Bugünkü AKP’yi geçmişin AK Parti’si ile kıyasladığımızda karşımızda sadece iki farklı yapı görmüyoruz. Aynı zamanda sadece AKP üzerinde değil tüm Türkiye üzerine vesayet tahkim etmek isteyen bir Erdoğan ve bir devlet eklemlenmesi görüyoruz. Bugün 3 Kasım. AKP bundan tam 20 yıl önce bugün yapılan seçimde aldığı yüzde 34.3 oyla, Meclis’te 2/3 çoğunluk elde ederek tek başına iktidar oldu. AKP’yi tek başına iktidar yapan kabaca üç temel neden sayabiliriz. İlki 2001’de yaşanan büyük ekonomik kriz. Bu krizi takip eden ilk seçimde iktidar partileri (ANAP, DSP, MHP) ve muhalefet (DYP) yüzde 10 barajının altında bırakılarak bir anlamda cezalandırılmış oldu. İkinci neden ANASOL-M iktidarının Avrupa Birliği (AB) adaylığı sürecinde Meclis’ten geçirdiği iki demokratikleşme paketinin AKP tarafından sahiplenilmesidir. Son olarak AKP, 28 Şubat sürecinin yarattığı toplumsal mağduriyeti kamusal alanda siyasallaştırmayı başardı. Elbette bunları tamamlayan etken, AKP’nin kendini muhafazakâr gelenekten koparma iddiasıyla kendini tanımladığı “muhafazakâr demokrat” kimlik ve bu bağlamında toplumun farklı kesimleriyle kurduğu “taşıyıcı koalisyonlar”dır. Aradan geçen 20 yılın sonunda baktığımızda bugün iktidar olan AKP ile 2002’de iktidar arasında 180 derece fark olduğu açıktır. *** Dahası bugün AKP’den hukuki olarak siyasi parti olarak bahsedebilsek bile fiili olarak siyasi parti olmaktan hayli uzaktır. Bugün AKP siyasi parti olarak sahip olduğu tüm fonksiyonlarını büyük ölçüde Genel Başkan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a devretmiş durumdadır. Oysa AKP, toplumsal hassasiyetleri en iyi ölçen ve politikalarına buna göre şekillendiren partiydi. Ancak bu özelliğini son yıllarda tamamen yitirdi. Çünkü AKP’de artık toplumsal hassasiyetler değil Erdoğan’ın hassasiyetleri var. Bu açıdan şu çok açık; AKP’nin 2002 ayarlarına dönmesi bugünün koşullarında imkân dahilinde değildir. Partiye yakın bazı kalemler geçtiğimiz hafta yapılan “Türkiye Yüzyılı” toplantısı sonrasında AKP’nin yeniden 2002 ayarlarına döndüğünü, dönme ihtimali olduğunu ifade ediyorlar. Bu tür yorumları, fazlasıyla iyimser buluyorum. Çünkü AKP ne 2002- 2007 ne de 2007-2011 döneminin partisidir. Bugünkü AKP, 2011 sonrasında geçmişiyle siyasi, ideolojik tüm bağlarını koparmış bir partidir. Bugünkü AKP, ne AB'yi ne demokratikleşmeyi ne çoğulculuğu ne de azınlık haklarını önemseyen bir partidir. Bu yüzden AKP'nin fabrika ayarlarına dönmesi mümkün değil. *** AKP’nin 2002 ayarlarına dönmesini imkânsız kılan temel nedenlerin başında AKP’nin MHP ile kurduğu ve bugün karşımızda “Cumhur İttifakı” olarak duran “anti-Kürt” ittifakıdır. Bunu tamamlayan yine MHP lideri Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan ve 2017 Referandumu ile kabul edilen ve 24 Haziran 2018’den bu yana hayatımızda olan Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi’dir. Devletim tüm kurumlarının partizanlaştığı, bağımsız kurumların ortadan kalktığı bir sürecin içindeyiz. Eğitim sistemi, ekonomi, hukuk vs. pek çok alan toplumsal sorunları çözen bir siyasete dahil değil; bunlar devletin çizdiği sınırlara mahkûm edilmiş durumda. Tüm gücün tek merkezde toplandığı, toplumun temel sorunlarının çözümü olan “Siyaseti” devletin çıkarlarına ve devletin ideolojik tercihlerine bırakan, gündelik siyaseti de devletin ürettiği rantın paylaşılmasına indirgeyen bir güç paylaşımı ile karşı karşıyayız bugün. Devletin kendi “ideolojik sürekliliğini” korumayı öncelediği, bunun için de kendisinin denetleyebildiği bir iktidarı/iktidar blokunu tercih etmesi bu yüzden anlaşılabilir bir durum. Bugünkü AKP’yi geçmişin AK Parti’si ile kıyasladığımızda karşımızda sadece iki farklı yapı görmüyoruz. Aynı zamanda sadece AKP üzerinde değil tüm Türkiye üzerine vesayet tahkim etmek isteyen bir Erdoğan ve bir devlet eklemlenmesi görüyoruz. Bu açıdan AKP’nin 2002 ayarlarına dönmesinin önünde en büyük engel bizatihi Erdoğan ve devlet olacaktır.