Mayıs 2023’te yapılması beklenen kritik seçimlere kadar YEM mengenesi içinde debeleneceğiz. Yaratılan riskler de son dönemlerde bankacılık sektöründe ön plana çıktığı üzere, seçim sonrası dönemin hükümetine ateşten bir top olarak devredilecek. Hazine ve Maliye Bakanı Nebati iktidar içindeki ekonomi kadrolarının bu aralar en sevilen yüzü. Her gün yeni bir açıklama yaparak Yeni Ekonomi Modeli’nin (YEM) biz ölümlülerin kavrayamadığı başarıları konusunda hepimizi aydınlatıyor. Servet transferinde etkili olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu YEM’in seçimlere kadar olası evrimi hakkında bilgi verdiği için minnettarız kendisine. Keza, hem yoğun döviz satışlarıyla TL’yi baskıla, hem faiz indir, hem krediyi çok ucuz vermek iste, hem verilen krediler patlatılan enflasyonu daha da yükseltmesin diye kredilere sınırlama getir, hem büyüme rekoru peşinde koş, hem de seçici ol şeklinde gelişen YEM’nin ne amaçladığını kavramak o kadar kolay değil. Türkiye ekonomisini vardıracağı yeri az çok görebilmek ise ne yazık ki mümkün. Bakan Nebati’nin bu haftaki sözlerinden anlamamız gereken, YEM’nin insan odaklı bir uygulama olarak işsizliği azaltmayı, enflasyonu tüm zamanların en yüksek hızıyla sıçratmak bahasına büyüme peşinde koşulduğu. Sayın Bakan eş zamanlı olarak bilançosu bozuk ve/veya krediye ulaşmakta zorlanan firmaların KGF kredi paketiyle sorunları aşacağını müjdeledi. TOGG için de kamu bankalarının gerekirse “zarar ederek” finansman sağlayacağını duyurdu. Her iki adımın da tabii Hazine’ye binen yükleri bir miktar daha artacağını da açık açık söyleyerek. Ne de olsa dünya ekonomisi merkez bankalarının enflasyonla mücadele için faiz artırmaları sonucu durgunlukla boğuşurken, Türkiye ekonomisi cayır cayır büyümeye devam ediyor. Enflasyonun yüksek olduğu ortamda sürdürülebilir ve kaliteli büyümenin mümkün olmadığını bilen merkez bankaları faiz artırıp büyümeden ödün vererek büyüme için zemini sağlamlaştırmaya çalışırken, bir yandan da YEM’nin sırları peşinde, Türkiye’yi izliyor. Belli ki Mayıs 2023’te yapılması beklenen kritik seçimlere kadar YEM mengenesi içinde debeleneceğiz. Yaratılan riskler de son dönemlerde bankacılık sektöründe ön plana çıktığı üzere, seçim sonrası dönemin hükümetine ateşten bir top olarak devredilecek. Dünya tabi bambaşka bir yöne doğru ilerlemekte. 2023 kırılmanın net olarak hissedileceği önemli bir sene. Enflasyonla mücadelenin kazanılmasından önce bir yol katedildiği, bu yolun katedilmesi için de küresel ekonomik büyümenin önemli ölçüde yavaşlayacağı, bölge bölge durgunluk izleneceği zor bir yıl. Bir yandan da Ukrayna işgali ile başlayan süreçte küreselleşmenin nitelik değişimi izlenirken, bir yandan da aşırı bozulan gelir dağılımı, para politikalarının büyümeyi öncelemesinin sona ermesiyle maliye politikalarının dengeleyici işlevinin yeniden pratiğe dökülmeye çalışıldığı bir dönem başlamış olacak. Küresel ekonomik büyümenin %2’nin altına inmesinin beklendiği 2023 küresel ticaretin de hacim kaybetmesi demek. 2008’deki küresel finansal kriz ve Covid etkisi hariç, son 40 yılın en düşük büyümesi demek bu seviye. Türkiye’nin ihracat artışının 2023 başından itibaren büyük olasılıkla sene boyunca eksi büyüme dönemine girmesi demek. Avrupa’dan başlarsak, Euro Bölgesi'nde ekonomik daralma henüz başlamadı ve üçüncü çeyrekte GSYİH büyümesi %0,2 olarak açıklandı. Fakat %10,7’ye yükselen manşet TÜFE enflasyonu bölgede enflasyonun artmaya devam ettiğinin kanıtı. Avrupa merkez bankası (ECB) gerçek enflasyonun %2 hedefine yakınsama eğilimine girmesine kadar parasal sıkılaştırmanın devam edeceğini söylüyor.  Faiz artışları ve bilanço küçülmesi anlamına gelen bu çifte sıkıştırma, Euro Bölgesi ekonomisini büyük olasılıkla 2022 son çeyrekte başlayacak bir durgunluğa hızla sokacak. Bölge, enerji fiyatlarının yükselmesiyle özellikle ciddi bir ticaret şoku yaşadı. Şimdi düşen reel gelirlerin ve hane halkı harcamalarına bağlı bir ekonomik durgunluk kaçınılmaz.  