Yazılar

AKP’yi nasıl yenebiliriz!

Abone Ol
“Esasen ne laik cumhuriyet kaldı ortada, ne hak, ne de hukuk. Varsa yoksa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. O ne derse öyle oluyor. Anayasa Mahkemesi bile engel teşkil etmiyor onun açısından”.

Sıkıntılı bir sonbahar sabahında yataktan kalkmış olsalar da keyiflerine diyecek yoktu. Kahvaltılarını yapmış, çeyrek asırlık eski püskü arabalarına binip dükkanlarına gelmiş, çaylarını bile demlemişlerdi.

Birazdan müşterileri ve arkadaşları çıkagelir; Köyceğiz’de, ülkede ve dünyada neler oluyor sohbetleri de başlardı.

Açalı daha yarım saat olmamıştı ki Masal Sahaf’ın müdavimleri yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Gelenlerden ilki gencecik bir Fen Lisesi öğrencisi olan Eylül’dü. Güler yüzle Hafise Teyzesine yönelmiş, hal hatır sorma faslının ardından “öğleden sonra arkadaşlarla birlikte topluca geleceğiz” demiş ve yoluna devam etmişti.

Ardından Lale Hanım gelip Hafise Hanımla kucaklaşmış ve ikisi hoş bir sohbete dalmıştı.  Onların sohbeti devam ederken Osman Bey içeriden çıkmış, önce Lale Hanıma “hoşgeldiniz” deyip ardından eşine dönerek “akşama görüşürüz Hafız” demişti “ben bizimkilerle birlikte kaplıcaya gidiyorum”.

Osman Bey Öğretmen Evine vardığında sağa sola bir göz gezdirmeye bile fırsat bulamadan Fiko yanına sokulmuş “ne zaman gidiyoruz hocam” diye sormuş, sorusunun cevabı da “yarım saate kadar çıkarız” olmuştu.

Bir masaya oturmuş, aradan birkaç dakika geçmeden masanın etrafı da dolmuştu. Gelenler genel olarak kendisinden beş on yaş büyük arkadaşlarıydı.

Yanına yaklaşan Kasım Baba “Hasan Hoca da geliyor değil mi”? diye sormuştu ki,  Hasan Hoca hemen arkasında bitivermişti. Yanında daha önceden kimsenin tanımadığı bir arkadaşı vardı. O da kendisi gibi emekli bir öğretmendi.

Gelenlerin sayısı ona yaklaştığında elinde dün yıkayıp pakladığı arabasının anahtarıyla Sahaf Osman Bey ayağa kalkmış “haydi baylar bayanlar Sultaniye Kaplıcası bizleri bekliyor daha fazla gecikmeyelim” demişti. Bunun üzerine hep birlikte  iki arabaya doluşup ard arda yola düşmüşlerdi.

Sultaniye Kaplıcası bu yörenin en meşhur kaplıcasıydı. Belediye tarafından işletildiği için fiyatları da uygundu. Köyceğiz merkeze yirmi otuz kilometre mesafede böyle bir yerin bulunması yaşlı insanlar için bulunmaz bir nimetti.

Ancak; kendinize ait bir özel aracınız yoksa bu kaplıcaya, ya da biraz daha ilerisindeki meşhur Ekincik Koyuna gidemezdiniz. Çünkü bu güzergah üzerinde ne belediye otobüsü, ne de minibüs çalışmazdı. Onun için arabası olanlar, olmayanları oraya ulaştırmaktan ve oradan geriye getirmekten sorumluydu.

“Neden burada toplu taşıma hizmeti yok”? diye sorduğunuzda CHP’li Büyükşehir Belediyesi AKP’li Köyceğiz Belediyesini, AKP’li Köyceğiz Belediyesi ise CHP’li Muğla Büyükşehir Belediyesini suçlardı!

Bizimkiler kaplıcaya vardıklarında havuzun içinde henüz birkaç kişi vardı ve üzerinden buharlar tütüyordu. Neyse ki, üstü açık olduğu için kükürt kokusu onları fazlaca bunaltmayacaktı.

Girdikleri havuzun haricinde girişte sol tarafta üstü açık küçük bir havuz, biraz ilerisinde sağ tarafta üstü kapalı iki de büyük havuz vardı. Çamur banyosu yapmak isteyenler için çamur havuzu da mevcuttu aynı tesisin içinde.

