Başka ülkeleri çalışmak söz konusu olduğunda, tarafsız olmak konusu hemen gündeme geliyor. Bir akademisyen bir diplomat değildir. Kendi ülkesinin hükümetinin de temsilcisi değildir. O ülkeyi çalışırken hükümetinin politikalarıyla düşünmekten ziyade, o ülkenin tarihi ve toplumsal gerçekliklerini ele almalıdır. Eğitim hayatının büyük kısmını akademik çalışmayla geçirmiş birisi olarak, bugünkü yazımda bölge ve ülke uzmanlığı konusuna değinmek istiyorum. Lisansüstü eğitimine başladığımda, Türkiye’de Yunanca’yı bilip, Yunanistan üzerinde uzmanlığı olan akademisyen hemen hemen hiç yok gibiydi. O dönemde böyle bir işe koyulmak ve Türkiye’nin bu “şımarık” komşusunu tanımaya hevesli olmak, birçok sınıf arkadaşıma dahi çok garip gelmişti. Yunan Konsolosluğu’nda Yunanca dersleri verilmiyordu, özel dersle başlayıp sonra orada bir dil okuluna gitmek zorunda kaldım. Neyse ki, şimdi şartlar biraz daha iyi; en azından dil öğrenme açısından. BİR ÜLKEYİ TANIMAK İngiltere, Fransa, Almanya, ABD gibi akademik alanda liderliği kimselere bırakmayan ülkelerin dünya üzerinde küçücük ülkelerle ilgili bile uzman yetiştirdiklerini görürsünüz. Oysa Türkiye’de böyle bir gelenek maalesef hala oluşturulamadı. Ortadoğu çalışıp doğru düzgün Arapça bilmeyenler mi, İran çalışıp Farsça’yı okuyamayanları mı dersiniz, bir çok örneği var. Bir de hem İsrail, hem Ürdün, hem İran, hem Mısır hepsini birden çalıştığını iddia eden “kapasitesi yüksek” hocalarımız da mevcut. Uluslararası ölçülerde bu işin nasıl yapıldığını biraz incelersek, böyle bir şeyin mümkün olmadığını görürsünüz. Bir ülkeyi tanımak için o ülkenin dilini, dinini, kültürünü, toplumsal yapısını, tarihini, coğrafyasını, hatta yemeklerini dahi bilmelisiniz. Bu da çok ciddi zaman ister. Bir ömre 8-10 ülke uzmanlığını sığdırmak imkansızdır. Bir süredir İsrail üzerinde yoğunlaşan bir akademisyen olarak, hem Yunanistan’la ilgili yolculuğum hem de İsrail’le ilgili çalışmalarımdan edindiğim tecrübeleri “naçizane” genç akademisyenlerle paylaşmak istiyorum. Tarafsız Olunabilir mi? Başka ülkeleri çalışmak söz konusu olduğunda, tarafsız olmak konusu hemen gündeme geliyor. İsrail ve Yunanistan hepinizin bildiği gibi, Türkiye’de pek de “pozitif imaj” sahibi olmayan ülkeler. Her ikisiyle ilgili çalıştığım dönemlerde de hep olumsuz tepkilerle karşılaştım. Ancak burada bir araştırmacının şahsi değerlerini gözden geçirmesi öncelik olmalı. Bir akademisyen bir diplomat değildir. Kendi ülkesinin temsilcisi değildir. Kendi ülkesinin hükümetinin de temsilcisi değildir. Bu sebeple ilgi duyduğu ülkeyi ele alırken, kendi hükümetinin politikalarıyla düşünmekten ziyade, o ülkenin tarihi ve toplumsal gerçekliklerini ele almalıdır. Bununla beraber, çalıştığınız ülkeye duyduğunuz sempati ve ilginin de sizi ele geçirmemesi gerekiyor. Yani iş başka ülkelerin propagandasını yapma noktasına varmamalı. Çünkü bu bilimsel gerçekliğin kaybına sebep oluyor. Sırf bir ülkeyi seviyorsunuz diye o ülkenin hükümetlerinin politikalarını savunmamalısınız. Buna en büyük örnek Türkiye’de “Filistin uzmanı” olduğunu söyleyen siyasal İslamcı arkadaşlardır. Bunlar Filistin yönetiminin terör eylemlerini bile “meşru müdafaa” sayar, haklılık payı