Uzmanlıktan gelen otoriteler sürekli meydan okumalarla karşı karşıya kalıyorlar. Ve bu sınavlardan çoğunlukla yara alarak çıktıklarını görüyoruz. Geniş toplum kesimleri ile uzmanların bilgisini bir araya getirmesi gereken ve kaosu yönetmesi gereken ise ilk başta siyaset kurumu..
Komplocu ve popülist siyaset AKP oylarının doğal düşüşünü geciktirse de hem AKP’yi hem de Türkiye’yi sürekli beslenmesi gereken bir radikallikle karşı karşıya bırakıyor. Erdoğan sonrası Türkiye siyasetinde AKP tabanının küçülse de çok daha radikalleşeceği öngörülebilir.
Komplocu kesimlerin favori tarihi 11 Eylül’de, İstanbul’un milyonluk toplantılarla, gösterilerle anılan Maltepe Sahil Etkinlik Alanında “Büyük Uyanış” mitingi gerçekleşti.[1] Aşı karşıtlarının gösterisi beklenen ilgiyi bulamasa da boyut ve kapsam olarak bir ilkti. Mitingin organizasyonunda farklı kesimlerden isimler de olsa örgütlenmenin başını Abdurrahman Dilipak çekiyordu. Mitingin ardından, gözler aşı karşıtlarına çevrilmişken; Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’ın "Aşı olmadım. Olmayı da düşünmüyorum. mRNA demek insanın hücre çekirdeğine girmek demektir. O insanların yarı insan yarı maymun çocuklar doğurmasına sebep olabilirsiniz. 3 kulaklı 5 gözlü yaratıklar doğmasına yol açabilir."[2] açıklaması tartışmaları daha da körükledi.
Maltepe’de toplanan kitleye bakıldığında; pandemi kısıtlamalarına itiraz edenler arasında, sadece covid aşılarına ya da sadece mRNA aşılarına karşı çıkanlar oldukları gibi COVID-19 ve küresel pandemiyi külliyen reddeden, “plandemici” denilecek insanlar bulunuyordu.
UZMANLIK SORUNU
2019’un sonunda tespit edilen COVID-19 virüsünün, 2020’de pandemiye dönüşmesinin ardından alınan önlemler ciddi toplumsal yarılmalara neden oldu. Toplumların ve devletlerin salgına verdikleri tepkiler kim yerlerde ayrışırken; kimi yerlerde benzeşti. Milyarlarca insan umut, umutsuzluk, korku, bıkkınlık, isyan gibi duygulara savruldu. Mevcut medeniyetin, insanların kurdukları düzenlerin ne kadar kırılgan olduğu görüldü. İnsanlık tarihinde, bir önceki yıldan en farklı yaşanan yıl 2020 oldu.
Pandemi altında geçen 18 ayda toplumlar ve insanlar kapasitelerini aşan baskılar altında kaldılar. Salgın ile mücadele sırasında alınan sert önlemlerin, sosyal, ekonomik ve pedagojik boyutlarının yeterince hesap edilmemesinin sonunda, geniş toplum kesimlerinin “uzmanlara” bakışında menfileşme yaşandı. Salgın ile mücadelenin en ön saflarında olan ve yaptığı fedakarlıklarla anılan sağlık çalışanlarına bakışın zamanla nasıl değiştiğini izledik. Bütün bunlar şüpheci, hatta komplocu denecek kesimlerin söylemlerinin toplumda yayılması için mümbit zemin oluşturdu.
Özellikle Trump döneminde dikkatleri çeken; toplumu geniş hakiki halk ile elitler arasında bölerek işleyen popülist söylem, kendisine COVID-19 önlemlerinin yarattığı bıkkınlık, sıkıntı ve ekonomik depresyon içinde geniş bir alan buldu.
Uzmanlık çağımızın sorunlarından önde gelen meselelerinden. Uzmanlıktan gelen otoriteler sürekli meydan okumalarla karşı karşıya kalıyorlar. Ve bu sınavlardan uzmanların çoğunlukla yara alarak çıktıklarını görüyoruz. Geniş toplum kesimleri ile uzmanların bilgisini bir araya getirmesi gereken, mevcut kaostu yönetmesi gereken ise ilk başta siyaset kurumu.
Türkiye’de hükümet pandemi sürecinde kendi eksikliğini sorumluluğu uzmanlara atarak kapattı. Hükümetin salgın hakkında bilgi paylaşımındaki kısıtlayıcı tutumu, medyasıyla büyüttüğü komplocu zihin dünyası covid şüphecilerinin oyun alanını genişletti.