Kimi üzerinden buhar tüten havuzun merdivenlerinden vücudunu sıcak suya alıştıra alıştıra yavaşça, kimi oflaya puflaya, kimisi çivileme, kimisi de tepeüstü atlayarak girdi havuza.

Havanın soğuması nedeniyle havuz eskisine oranla sanki biraz daha sıcakmış geldi hemen hepsine. Sonra havuzu dolduran kaynağın çıktığı yere doğru yüzdüler. Suyun en temiz ve berrak olduğu yer burasıydı. En koyu sohbetler işte tam da burada yapılırdı.

İlk olarak Hasan Amca söze başladı “bizim arabadaki arkadaşlar yolda tanıştı ama ben kendisini tekrar takdim etmek istiyorum, bu yanımdaki beyefendinin adı Sabri. Çok eski dostumdur. Eski bir yoldaşım. On beş yirmi gündür benim misafirim ama burayı çok sevdi ve yerleşmeye karar verdi. Bir kaç gündür ona uygun bir ev arıyoruz, yardımcı olursanız seviniriz”.

Genellikle böyle olurdu zaten, bir arkadaş, başka bir arkadaşı sürükleyiverirdi Köyceğiz Gölünün kıyısına.

Ardından Kasım Baba “arkadaşımız hoş gelmiş sefalar getirmiş” diye başladı sözlerine. “Malum” diye devam etti “memleket artık bildiğimiz memleket olmaktan çıktı. Devlet desen hakeza”.

“Esasen ne laik cumhuriyet kaldı ortada, ne hak, ne de hukuk. Varsa yoksa  Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. O ne derse öyle oluyor. Anayasa Mahkemesi bile engel teşkil etmiyor onun açısından”.

“Yargıtay sırtını ona dayayıp kendi kafasına göre darbe yaptı” diye araya girdi Hasan Amca.

Sabri Bey “ondan sonra da yurt dışından yabancı yatırımcı falan bulmak için yırtınıp duruyorlar. Böyle memlekete yabancı sermaye gelir mi?” dedi.

Tülin Hanım “onu bunu bilmem ama yakında bizim emekli maaşlarını bile ödeyemez hale getirecekler devleti, o zaman ne yapacağız?” diye sordu.

Leyla Hanım “benim emekli maaşımdan başka bir gelirim yok. Evim, arabam bankada param falan da yok. Şu an bile çocuklarım yardımcı olmasa geçinebilecek durumda değilim” diye sürdürdü sohbeti.

Bu iç karartıcı sohbeti sıkıntılı bir ruh haliyle dinleyen Sahaf Osman “iyi de” dedi “hepimiz sadece şikayet edip, sızlanıp duracak mıyız? Yapacak bir şeyimiz yok mu? Memleket sahipsiz kaldı derken, herkes kendini bu işin dışında tutuyor anlaşılan. Biz işlerimizden emekli olduk. Mücadeleden emekli olduğumuzu kimse söyleyemez”.

Köyceğiz’in yerlisi Zeynep Hanım cevap verdi ona “biz ancak birbirimize karşı mücadele ederiz. CHP daha geçen hafta Kurultay yaptı. Yeni genel başkan, eski genel başkana verdi veriştirdi. Şimdi kendisi genel başkan oldu ya, onu da göreceğiz. Vakti gelince onun ardından verip veriştiren birileri de bulunur mutlaka”.

Sohbet koyulaşmış, bu arada suyun sıcaklığı herkesin vücudunu iyice bir sarmış, kemikleri ısınmış, kasları da gevşemeye başlamıştı.

Yavaş yavaş herkesin alnından kaşına, kaşından kirpiğine ter damlamaya başlamış, bazıları ellerindeki şişelerden su içmeye meyletmişti.

Kemal Öğretmen “asıl mesele bu zaten sadece sızlanıyoruz. Başka da bir şey yaptığımız yok. Osman Bey doğru söylüyor biz işlerimizden emekli olduk, hayattan değil. Onun için bence önce herkes örgütlenmeli, sonra da örgütünü diğer örgütlerle yan yana getirmenin mücadelesini vermeli”.