çıkarır. Filistin’in Kenan bölgesinde onbinlerce yıl geriye götürülemeyen tarihini onlar yerine yazar, sonra da buna inanırlar. Bu bir akademisyen için berbat bir örnektir. Bu tuzaklara düşmekten kaçınmak gerekiyor. Akademik alanda çalışmak ve gerçekten uluslararası alanda bir isim yapmak istiyorsanız ilgi ve sempati duyduğunuz ülkeyle ilgili analizlerinizde bilimsel ölçekle hareket etmek gerekiyor. DİL, DİN VE KÜLTÜR Bir ülkeye ilgi duyuyorsanız, mutlaka ama mutlaka o ülkenin dilini çok iyi seviyede öğrenmek gerekiyor. O ülkedeki basını takip edebilecek, yazılan eserleri okuyabilecek seviyeye kadar gelmiş olmanız gerekli. Yoksa, genelde hemen her bölge ile ilgili en fazla İngilizce makaleler ve eserler okuma şansınız olabilir ve bu da başka insanların analizlerinin perspektifinden analiz yapmaya çalışmanıza sebep olur ki, bunun bilimsel hiçbir yönü yok. Bununla beraber, o ülkenin dinini de çok iyi şekilde bilmeniz gerekiyor. Burada Türk okuyucuya seslendiğim için bunun bir kere daha altını çizmek istiyorum. Diyelim ki, İtalya’yı çalışıyorsunuz, Eski ve Yeni Ahit’i okumalısınız. Ancak bu okuma esnasında İslam’ın haklılığı perspektifiyle bakmaktan kaçınmalısınız. İtalyanlara İslam’ı tebliğ etmek gibi bir göreviniz yok. Siz akademisyen olarak isterseniz Mecusi olun, incelediğiniz toplum neye inanıyor bunu bilmekle görevlisiniz. Yoksa, o toplumu anlayamazsınız. Ayrıca, çoğu zaman bir halkın dili dinindeki öğelerle de şekilleniyor; birini anlamak diğerini anlamakla kolaylaşabiliyor. Eğer iyi bir uzman olmak istiyorsanız, o ülkenin dinini ve dilini bilmeniz bir tercih değil, zorunluluktur. FİLİSTİNLİ İSRAİLLİ… Son olarak, Filistin-İsrail üzerine çalışmak isteyen genç arkadaşlarım için önemli bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bir Türk olduğunuzu unutmadan konuyu ele alın. Siz Filistinlilerin veya İsraillilerin temsilcisi değilsiniz. İsrail’in zaten kendisini savunmak için kimseye ihtiyacı yok ve Türkiye’de pek bu minvalde hareket eden bir akademisyen görmedim. Ancak Filistin konusunda maalesef ülkemizde nerede duracağını bilmeyen onlarca insan var.  Bir Filistinliden daha çok Filistin’i savunmak bir akademisyeni ancak komik duruma düşürür. Eğer Filistin’de siyaset yapmak istiyorsanız, akademi size uygun bir yer olmasa gerek. Başka meslek alanlarını düşünebilirsiniz. Sizi ilgilendirmeyen bir çatışmanın, sizi ilgilendiren tek kısmı böyle bir çatışmanın varlığıdır. Bir sosyal bilimciyi bu kadarı ilgilendiriyor. Eğer romantik olmak istiyorsanız, edebiyat alanında kalem oynatmayı tercih edebilirsiniz. GELECEK KUŞAK Benim ilk yüksek lisans yaptığım dönemden bu yana Türkiye’de akademi bilimsel manada çok geriledi. Ancak yine de, gençlerin uzmanlık alanlarını seçmeleri konusunda çalışkan ve hevesli olacaklarına inanıyorum. Bir gün Türkiye’den İran, Körfez ülkeleri, İsrail, Yunanistan gibi ülkelerin uzmanlarının yetişeceklerini umuyorum. Kendi adıma Yunanistan ve İsrail konusunda kendini geliştirmek ve akademik kariyer yapmak isteyen gençlere her zaman kapım açık oldu. Bundan sonrası için de böyle. Çünkü akademimizin nitelikli ülke uzmanlarına ihtiyacı var. Bu konularda çalışmak isteyen gençlerimizin yolları açık olsun.