Muhalefet demokrasiyi, hukuku, adaleti, barışı ve kardeşliği savunduğuna inandığı sürece, sadece sözde değil özde savundukça, bundan gece uykuya dalmadan önceki o en içten anda da kuşku duymadığı oranda, er veya geç mutlaka kazanacak. Önümüzdeki Pazar günü değişim isteyen çoğunluk nasıl bir sonuç alacak? 14 Mayıs’ın ışığında kestirmek kolay değil. Ama şunu söyleyebiliriz: haklılığına inanmaktan vazgeçmediği oranda kazanma olasılığı da artacak. Ve bunu yaparsa, 28 Mayıs’ta veya sorasında mutlaka kazanacak. 28 Mayıs’ta Umarım Çoğunluk, Erdoğan veya Kılıçdaroğlu Konusunda Olmasa da Güç Zehirlenmesine Muhalefette Birleşecek. Değişimi, Dengeli ve Denetlenebilir Bir Yönetimi Destekleyecek 28 Mayıs’ta Türkiye umarım yeni bir demokrasi refleksi gösterecek. Eğer Sayın Erdoğan yeniden seçilirse, yürütme ve yasama gücü yeniden tek adamda toplanacak. Bunun ne kadar güçlü bir güç zehirlenmesi ve geriye gidiş olduğunu son on yılda fazlasıyla gördük. Umarım seçmenlerin ekseriyeti, Erdoğan’ı desteklemiş olsalar da olmasalar da, böyle bir durumun devam etmesine oylarıyla karşı çıkacak. Tarihsel seçimlerimizin ikinci turuna, önce kamu görevlisi sonra da milletvekili seçildiği için istifa etmesi gerekirken etmeyen, yani meşruiyeti sorunlu bir İçişleri Bakanıyla giriyoruz. Seçimin birinci adayı Sayın Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı da biliyoruz ki, anayasaya ve evrensel demokratik normlara aykırı. A Haber’in Erdoğan’ı pusulada tek aday gösteren yayımını aslında dürüstlüğünden dolayı tebrik edilmeli. Elinden gelse, iktidarın vizyonu gerçekten de böyle alternatifsiz, muhalefetin teferruat olduğu bir yönetim biçimini hayata geçirmek olduğunu görüyoruz. Eğer Sayın Erdoğan yeniden seçilirse Türkiye aynen böyle yönetilmeye devam edecek. Böyle sorumsuz bir yönetim şekliyle elbette ekonomide de çok büyük bir çöküş olacak. Yolsuzluklar tüm hızıyla cebimizi boşaltmaya ve geleceğimizi karartmaya devam edecek. Kemal Bey ise güç zehirlemesinin zıddı, denetlenebilir, yanlışları düzeltilebilen bir yönetimi temsil ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu seçilirse ekonomiyi ve diğer bütün işleri yardımcılarıyla ve konunun uzmanlarından oluşan bir ekiple birlikte yönetecek. Ekonomide bilimsel ve akılcı politikalar uygulamak mümkün olacak. Yanlışları ise düzeltilebilecek, çünkü meclisteki muhalefet tarafından denetleniyor olacak. Demokrasiyi ve ekonomiyi, toplumun çok büyük kesimini temsil eden ve değişim isteyen bir siyasal koalisyonla istişare içinde, uzlaşma yoluyla yeniden inşa etmeye çalışacak. Seçmenlerin bir kısmı, iktidarın ve önce Sayın İnce sonra Oğan ve Zafer Partisi’nin negatif propagandasının etkisiyle, Sayın Kılıçdaroğlu’nun hayat tarzlarına müdahale etmesinden, teröre ve etnik ayrılıkçılığa tavizler vermesinden korkuyor olabilir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bundan kuşku duymayı gerektiren bir sicili, kişiliği ve niyeti yok. Teröre karşı tavizsiz olacağını, Kürt meselesi gibi köklü toplumsal ve siyasal sorunların mecliste meşru temsilcileriyle çözülmesinden yana olduğunu sürekli söylüyor. Ama bir kesim seçmen bu sözlere güvenmese de, korktuklarının olması mümkün değil. Çünkü mecliste mütedeyyin ve milliyetçi partiler çoğunluğu oluşturacak. Yasama gücünü onlar elde tutacak. Meclis yürütmeyi etkin biçimde denetleyecek. Bunun gayet güzel işleyebileceğini 2019 yerel seçimleri gösterdi. O zaman da İstanbul, Ankara, Adana ve Mersin gibi önemli büyükşehir belediyelerinde seçmen belediye başkanlarını Millet, meclis çoğunluğunu ise Cumhur İttifakı’na verdi. Yani gücü böldü. Ama hizmetler en iyi ve denetlenebilir şekilde devam etti. Tartışmalar olsa da uzlaşıldı, çünkü son tahlilde halkın denetimi ve siyasal sorululuk var. Üstelik Sayın Kılıçdaroğlu seçilirse merkezi yönetimle sorunlar da çözülecek. Elbette riskler var. Ama eğer partiler asgari sorumluluk ile davranırsa bugünkünden çok daha olumlu bir yönetim mümkün. Yani umutlu bir belirsizlik söz konusu. Buna karşı bugünkü yönetim devam ederse eğer olumsuz bir kesinlik gerçekleşecek. Birinci Tur Başarısızlık mı? Adalet ve Kalkınma Partisi 2018’e göre yaklaşık yüzde 7, tarihsel zirvesi olan 2011’e göre ise yüzde 14.62 oy kaybı yaşadı. Elbette normalde muhalefetin çok daha ileride olması gerektiği söylenebilir. Ama muhalefet bu oyları normal bir demokratik ortamda almadı. İktidarın kazanmak için her yalanı söylediği, her türlü devlet imkânından yararlandığı, işine gelen yasaları yok saydığı eşitsiz koşullarda başardı. Aslında iktidar mecliste çoğunluğu kazansa da siyasal düzey ve etik olarak çoktan kaybetti. Sonucu Değiştirecek Oranda Seçim Hilesi Yapılmış Olabilir mi? Bu konu ayrı bir yazı gerektirir. Kanıta dayalı olmayan farklı fikirler var. İleri sürülen görüşler çoğunlukla tepkisel. Bu konuyu ileride tartışma düşüncem saklı kalmak kaydıyla bu yazıda sadece bir soru sormakla yetineceğim: YSK dahil yargımız bağımsız olsaydı, hukuk devleri işliyor olsaydı, İçişleri ve Adalet Bakanları seçim öncesi istifa edip görevlerini tarafsız isimlere bırakmış olsaydı, parmak boyası gibi basit önlemler uygulansaydı, seçim sonuçlarını her koşulda gerçekten sindirmeye hazır iktidar olsaydı.. Sonuçları yine aynı çıkardı diyor musunuz? (Ben diyemiyorum). Seçimi İrade Kazanacak Tam da bu yüzden: 28 Mayıs’ta sonucu sadece adayların söyledikleri belirlemeyecek. En az onun kadar, sandık güvenliğini sağlamak ve seçim gecesini yönetmek konusunda muhalefet partilerinin ve sivil toplumun göstereceği irade ve performans belirleyecek kanısındayım. Bu iradeyi göstermek için başta Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere partisi ve seçmeniyle muhalefet, öncelikle haklılığına inanmak zorunda. Muhalefet demokrasiyi, hukuku, adaleti, barışı ve kardeşliği savunduğuna inandığı sürece, sadece sözde değil özde savundukça, bundan gece uykuya dalmadan önceki o en içten anda da kuşku duymadığı oranda, er veya geç mutlaka kazanacak. Yarın buradan devam etmek istiyorum.