Bugünlerde iktidar enflasyonla alışılmışın dışında gayri nizami yöntemlerle” mücadele etmektedir. Bilindiği gibi bu araçların en önemlisi şirketlere fiyat artışı yapmamaları yönünde yapılan baskılar, kesilen cezalar. Daha Sayın Cumhurbaşkanı’nın açlık ve yoksulluk ile ilgili sarf ettiği sözlerin yarattığı şaşkınlık geçmeden, 3 Haziran’da açıklanan Mayıs ayı enflasyon rakamları tüm beklentileri altüst etmeye yetti.  Beklentilerin eksine TÜİK tüketici fiyatlarındaki artış oranını yüzde 2,98 olarak açıkladı. Oysa bağımsız gözlemcilerin beklentileri bu oranın çok daha üzerindeydi. Şahsen ben bile iyi durumda en az yüzde 4,5, kötü durumda da 5,5 ve üstü bir oranı beklemekteydim. Neticede bu açıklanan rakamlar herkes gibi benim için de sürpriz oldu. Hadi beni bir tarafa bırakın. Her ay TÜİK’ün açıkladığı rakamların “öncülü” olarak hesaplanan ve bazıları TÜİK’den önce kamuoyuna açıklanan rakamlar dikkate alındığında da bu durum sürprizdi. Şahsen TÜİK rakamlarını değerlendirirken benim kullandığım üç öncül tahmin vardır. Bunlardan ilki, İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) açıkladığı İstanbul Geçim Endeksini esas alan enflasyon oranıdır. Her ne kadar bu rakamlar ücretliler bakımından İstanbul’daki hayat pahalılığı düzeyini gösterse de, geçmiş yıllardaki performansına bakıldığında TÜİK verilerinin tahmininde son derecede başarılıdır. Diğeri devletin resmi kuruluşu olan Anadolu Ajansı’nın (AA) piyasadan 19 ekonomist ve iktisatçının aylık enflasyon beklentilerine ilişkin tahminidir. Elbette AA dışında başka kurumların da bu tarz beklenti anketleri var. Ama AA’nın sonuçlarının kullanma nedenimiz, bu kurumun devletin denetimindeki bir kuruluş olmasıdır. Nihayet sonuncusu ise, bir grup bağımsız akademik iktisatçının internet üzerinden topladıkları verilere dayanarak hesapladıkları ve kamuoyunda TÜİK ile ciddi bir tartışmaya da konu olan ENAG Grubu’nun hesapladığı enflasyon rakamlarıdır. Maalesef bu arkadaşlar yaptıkları tahmini TÜİK ile aynı gün ve zamanda yaptıkları için öncül olarak kullanılabilmeleri mümkün değildir. Bu üç kurumun tahmin ve hesaplamaları ile TÜİK’in açıkladığı gerçekleşmiş enflasyon oranları birlikte Grafik 1’de görülüyor.
Beklentilerin eksine TÜİK tüketici fiyatlarındaki artış oranını yüzde 2,98 olarak açıkladı. Oysa bağımsız gözlemcilerin beklentileri bu oranın çok daha üzerindeydi.
Anlaşılan açıklanan rakamlar sadece bizim için sürpriz olmamış. Dikkat edilirse, TÜİK dışında bağımsız enflasyon tahmini açıklayan tüm kuruluşlar neredeyse birbirine yakın rakamlar açıklamışlar. TÜİK rakamları ise bunların her birinden ciddi olarak farklı. Yani TÜİK enflasyonu beklentileri karşılamış değil. Daha biz tam bu farklılıkların nedenini anlamaya çalışırken, bu kez de TÜİK’in yıllardır yaptığı bu hesaplamaya temel olan malların detaylı kırılımlarını içeren tabloların artık açıklanmayacağını kamuoyuna ifade etti. Hiç beklemediğimiz bu açıklama TÜİK’in hesapladığı verilerin şeffaflığı bakımından akıllarda soru işareti doğurmaya yetti. Bununla kalsa, yine iyi. Son zamanlarda TÜİK’in personel hareketliliği ile ilgili olağan dışı hareketler de açıklanan rakamların yarattığı şaşkınlığını arttırdı. Bu ayın rakamları açıklanmadan birkaç gün önce TÜFE enflasyonunu hesaplayan birimin başında yer alan Mustafa Teke’nin istifa haberi kamuoyuna duyuruldu. Ama bundan daha iki hafta önce de, kurumun Fiyat İstatistikleri Daire Başkanı Cem Baş’ın “sağlık” nedeniyle istifa ettiği bilgisi kamuoyuyla paylaşılmıştı. Her iki istifanın nedenleri konusunda kamuoyuna tatmin edici açıklama yapılmazken, doğal olarak bu istifalar kurumun açıkladığı rakamların güvenilirliğini sorgulanır hale getirdi.
Son zamanlarda TÜİKin personel hareketliliği ile ilgili olağan dışı hareketler de açıklanan rakamların yarattığı şaşkınlığını arttırdı. Bu ayın rakamları açıklanmadan birkaç gün önce TÜFE enflasyonunu hesaplayan birimin başında yer alan Mustafa Tekenin istifa haberi kamuoyuna duyuruldu.
Bu koşullar altında açıklanan verileri detaylı olarak yorumlamak ne kadar anlamlı bilemiyorum. Ama ortada inkâr edilemez bir gerçeğin olduğu da gerçek.  Benim de içinde bulunduğun birçok iktisatçı iktidarın enflasyonla mücadeleyi bıraktığını düşünmektedir. Ancak bizlerin mücadeleden anladığımız, faiz artışı kanalını devreye sokmak gibi, daha alışılagelmiş araçlarla yapılacak bir mücadeledir. Ancak bugünlerde iktidar enflasyonla alışılmışın dışında “gayri nizami yöntemlerle” mücadele etmektedir. Bilindiği gibi bu araçların en önemlisi şirketlere fiyat artışı yapmamaları yönünde yapılan baskılar, kesilen cezalar. Ancak şu ana kadar bunların hiçbirinin enflasyonu düşürmek bakımından sonuç verdiğini görmedik. Sanırım şimdi de yeni bir mücadele yönetimi denenmekte ve enflasyon verileri kaynağında yakın gözetim altına alınmakta. Kamuoyunda TÜİK’de bir süreden beri yaşanan personel hareketliliklerinin sebebinin bu olduğu düşünülmektedir. Sonuçları bir süre daha gözlemleyerek göreceğiz.