“Örgütlenmek kolay” dedi Tülin hanım “ben hem CHP üyesiyim, hem Tüm Emekli Sen, hem de Doğa Derneği, ama örgütlendiğimiz partileri, sendikaları, dernekleri yan yana getirmemiz imkansızmış gibi geliyor bana. Daha dün ortaya çıktı emekli sendikaları, bu kadar kısa bir süre içinde saysan kaç tane oldular benim bile haberim yok. Herkes kendi meşrebine uygun dernek, sendika, parti falan kuruyor”.

Kasım Baba “ey gidi devrimciler” dedi “onlar ne kıymetli adamlardı“. “THKO lideri Deniz Gezmiş ve arkadaşları asılmasın diye, THKP-C lideri Mahir ÇAYAN ve arkadaşları Kızıldere’de can verdiler. Bir de bugüne bak. Onların ardılı olduğunu söyleyenlerin kendileri bile yan yana gelemiyor”.

“Varsa yoksa ya CHP, ya da HEDEP. Tüm sol sosyalist partiler bir olmuş, hepsi birden, bir yerlerden başkan, vekil falan olmanın peşine düşmüş”.

“Şu HEDEP’e de üzülüyorum aslında. Onların başına gelenin yüzde biri başka partilerin başına gelse ortada parti marti kalmazdı.

“Selahattin DEMİRTAŞ cezaevine girdiğinden bu yana oy kaybetmeye devam ediyorlar. Kimi yanlarına alıp vekil yaptılarsa, üç gün sonra ondan zarar gördüler. Ortak mücadeleyi yükseltmek için hep verici oldular ama karşılığında hiçbir şey alamadılar”.

“Geçen seçimde TİP’e oy verdim ben” dedi Zeynep hanım “onların da durumu ortada. Tayyip Erdoğan istemediği için seçilmiş Hatay milletvekilimiz Can Atalay cezaevinden bile çıkamıyor. Kimsenin bu adama gücü yetmiyor. Şimdi yine tutturdu Anayasa da Anayasa, ille de değiştirelim deyip duru”.

“Her seferinde birilerini kullanmayı başardı bu adam” diye cevap verdi İdris Bey. Taa iktidara geldiği ilk günden bu yana el atmadığı yer bırakmadı. Sağcıları, solcuları, dincileri, hatta ilerici aydın geçinen liberalleri, Yetmez Ama Evetçileri say say bitmez”.

“Bu sefer de başarırsa herhalde adı konmamış bir şeriat ülkesinde yaşamaya başlayacağız” diye devam etti Tülin Hanım.

“Ben umutluyum” dedi Ali Dayı “umudu kaybetmemek gerek. Bakın ne dedi Özgür Özel, artık sokağa çıkıyoruz. mahalle mahalle, sokak sokak, meydan meydan direneceğiz”.

“Onun için umutluyum, direnmek bizi özgürleştirecek. Zaten kaybedecek neyimiz kaldı ki, Leyla Hanımın dediği gibi bir tek emekli maaşımız kaldı elimizden almadıkları, onu da kesmeye kalkanın canını fena yakarım”.

“Bir de Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi diye bir şey çıkmış ortaya” dedi Fikret Bey. Namı diğer Fiko. Onlar da bir deklarasyon yayınlamış ve yola çıkmış durumdalar. Yayınlanan deklarasyonun sonuna doğru “Sözümüz kısa ve özdür: Toplumun değişik kesimlerinden, farklı ama birbirine dost ideolojik ve siyasi eğilimlere sahip kişiler olarak bir araya geliyoruz. Bizi bir araya getiren, emperyalizme ve sömürü düzenine duyduğumuz nefret; yurt sevgisi ve cumhuriyetçiliktir. Laik, bağımsız, egemen bir ülke, devletçi-planlı bir ekonomi ve tüm yurttaşlarımızın eşitlik ve kardeşlik içinde, refah ve aydınlığa kavuşacağı bir toplumsal sistem istiyoruz” deniliyor.

“Belki hislerimize tercüman, derdimize derman olur bu çağrı metni etrafında oluşması amaçlanan örgütlenme”.

“Önemli olan metin falan değil, o işin teori tarafı, hele bir de pratiğini görelim” dedi Sabri Bey. “Sosyal medya mecralarında Demokratik Halk Hareketi adı altında yeni bir yapı da dikkati çekiyor ama dediğim gibi; dediklerine değil, yaptıklarına bakmak lazım”.

