Türkiye, bugün berbat politikalara rağmen ekonomik dayanıklılığıyla  analistleri şaşırtıyor. Muhalefetin anketlerdeki yükselen trendine bakılırsa; 2023’te de tüm yabancı analistler Türkiye’ye bakıp şaşırmaya devam edecekler gibi gözüküyor. Baş ağrıtan rüzgarların hakimiyetinde geçen bir yazın ortasında yargı ve yasamanın tatile çıktığı günler geçiyor. Görevdeki tek erk yürütmeden ise gelen haberler iyi değil. Ekonomide her geçen gün hükümetin çaresizliği ve vatandaşların çilesi büyüyor. Mevcut halin kötülüğünden öte, olan bitenin düzelme umudunu da yitiriyoruz. AKP döneminin lokomotif sektörü inşaat bile durmuş durumda, artan talebi karşılayamıyor. Beslenme, barınma gibi temel kalemlerdeki enflasyon katlanılmaz bir hal almış durumda. Ekonomide deniz bitse de Erdoğan hükümeti siyasi arayışlarını geçen 21 sene olduğu gibi sürdürecek, yenilgiyi beklemeyecektir. Erdoğan’ın önünde iki seçenek görünmektedir. İlk seçenek meclis çoğunluğunu Cumhur ittifakı ile elde etme ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna istikrar vaad eden aday olay kalmaktır. İkinci seçenek ise genel seçimlerden önce güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisini mecliste muhalefetin önüne getirmektir. Objektif bakılırsa; Erdoğan hükümetinin gelecekteki çıkarlarına en uygun olası, gerçekçi senaryo güçlendirilmiş parlamenter sistemdir. Ancak kendi mitine biat eden iktidar nasıl kendisi için avantajlı olacak erken seçim pencerelerini pas geçtiyse; güçlendirilmiş parlamenter sistem çıkışını da pas geçecektir. Ahval Temmuz 2022 itibarıyla Türkiye’nin halini özetlemek gerekirse; 15 Temmuz’un yıldönümünde şaşırtıcı bir şekilde Hakan Fidan ve Hulusi Akar konuşulmaya başlandı. Ankara Emniyeti başta olmak üzere uzun zamandır yapılmayan kimi mafya operasyonları gerçekleştirildi. Bu süreçte Sedat Peker cephesinden de çeşitli haberler tekrar gelmeye başladı. İktidarın en tepesindeki isimlere olmasa da o isimlerin yanındaki Binali Yıldırım, Nurettin Canikli, Süleyman Soylu gibi isimlere ulaşan iddialar ile her gün muhalifler yüz yüze geliyorlar. Bütün bunların yanında sığınmacı gündemi ateşini kaybetmezken; Yunanistan ve Suriye’de sıcak gelişmeler de gündemin klasikleri haline gelmiş durumdalar. Irak’taki askeri operasyon hakkında medyada doyurucu bir bilgi olduğu söylenemez. Suriye’de beklenen askeri harekatın ise bir yandan İran ve Rusya ile diğer yandan ABD ile pazarlığı yapılmakta. Müslüman Kardeşler üzerinden Ortadoğu’yu dizayn etme projesi başarısızlıkla sonuçlanan AKP, şimdilik kaydıyla İhvan üzerinden sürdürdüğü iddialarından Kaşıkçı Cinayeti örneğinde olduğu gibi geri çekilmekte. Her şeyin üzerine sistemin nasıl da çökmekte olduğunu gösteren en önemli işaret yine Kadın hareketinden geldi. Danıştay’ın Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesinden tek taraflı olarak çekilmesini normlar hiyerarşisine aykırı olmasına rağmen yasal bulması; tüm başlıkların ötesinde Türkiye’nin en büyük sorununun hukuksuzluk olduğunu tekrar bizlere hatırlattı. Bu şartlarda Türkiye için tek olumlu haber ise muhalefettir. 