Bir resim bin sözcükten daha etkili olabilir. Liderlerin ortak resim vermesi Türkiye’nin uzun zamandır açlığını duyduğu uzlaşma, diyalog, ortak akıl ve olağanüstü durumlarda işbirliği mesajlarını görsel ve çok güçlü bir şekilde verdi. Bundan birkaç yıl sonra eğer demokrasiye geri dönmüş, kapsayıcı bir siyasal sistem inşa etmeye başlamış ve küçük bir zümrenin değil halkın yararına bir reform sürecine girmiş olursak... Artık her güne ekonomiden adalete ve dış politikaya gerçek nedenlerini kimsenin bilmediği kararlarla ve toplumun bir kesimini düşmanlaştıran iktidar söylemleriyle başlamıyorsak… Bunun yerine: liyakat sahibi uzmanların bilgilendirmiş olduğu liderlerin halkın önünde dostça tartışıp belirlediği, sonra da kapsayıcı bir dille açıkladığı politikaları dinleyerek başlıyorsak… Buna yavaş yavaş şaşırmamaya, aksine alışmaya başlamış olursak.. 12 Şubat’ta altı liderin buluştuğu akşam yemeğini nasıl bir sembolik anlamla hatırlarız? Bu yılın “o yıl” olması umudunun ilk resmi olabilir mi? Henüz mutabakat metni açıklanmış değil. Ama şu an itibarıyla 12 Şubat buluşmasının umut verici ve geliştirilmesinde fayda gözüken boyutları şöyle sıralanabilir. Yazımın sonunda 3. kez adaylık konusuna da bağlayacağım. 12 ŞUBAT’IN BAŞARILARI:
  • Muhalefet partileri sadece Türkiye değil dünya ölçeğinde tarihsel öneme sahip bir misyonu başarmaya çalışıyor. Ancak bu önemin farkında olduğu oranda başarılı olabilir. Buluşma sonrası yapılan yazılı açıklamadaki “Türkiye’nin yıllardır görmeyi umut ettiği tarihi bir çalışma için bir araya geldik” ifadesi bu yönde olumlu bir izlenim verdi.
  • Bir resim bin sözcükten daha etkili olabilir. Liderlerin ortak resim vermesi, bu resmi önce yan yana sonra da yuvarlak masa etrafında vermesi, Türkiye’nin uzun zamandır açlığını duyduğu uzlaşma, diyalog, ortak akılve olağanüstü durumlarda partiler üstü işbirliği mesajlarını görsel ve çok güçlü bir şekilde verdi.
  • Henüz detayları açıklanmamış Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem (GPS) uzlaşması, yüzeysel bir sistem değişikliğinin ötesine geçecek. Başta yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı olmak üzere, Siyasal Etik Kanunu dahil oldukça kapsamlı bir sistem değişikliğini içerdiği anlaşılıyor.
  • Geçiş döneminde yönetim konusunda uzlaşma. Yeni iktidarın bir yandan demokratik bir sistem inşa ederken bir yandan da başta ekonomi acil ve birikmiş sorunları çözmeye başlaması gerekecek. Bu konularda uzlaşmayı ve planlamayı seçim sonrasına bırakamaz. Bırakırsa seçimi kazanmak için gerekli itimadı kazanması da zorlaşır. İşte 12 Şubat açıklaması partilerin bu konuda da –adeta önerdikleri yapıcı güvensizlik oyu uygulaması uyarınca iktidarı düşürmeden önce alternatif iktidarı ve programını oluşturuyor gibi -- bir çalışma içinde olduklarını işaret etti: 
“Bu toplantıda güncel ekonomik ve sosyal gelişmeleri değerlendirdik ve seçimlerden sonra uygulanmaya başlanacak politikalar konusunda ortak çalışma yapılabilecek alanlara ilişkin görüş alışverişinde bulunduk. Hedefimiz milletimizin rahat bir nefes almasını sağlamak ve refah düzeyini, kapsayıcı bir anlayışla ivedilikle yükseltmektir.”
  • Keza geçiş sürecinde yapılacakların hangi takvim ve yöntemle yapılacağı seçim sonrasına bırakılamaz. Bu konuda yol planının önceden belirlenmesi elzem. İşte bu konuda da çalışma yapıldığı mesajı verildi:
“geçiş sürecinin yol haritasının çalışılarak üzerinde mutabık kalınması ve vatandaşlarımızla paylaşılması konularında da uzlaşıya vardık.” İlk bakışta 12 Şubat uzlaşmasının en büyük eksiği, (sayısal anlamda ama oy anlamında değil) ağırlıklı olarak sağ partilerden oluşması, ve CHP dışında sol parti ve HDP’nin masada görülmemesi. Ancak yapılan açıklama, başta HDP diğer partilerle de konuşulmasının ve işbirliğinin kodlarını veriyor: “derin sorunlarımızı demokratik siyasetin alanını genişleterek, çoğulculuk temelinde çözebilmek... Önemli olan, tüm farklılıklarımızla beraber “biz” düşüncesini, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmektir.12 ŞUBAT’IN GELİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOYUTLARI
  • Ortak resmin zihinlere yerleşmesi, güven vermesi ve “yeni bir normal” umudu yaratabilmesi için farklı düzeylerde süreklilik kazanması gerekiyor. Bu toplantıların gerek liderler gerekse de alt çalışma grupları düzeyinde düzenli hâle gelmesi, kriz dönemlerinde ortak açıklamalar yapması çok faydalı olacaktır.
  • Varılan uzlaşmaların mutabakat metni olmanın ötesinde bir senet hâlinde düzenlenmesi ve uzlaşan partilerce imzalanması, halktan bu sözle oy istenmesi çok önemli.