“Daha bir hafta önce” diye araya girdi Hasan Bey “CHP’nin yeni genel başkanı ön seçim de ön seçim diye vaatte bulunuyordu, seçimi kazanır kazanmaz ön seçim yapılması mümkün değil demeye başladı. Ya arkadaş daha bir hafta önce sen bu sözü verirken mevcut durumu bilmiyor muydun? Yoksa derdin genel başkan olmaktı da onun için mi böyle konuşuyordun diye sorarlar adama” dedi.

Kasım Baba üzerine düşeni yapmazsa olmazdı elbet! Önce bir öksürüp tüm dikkatleri kendisine çekti, sonra sahaf arkadaşına bakarak konuşmaya başladı.

“Ömür geldi geçiyor. Hepimizin bildiği gibi, bu konularda bunca yıldır hiç bir şey de değişmiyor arkadaşlar. Ne ön seçimi Hasan Bey kardeşim. Adam daha dün genel başkan oldu. Önce kadrosunu kuracak. Sonra örgütü denetimi altına almak için gerekenleri yapacak. Bir yerlere aday olmak isteyenler de elini cüzdanına atacak, kesenin ağzını açacak. Partinin kasası başka türlü nasıl dolacak? Onca il, ilçe örgütünün masraflarını kim karşılayacak? Seçim kampanyası hangi paralarla yapılacak? Aslında hemen hemen tüm kitle partilerinde bu işler biraz da böyle yürür”!

Tülin Hanım kızgın bir yüz ifadesiyle cevap verdi Kasım Babaya. “Bak Kasım Bey bu konuda adı geçen parti CHP olunca işler değişir. Bizim parti, müteahhit  partisi değil! Bizde işler iktidar partisi gibi zengin iş insanı, müteahhit parasıyla falan yürümez. Her üye parti aidatı(nı) öder. Gerekirse aramızda bağış da toplarız ama söylediklerinizin hiç biri olmaz bizim partimizde”.

“İyi de” de Sabri Bey “Köyceğiz’deki üye sayınız sanırım bin, bin beş yüz civarında. Yıllık aidatınız da elli lira. Herkes ödese bile eder sana yılda yetmiş beş bin lira. Sizin partide çalışan hanımefendinin altı aylık maaşıyla sigorta primini bile karşıla(ya)maz bu para”.

“Neyse” dedi Kasım Baba “enseyi karartmamak gerek. Önümüzdeki günler bunlardan çok daha önemli meselelere gebe. Tecrübeyle sabittir ki, Tayyip Erdoğan Anayasa Değişikliği kartını ne zaman ortaya sürmüşse, muhalefet kaybetmiştir hep. Bence en önemli mesele bu. Üstelik yerel seçim kampanyasını da sanki bunun üzerine inşa edecek gibi”.

“Eğer muhalefet bu sefer de aklını başına almaz, bu işleri mecliste çözmeye kalkar, sokağa falan da çıkmazsa halimiz haraptır”.

Cevap Ali Dayıdan geldi hemen “Özgür Bey genel başkan seçilmeden önce her yerde daima sokaklarda, alanlarda olacağız direneceğiz diyordu bunu sakın unutmayın”.

Son söz, sohbeti başlatan Sahaf Osman Bey'in yanında duran Sabri Bey’den geldi “iyi de o seçilmeden önceydi, o vaat de ön seçim vaadi gibi gerilerde kalırsa ne yapacağız”.

“Bence şu yeni oluşumu dikkatle izlemek lazım”. “Siyasetin sağ cenahı CHP’yle ittifak yapmayacağız diye açık açık söylüyor zaten. Bakarsınız bu sefer siyasetin sol kulvarında yer alan Cumhuriyetçisinden Sosyalistine kadar tüm partiler, örgütler birlikte davranmayı başarabilirler”.

“Benim bildiğim kadarıyla Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi de bu amaçla yola çıktı zaten. Bir de HEDEP’le yan yana gelebilirlerse yerel seçimlerde AKP’yi büyük bir hezimete uğratabiliriz”.

“Tamam o zaman” dedi Kasım Baba, “gireli epeyce bir zaman oldu artık havuzdan çıkma vaktidir, madem aramıza son katılan arkadaşımız olarak, son sözü de sen söyledin, o halde sodaları da sen ikram ediyorsun Sabri Bey Kardeşim”...

ü