Enerji şokunun uzadığı her gün devam eden fiyat baskıları eşliğinde ECB de faiz oranlarını agresif bir şekilde yükseltmek zorunda kalacak. Türkiye ekonomisi adına oldukça olumsuz bir gelişme elbette. Hem ithal edilen ara ve yatırım mallarının maliyeti yükselmeye devam edecek hem de Avrupa’da zayıflayan iç talep Türkiye’nin ihracatını vuracak. ABD ekonomisi ise gelen verilerin karmaşık sinyallerinden anlaşılacağı üzere dönüm noktasına vardı. Fed’in faiz artışları büyüme üzerinde yavaşlatıcı etkiler göstermeye başladı ancak gelen verilen kısmen güçlü büyümenin devamına, kısmen durağanlaşamaya işaret etmesi daha alınacak yolun olduğunu göstermekte. Bu hafta şüphesiz Fed yine 75 baz puan artıracak ancak faiz %4’e çıktıktan sonra beklenen %5’e muhtemelen daha dar adımlarla ilerleyecek. Bu arada bilanço daraltma adımları daha etkili devreye girerken hem ABD’de hem de kelebek etkisi dünyanın başka piyasalarında kısa süreli likidite krizleri izliyor olacağız. ABD ekonomisinde gelecek yıl Euro Bölgesi’ne kıyasla daha hafif bir durgunluk daha olası.  Artan faiz öncelikle tüketim ve yatırıma, özellikle de konut sektöründe yavaşlatma başlatmış durumda. Enflasyonun Fed'in beklediğinden daha hızlı bir şekilde geri düşmesi şüphesiz 2023'ün en hoş sürprizi olarak 2024 başlarında faiz indirimlerini garantiler.
Dünya enflasyon sorununda ilerleme kaydetmiş ve yeniden daha dengeli bir büyümenin peşinde koşarken, Türkiye ise mevcut talihsiz ekonomi politikaları nedeniyle enflasyonu düşürmenin bedelleriyle baş başa kalacak.
Fakat henüz bu beklentiyi somut olarak dillendirmek için çok erken, hele ki çekirdek ABD enflasyonunda kayda değer bir gerileme elde veri olarak yok iken.  Çekirdek mal enflasyonu, talebin zayıflamasına bağlı ürün kıtlığındaki önemli gevşeme ve halihazırda devam etmekte olan nakliye maliyetlerindeki keskin düşüşlerin ardından gerilemeli. Ancak hizmet sektöründeki fiyat baskıları etrafında daha büyük riskler var ve merkez bankaları yüksek enflasyonun yerleşmesine izin vermede bu riski almamaya kararlı. Çin ise 2023’ün de büyük hayal kırıklığı büyüme tarafında ve küresel ekonomik büyümenin %2’nin altına çekilmesinde ortada görünen en büyük faktör. Daha fazla politika teşvikine rağmen, sıfır COVID politikası ekonomik faaliyeti zayıflatmaya devam ettikçe, ihracat düştüğünden ve inşaat sektöründe toparlanma da ufukta olmadığından Çin’in ekonomik büyümesi 2023’te de baskı altında, muhtemelen %3 civarında kalacak. Türkiye ise 2022 ikinci yarıda zaten yavaşlamaya başlamış ekonomisine seçim nedeniyle kamu harcamalarında dev artışlarla karşılık verecek.  Küresel resesyon gelişmekte olan ülkeleri de etkisi altına alırken bu sayede Türkiye ekonomisini “teğet geçecek”.  Bu “başarının” maliyeti ise elbette TL’de potansiyeli her an gerçekleşebilecek değer kaybı, matematiksel nedenlerle düşse dahi %50’nin altına inmesi mümkün olmayan yapışkan bir enflasyon ve daha da bozulan gelir dağılımı, ücretlerin artan oranda asgari ücret etrafında kümelenmesi ve hatta işsizliğin yavaşça artması olacak. Yeniden 2023 için büyük resme dönersek, başta ABD olmak üzere işgücü piyasalarındaki sıkılık, devam eden ücret baskılarının merkez bankalarını agresyonunu devam etmeye zorlaması politika faizinin beklenenin üzerine yöneleceğini anlatıyor. İngiltere'de %5-5,50, ABD'de %4,75-5,25 ve Euro Bölgesi'nde %3-3,25 seviyeleri son derece olası artık.  1980’lerden yana en hızlı faiz artışının ise hem enflasyon hem de ekonomik büyümede etkileri olması kaçınılmaz. Üstelik riskler de hâlen aşağı yönde görünüyor büyüme açısından, enflasyonun görülenden daha yapışkan olması halen gerçekçi bir beklenti çünkü. Türkiye ise bu gerçeklik zeminini ancak seçimden sonra 2023’ün ikinci yarısında ele almak zorunda bırakıldığından ekonomik riskleri büyüterek zorlu 2023 ile başa çıkmaya çalışacak.  Dünya enflasyon sorununda ilerleme kaydetmiş ve yeniden daha dengeli bir büyümenin peşinde koşarken, Türkiye ise mevcut talihsiz ekonomi politikaları nedeniyle enflasyonu düşürmenin bedelleriyle baş başa kalacak.