  • Varılan uzlaşmalar çok katmanlı olarak düşünülebilir ve başka partilerin de imzasına açılabilir. Seçim ittifakı ve söz konusu demokrasi mutabakatları farklı şeyler. HDP ve diğer sol partiler Millet İttifakı’na katılmasalar da seçim sonrasında yapılacak reformlara onay verebilir, neleri destekleyeceklerini deklare edebilirler. Tabii bu mutabakatların içeriği de onların önerilerine açık olmalı.
  • Mutabakat çalışmaları mutlaka parmak boyasının geri getirilmesi gibi seçim güvenliğine yönelik çalışmaları ve açıklamaları içermeli.
HDP’SİZ OLUR MU? Kürt vatandaşlarımızın rızası, kendini eşit hissetmesi ve yasal temsilcilerinin katılımı olmadan Türkiye gerçek demokrasiye kavuşamaz. Bunun için HDP’nin Millet İttifakı veya muadili ittifaklara katılması gerekmiyor. Hatta ayrı, sol bir ittifak ile seçime katılarak seçim sonrasında daha etkili bir konuma gelmesi mümkün. Önemli olan:
  • Yukarıda belirttiğim demokrasi mutabakatlarına katılabilmesi.
  • Seçimi kazanmak için gerekli ortak aday ve bunun gibi ortak akıl temelli ortak muhaşefet stratejilerine katılması.
  • Seçim sonrasında halkın desteğini almış tüm partiler gibi masada olacağı demokratik bir ortamın kurulması.
Bu konularda Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklaması umut verici: “Bu süreçte biz her parti ile görüştük. Bu görüşmelerimiz sürecek. HDP'yle de görüşüyoruz. İhtiyaç olduğunda yine görüşeceğiz. Onlar görüşlerini paylaşmak isterlerse bize gelebilirler, ihtiyaç olduğunda biz gideriz. Görüşlerimizi paylaşırız. Kamuoyuyla da zaten paylaşıyoruz. Bir sorun yok.” HDP ne kadar sivil ve bağımsız bir aktör olarak kendini ortaya çıkarırsa tüm bunların olması da o kadar kolaylaşacaktır. Kürt Sorunu’nun geçmişi konusunda bugün uzlaşamayabiliriz, ama gelecek konusunda uzlaşmamız daha kolay. DÖNEM KISITLAMALARI, ERDOĞAN’IN 3. KEZ ADAYLIĞI VE MUHALEFET Az çok demokrasiyle yönetilen hemen tüm ülkelerde devlet başkanlarının kaç dönem seçilebileceğine yönelik kısıtlamalar var. Genellikle iki dönem limiti varken, Meksika gibi bazı ülkeler sadece bir dönemle kısıtlıyor. Bu dönem limitlerinin iki amacı var.
  • Güç tek elde toplanmasın, gücü elinde tutan yozlaşmasın.
  • Gücü elinde tutan hesap verebilsin, hesap vereceğini bildiği için de meşru yoldan ve temiz yönetsin.
Tam da bu nedenlerle neredeyse istisnasız, ideolojisi sağdan veua soldan tüm otoriter liderler bir şekilde bu dönem limitlerinden kurtulmaya çalışıyor. Hatta o kadar yaygın ki, Aşağı Sahra Afrika’sında halkın buna tepkisine “dönem limiti protestoları” diyoruz. Dolayısıyla elbette AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da elinden gelen en uzun süre iktidarda kalmayı deneyecek. İktidar ortağı ve MHP lideri Bahçeli’nin açıklamaları da üç amaca yönelik gözüküyor.
  • Anayasal dönem limiti kuralını çiğneyerek Erdoğan’ın ve kendi iktidarını sürdürmek.
  • Erken seçimi engellemek.
  • Muhalefeti kutuplaştırıcı ve iktidarın zemin kaybettiği gerçek gündemden uzaklaştıran bir hukuki tartışmaya çekmek. Devlet olanakları ve iktidar medyasını kullanarak 2017 referandumunda dünyanın en otoriter anayasa değişikliklerinden birini bile demokratikleşme olarak satabildik, şimdi de yeterince insanın kafasını karıştırabiliriz güveniyle davranmak.
Ama bu çıkışa muhalefetin proaktif ve alan kapatıcı yanıtı Erdoğan’ın manevra alanını daralttı.
  • Ya 2023’te hukuksuz biçimde aday olacak
  • Ya da bir erken seçime razı olacak.
Tabii iktidar cenahı bunun dışında senaryoları da üretmeye çalışıyordur. Yargının henüz bağımsızlığını ve tarafsızlığını az çok koruyabildiği, kutuplaşmanın çok derinleşmediği yerlerde yargı limitsiz iktidar heveslerine dur diyebiliyor. Örneğin 2010 yılında Kolombiya’da AYM Başkan Uribe’nin bir kez daha aday olmasını engelleyebildi. Bizim gibi yukarıdaki koşulların artık kalmadığı durumlarda ise bunu ancak siyaset ve halk engelleyebiliyor. Yani iktidarın hukuğa saygılı olmadığı ve hukuk kurallarını demokrasiyi askıya almak için istismar ettiği yerlerde demokrasiyi ancak siyaset ve seçimlerle halk iradesi kurtarabilir. Bu elbette adaylığın anayasaya aykırılığını yok saymak anlamına gelmiyor. Anayasa-dışılığı bir alışkanlık hâline getirmiş bir yönetimi değiştirmek için bağımlı ve taraflı yargının değil, nihai egemen güç olan halkın hakemliğine başvurmak anlamına geliyor. Dünyaya örnek olabilecek bir demokratikleşme ortak aklı Türkiye’de yavaş da olsa gelişiyor. Ama yol uzun ve bol mayınlı. 12 Şubat sadece çok önemli bir dönemeç olacak.