200 senelik modernleşme tarihi, 150 senelik muhalefet tarihi ile Türkiye, sandığın ana meşruiyet kaynağı olarak kendisini en net kanıtladığı ülke olarak dünyada öne çıkacaktır. 2023 Seçimlerine kadar muhalefetin ana meselesi hukuk, ana sorunu seçimdir. Yüksek Seçim Kurulu tam bu mevcut eleştirilen yargıdan süzülüp teşkil olan bir yapıdır. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın “Seçimler elektronik ortama gittiği anda ben güvenemem. Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) altyapıdan öte ahlaki yapımız hazır değil. Şu andaki YSK, kanuna aykırı karar veriyor, yaşadık. Kanun, ‘Mühür olmayan oy pusulaları geçersizdir’ diyor. YSK dedi ki ‘Mührü olmayan oy pusulalarını ben sayıyorum.’ Niye? Çünkü, Anayasada bir madde var, ‘YSK’nin verdiği karar nihai karardır’ diyor. YSK, bu memlekette kanunun dışında iş yaptı. Nasıl güveneceğiz? YSK’yi elinde tutan, oradaki bilgi işlem sistemine üç kişiyi koyar. ‘Arkadaş, beni yüzde 52 çıkarın’ der ve bakarsın yüzde 52 çıkmış. Olur bu Türkiye’de. Şu andaki hükümete de devlet yapısına da YSK’ye de zerre kadar güvenim yok. Hatta biz parmak boyamayı önereceğiz. İlkel mi ilkel, ama maalesef her türlü oyunu oynuyorlar.” açıklamaları satır satır üzerinde durulması ve gündemleştirilmesi gereken açıklamalardır.[1] Yüzbinlerce sandıkta, milyonu aşacak sayıda görevliyi seçime hazırlamak, en azından seçimi kazanmak kadar önemli olacaktır. Seçimlere kadar iktidarın ekonomik hamlelerinin sonuçsuz kalacağını görmek zor değildir. Kürt meselesi ve güvenlik sahalarında ise iktidarın hamlelerine muhalefet cevap vermekte, birlikte kalmakta zorlansa da toplumsal sağduyu ile ayakta kalacaktır. Sonuç İktidar sandıkta, anketlerde zayıfladıkça devlet içindeki aktörlerin hamle sahaları açılıyor. İktidarın, Erdoğan’ın anketlerdeki gerilemesi ise muhalefete merkezkaç etkisi yapıyor. Kopma ihtimali beliren muhalefeti ise yine Erdoğan faktörü birlikte olma yönünde birleştiriyor. Yabancı aktörler ise olanı analiz ederken geçmişe takılıp Erdoğan’a sahip olduğundan daha büyük bir kabiliyet atfediyorlar. Yabancı analistlerin muhalefete dair analizleri Türkiye’de son on yılda yaşanan gelişmeleri pas geçmiş, adeta son on senesini yaşamamış bir Türkiye’dendir denilebilir. Son 10 yılın en güçlü Kılıçdaroğlu’nun karşılarında olduğunu dikkate almadan, Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarının sertliğine odaklanan yabancı analistler, karşılarında en az Erdoğan kadar pazarlık yapabilecekleri, çıkarlarını savunan bir aktör olacağını yakında kabul de edeceklerdir.[2][3] Türkiye, bugün berbat hatta zararlı politikalara rağmen ekonomik dayanıklılığıyla  analistleri şaşırtıyor. Muhalefetin anketlerdeki yükselen trendine bakılırsa; son 20 senede olduğu gibi 2023’te de tüm yabancı analistler Türkiye’ye bakıp şaşırmaya devam edecekler gibi gözüküyor. --- [1] https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/babacandan-ysk-cikisi-zerre-kadar-guvenim-yok-parmak-boyamayi-onerecegiz-1957159 [2] https://turkeybooktalk.com/2022/07/05/dimitar-bechev-on-turkeys-trajectory-under-erdogan/ [3] https://www.dailysabah.com/opinion/columns/has-chps-kemal-kilicdaroglu-become-anti-western