Ahlak’ın programı: Bodur kalan öfke
Politikyol
Tüm yoruculuğuna ve insanı geriye iten yanına rağmen, tam anlamıyla kolektif bir nitelik arz ettiğinde öfke denen şey, çürümekten kokmaya yüz tutmuş kimi toplumsal değerlerin yeniden inşasını mümkün kılabilir.
Ekranların en çok izlenen kanallarından birinde yayınlanan, üstelik de yoğun bir ilgiyle takip edilen bir programda genç bir kadına yapılanlar, bu tarz programların geneline dair içerimizde bu zamana kadar hapsettiğimiz öfkenin patlamasına neden oldu. Böylesine programların hemen her ana akım kanalda başka varyantlarla yayılarak günün en önemli vakitlerini işgal etmesinin nasıl olur da bunca zamana kadar toplumun bir derdi olmaması kocaman bir soru işaretiydi oysa. Bu soru işareti, yazının vira bismillahı olsun. Onun uzantılarına ilerleyen kısımlarda değinecek de olsak bu programların hayatımızdan yok olup gitmesini söylemek için bir genç kadının linç edilmesini mi beklememiz gerekiyordu? deyip burada bir duralım.
Ve şimdilik durduğumuz bu yerde, ana akım olmayan ve kendisine muhalefet demeyi uygun bulan kanalların muazzam programlar yaptığı sonucunun elbette çıkmayacağını ekleyelim. Tam da kullandıkları dilin ayrıştırıcılığı hatta amiyane bir dille söyleyecek olursak işleyişlerinde genellikle belaltı yapmaları dikkate alındığında bunlardan bazılarının sınıfta kalması oldukça hafif bir karşılık bile olabilir.
Ancak, biz güçlü olanla ve en çok onu toplumsal düzlemin gerektirdiği yükümlülüğe davet etmenin gerekliliğiyle ilgileniyoruz. Bu dengeyi gözetmenin kendisi, elbette bir tercihtir. Sosyo-ekonomik olarak egemen olanı, bu egemenin çeperinde olanı da diyebiliriz, egemen olmayan karşısında, en azından hep daha nezaketli olmaya icbar eden bir seçenek… Madem güçlüsünüz, bir zahmet kendinizi törpülemesini bilin ve nazik olun demek bu seçeneğin en dış sesidir de. Çubuğu, tam da bu düzlemde hep egemen olmayandan doğru ve egemenin tersinden bükmek, seçtiğimiz tutumun ve aslında hayalini kurduğumuz hayatın bir gereğidir hasılı.
Nitekim, en güçlü olan yani bir şeyi yapmaya en çok muktedir olan bir yerin günahı, onu tüm sevaplarına rağmen, onun kadar güçlü olmayanlara kıyasla daha hızlı kefeye koyar. Bu yüzden kendileri, diğerlerine nazaran sınıfların en büyüğünden çakar. Bir çocuğun karnesinin sağ tarafını tahayyül ettiğimizde bunların notları sıfıra boğulmalıdır. Bu lafın daha basitçesi şöyledir aslında: Ekonomik olarak güçlü olan, sosyal olarak güçlü olacağından, söylediklerinden ve eylediklerinden herkesten daha fazla sorumludur halkın önünde. Örneğin, bu olan daha küçük bir televizyon kanalında zuhur etseydi, eleştirimizin içeriğinin baki kalması bir yana bu kadar ses çıkarmaya lüzum görmezdik.
Tüm yoruculuğuna ve insanı geriye iten yanına rağmen, tam anlamıyla kolektif bir nitelik arz ettiğinde öfke denen şey, çürümekten kokmaya yüz tutmuş kimi toplumsal değerlerin yeniden inşasını mümkün kılabilir.
Ama öyle olmadı. En büyük kanalların birinde, yaptığı işe kız çocuklarını kötülüklerden esirgemek gibi “ulvi” bir anlam yüklemekten geri durmayan ve uğruna milyonları ekran başına oturtan ünlü bir sima, tam da kudretli dediğimiz kesime yakınlığının da verdiği tutarlılığın bir gereği olarak, programına katılan birinin kameraya yüzünü göstermemek ve konuşmamak iradesini yok saydı. İradeyi yok saydığı gibi, hukukta bir kişi olarak tanınan bu ergin kimseye kem gözlerden korunması gereken bir çocuk muamelesi yaptı. Bağırdı, çağırdı ve en çok da çocuklarının annesi olmak gibi bir yere dayandırdığı “haklılık”la ahlakçılık yaptı.
Muhtemelen de yakın olduğu safın, hemen her sıkışmışlığında en büyük silah olarak kullandığı bu ahlakçılığın toplum nezdinde maalesef ki tuttuğunu görerek takındı bu tavrını. Kendisine destek veren nadir ünlü isimlerin dışında, sosyal mecralarda toplumun başka milyonlarının ve epeyce ünlü simanın hedefi haline geldi. En başında da dediğimiz gibi bir öfkenin kusulması için bir damlacık hamle bekleyen bünyelere son zehrini vermiş oldu. Koca bir hınç dalgası, ilgili program kapatılsınlara varacak trend başlıklarla yıkar gibi de yaptı ortalığı.
Elbette muradımız bu tavrın kendini var ettiği yerden başlayarak ve hâlâ gündeme gelmeyen talihlilikteki tüm platformlar açısından kelimenin tam anlamıyla yıkıp geçmesi. Ancak şimdilik, sesi zaman zaman çok gürleşen bu tepkinin ilgili kimseye birkaç “kuru” ve günün sonunda kendini haklı gören yerden açıklama yaptırtacak kadar bir karşılık bulması oldukça anlamlı, ancak kâfi değildir. Çünkü bu tepkisel sesin hem gecikmeden süreklileşmesi gerekmektedir hem de bu kimse nezdinde, bu örnekte olduğu gibi bu tarza omuz veren güya duyarlı ve çok tanınır kimselerden başlayarak esas bu ahlakçılığı kendine kalkan olarak gören kesimlerin fikrini değiştirmek gerekmektedir. Örneğin bloklaşmanın her taraf açısından şiar edinildiği toplumuzda, temel toplumsal değerlerimize yeniden eğilmek, fena bir fikir olmayabilir.
Tüm yoruculuğuna ve insanı geriye iten yanına rağmen, tam anlamıyla kolektif bir nitelik arz ettiğinde öfke denen şey, çürümekten kokmaya yüz tutmuş kimi toplumsal değerlerin yeniden inşasını mümkün kılabilir. Aksi taktirde, bölüne bölüne param parça olan toplum, öfkeden beslenen ve sorusu, cevabı, yorumu, ahlak değerleri, aile yapısı, siyasası, ekonomik programı ve akla gelmeyen hemen her şeyiyle tam olarak saatli bombaya dönüşür. Tam da buradan hareketle diyebiliriz ki, geçtiğimiz birkaç günde ortaya çıkan öfke tüm anlamlılığına rağmen giderek geciken ve toplumun katmanlaşmasına bariyer olmak yerine bu durumu daha da perçinleyen özelliğiyle yetersizdir. Bu dalganın daha dipten gelmemesi durumunda, korkarız ki daha nice insanımız çirkinliğe maruz kalmaya üstelik de en teşhirci yollarla devam edecektir.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi