı gözüne kestirmiş. Bir taraftan senelerdir devam eden bir tartışmaya son vererek “oy deposundan oy devşirilecek”, diğer yandan AİHM kararlarının akıbetini izleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ndeki dostlar bizi alışverişte görecek.
Görünen o ki, bir taraftan senelerdir devam eden bir cemevi tartışmasına son vererek “oy deposundan oy devşirilecek”, diğer yandan AİHM kararlarının akıbetini izleyen dostlar bizi alışverişte görecek.
İktidar, Aleviliği inanç bağlamından koparıp salt bir “Semah gösterisi” olarak algılamak istediğinden olsa gerek, yeni kurulan başkanlığın 53 kişiden oluşan tüm kadrosunu da Kültür ve Turizm Bakanlığı emrine eklemişler. Buradan da anlıyoruz ki, başkanlığın ihtiyaç belirleme çalışmalarında semah dönmeye elverişli mekân, giyilecek kıyafet, gösteride kullanılacak enstrümanlar, konaklama ve transfer hizmetleri ön planda(!) Demokratikleşme reformlarının yirminci yılında hiçbir Alevinin bu kadarını ummadığını eminim. Havuz basınımız da ileri demokrasi manşetleri atabilir.
Duymayan kulaklara bir kez daha bağıralım: Hiç kimseyi lütfen kendinize benzetmeye çalışmayınız. Aleviliğin ne olduğuna sadece ve sadece Aleviler karar verebilir. Onların tasvip etmeyeceği hiç kimse, sayın Cumhurbaşkanı atasa bile, başkan muamelesi görmez. Cemevlerine ibadethane statüsü verip diğer dini ibadethanelerle eşitlemeden AİHM gözetiminden çıkılmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı tarihinin en büyük bütçesini kullanırken hiçbir Aleviyi din hizmeti görebilmesi için memur yapmazsanız toplumun çok önemli bir kesimini bütünüyle kamu hizmeti dışında bırakmış olursunuz. Aleviliği inanç bağlamından koparıp sadece bir kültürel gösteriden ibaret olarak algılarsanız, meseleyi hiç anlamadığınız anlaşılır. Bu yapılana da, demokratikleşme değil kamulaştırma denir herhalde…