Türkiye 2011’den itibaren izlenen, 15 Temmuz kanlı darbe girişimini fırsat olarak kullanıp kurumsallaştırılan otoriterleşme yaşıyor. Bunu durdurmanın yolu ise köklü bir siyasal değişimden geçiyor.
Bugün 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin yıldönümü. Aradan geçen zaman içinde ne yazık ki, bu girişim tam olarak aydınlatılabilmiş değil. Cevapsız pek çok soru ortada duruyor.
Darbe girişimi tam olarak aydınlatılmadı ama iktidar bloğu darbe sonrası yarattığı
de facto durumla 2011’de başlatmış olduğu siyasi anlayışı kurumsallaştırmaya ve siyasetin ve demokrasinin alanını daraltmaya hız verdi.
Evet bugün içinde yaşadığımız süreç, darbe girişimi sonrası kurumsallaşmasına hız verilmiş olsa da esas olarak 2011 sonlarında başlatılmıştır.
AK Parti’nin 2011’den bu yana izlediği kimlik politikasının temelinde esas olarak toplumu yukarıdan aşağıya dönüştürme hedefi var. Milli Eğitim, Diyanet İşleri ve kapalı devre yayın sistemi ile çalışan medya bu hedefin ideolojik aygıtları.
2015 yılının ilk yarısına kadar AK Parti’ye siyasi ve ideolojik olarak mesafeli duran MHP, Kürt siyasi hareketinin yükselişinden olsa gerek bütün rezervlerini kaldırıp 7 Haziran seçimleri sonrası iktidarın sorumsuz ortağı oldu.
MHP’nin bu siyasal dönüşümü aynı zamanda AK Parti-devlet arasında sağlanan bir uzlaşı oldu. Yani MHP, AK ile devlet arasında bir yapıştırıcı işlev gördü. Devletin ideolojik özünün korunması, kendi kurumsal sürekliliğinin devamı karşılığında AK Parti’nin siyasal hedeflerine itiraz edilmemesi, hatta pek çok konuda ideolojik ortaklık kurulması…
Sonuçta devlet için aslolan, devleti hangi kültürel kimliğin yönettiği değil, kendi kurumsal ve ideolojik varlığını sürdürmek oldu.
Devletin ideolojik özünü koruyarak siyasi iktidarla kurduğu ortaklık, acaba AK Parti mi devleti ele geçirdi, yoksa devlet mi AK Parti’yi ele geçirdi sorusunu boşa düşürmektedir.
Devletin, kendini yönetenlerden bağımsız olarak, ideolojik özünü koruyarak iktidarla kurduğu ortaklık bu açıdan; “AK Parti mi devleti ele geçirdi, devlet mi AK Parti’yi ele geçirdi?” sorusunu boşa düşürmektedir.
Sonuç olarak devletin otoriter zihniyete dayanan, homojen toplum varsayımına dayanan, tekçi söylemini AK Parti de sahiplenmektedir.
BAHÇELİ’NİN MANİDAR ÇIKIŞI
İşte 15 Temmuz kanlı darbe girişimi bu süreç içinde bir ara durak olarak hızlandırıcı bir işlev görmüştür. Muhalefete rağmen yaratılan tek taraflı siyasal iklimin sonucunda AK Parti-devlet eklemlenmesini hızlandırmış ve MHP lideri Bahçeli’nin hiç gündemde yokken 2017 sonbaharında Başkanlık Sistemi’nin yeniden gündeme taşımasıyla fiili duruma hukukilik kazandırmanın ilk adımını atmıştır.
Sonrasını zaten biliyoruz. İki parti arasında hazırlanan anayasa değişikliği, mühürsüz oylarla kabul edilen Anayasa Referandumu ve 2018’de uygulanmaya başlayan Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi.
Bugün Türkiye demokrasi, insan hakları, özgürlükler, azınlık haklarının korunması ve laiklik temelinde değil, sahip olduğu kültürel kimliği temel alan, temel referansı çoğulculuk değil çoğunlukçuluk olan bir zemin üzerine yeninden inşa ediyor.
Bir bütün olarak Cumhur İttifakı’nın devlete bakışı, devlet algısı tek parti dönemiyle pek çok açıdan benzerdir.
Devlet, yarattığı maddi imkanlarla da iktidar için bir meşruiyet aracıdır. Devlete sahip olmak bu noktada ikili bir işleve sahiptir. İlki devletin sahip olduğu “rant yaratma” imkanı, ikincisi de bu rantı, yöneticilerin kendi siyasal meşruiyetini sürdürmesine katkı sunan “grup/lar/a, topluluk/lara/a dağıtma”sı... Bugün devlet, Cumhur İttifakı için bu ikili işlevin dışında bir anlam ifade etmiyor. Bu yaklaşım özünde
"devlet iyiydi ama bugüne kadar onu yönetenler yanlış insanlardı. Biz bu devleti yönetecek doğru insanlarız" mantığına dayanmaktadır.
Makro düzlemde siyasal tercihlerde devlet ideolojik özünü korurken mikro düzeyde siyasal tasarruflar ise “değer temelli” düzenlemelerle kendi hayat tarzını, ahlak anlayışını tüm topluma empoze etme sürecine girmiştir. Bu düzenlemeler sadece özel alana müdahale değil aynı zamanda özel hayata bir tür ahlak empoze etmektedir.
SIĞ SAĞCILIK SORUNU
Cumhur İttifakı’nın bugün siyaset yapma tarzı ve izlediği hiçbir politika siyasal alanı genişleten, demokrasiyi derinleştiren, temel hak ve özgürlükleri arttıran sonuç doğurmamaktadır. Odağına kendisini yerleştiren ve kendisi dışında her şeyi siyaset dışı gören bir anlayış, siyaset zeminini daralttığı ölçüde, Cumhur İttifakı üyesi partilerin de büzüşüp, içe kapanmasına yol açıyor. Kamuoyu araştırmaları bize bu konuda çok şey söylemektedir.
İktidar küçülmeyi kimlik siyaseti ile durdurmaya çalışıyor. Bu çaba daha önce seçim kazandırmıştı. Ama…
AK Parti de MHP de giderek küçülüyor. Siyasal iktidar bu küçülmeyi kimlik siyaseti ile durdurmaya çalışıyor. Bu çaba daha önce seçim kazandırdı ama ülkeyi yönetmesini sağlayamadı.
Çünkü Türkiye 2011’den itibaren izlenen, 15 Temmuz kanlı darbe girişimini fırsat olarak kullanıp kurumsallaştıran kimlik politikalarıyla adım adım zihnen bölünmeye gidiyor.
Bunu durdurmanın yolu ise köklü bir siyasal değişimden geçiyor.