AKP ekonomik, sosyal ve siyasal başarısızlıklarına, skandallara, beceriksizliklere rağmen kendisinden önce gelen; 80’lerin, 90’ların iktidarlarından oy kaybetme konusunda daha dirençli olmasının en önemli sebeplerinden birisi kimlik siyaseti iken diğeri de medyadaki gücüydü.
TAYYİP ERDOĞAN’A SAĞDAN İTİRAZ
AKP, Türkiye’de kendisinden önce gelen iktidarlara nazaran daha yavaş oy kaybederken; Tayyip Erdoğan etrafında kurgulanan beka söylemi neticesinde AKP içinde doğrudan bir muhalefet de oluşamadı. Erdoğan kültü inşa edilirken itiraz etmekte geç kalan AKP elitinin hükmü de imkanı da kalmadı. AKP içindeki itirazlar ancak dolaylı yollarla ifade edilebilir halde kaldılar.
Muhalif kesimlerin bir kısmı mizah konusu yapsa da AKP seçmeninin cam filmi yasağına ya da market poşetlerinin 25 kuruş yapılmasına itirazları da bugün AKP’nin derin tabanındaki aşı karşıtı hareketin öncü sinyalleri olarak görülebilir. Erdoğan’a itiraz etmenin ihanet olarak görüldüğü zeminde Berat Albayrak’a karşı AKP tabanında oluşan tepki de AKP’ye AKP içinden ama AKP’nin de daha sağından bir eleştiri olarak anlaşılmalı. McKinsey ile Berat Albayrak’ın yapacağı anlaşmaya karşı gelişen tepkiye İslami kamuoyunun hızla katılması da tesadüf değildi. Berat Albayrak’a karşı Süleyman Soylu’nun AKP tabanında bulduğu sempati de derinlerde AKP’ye AKP’nin de sağından bir itirazın nüvelerini taşıyordu.
AKP’ye AKP’nin de sağından itirazın dini boyutları da mevcut. 8 Mart 2018’de Erdoğan’ın “Bu konuda marjinalleri asla dikkate almayız. Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü İslam'ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam'ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. Beni birçok hocaefendi tefe koyacak o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın.”.[3] Erdoğan’ın bu açıklamalarının ardından kendi sağından gelen itiraz o kadar büyüdü ki kendi imzası olan İstanbul Sözleşmesinden çıkmak durumunda kaldı.
Radikal, komplocu ve kimliklere dayanan popülist siyaset AKP oylarının doğal düşüşünü geciktirse de hem AKP’yi hem de Türkiye’yi sürekli beslenmesi gereken bir radikallikle karşı karşıya bırakıyor. Yeniden Refah Partisi ve Fatih Erbakan’ın Erdoğan’a onun bile daha sağından bir itirazın sözcüsü olacağı görülüyor.
Erdoğan sonrası Türkiye siyasetinde AKP tabanının küçülse de çok daha radikalleşeceği öngörülebilir.
Toplumsal ve siyasal olarak bu noktada uzmanlara ve siyasetçilere ciddi iş düşüyor. Uzmanların alanları kadar muhatapları hakkında da düşünmesi gerektiği salgınla geçen 18 ay sonunda net bir şekilde görülüyor. Uzmanların sözleri belli kitleleri ikna edememişse kitleleri suçlayıp geçilmemesi gerekir. Toplumun dışlanmış kesimlerinin güven sorunu veri kabul edilip, bu dikkate alınarak yaklaşılmalı. Farklı kesimleri dışlayan yaklaşımlar toplum sağlığını da siyasetini de kötü etkiliyor, daha da etkileyecek. Uzmanların yanında sorumlu siyasetçiler başta salgın olmak üzere toplumsal meselelerde uzmanlardan destek almalılar ancak sorumluluğu uzmanlara atıp asla bir kenara çekilmemeliler. İcraatların altında toplumu tanıyan ve farklı uzmanlıklara erişebilecek siyasetçilerin imzasının olması da neticede daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
[1] https://www.trthaber.com/haber/turkiye/asi-karsitlarinin-mitingi-beklenen-ilgiyi-gormedi-608211.html
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/fatih-erbakandan-asi-cikisi-yari-insan-yari-maymun-cocuklar-dogurabilirler-1868421
[3] https://www.haberturk.com/cumhurbaskani-erdogan-dan-dunya-kadinlar-gunu-programinda-aciklamalar-1868148
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi