Güzel ve başarılı olanın değerli olduğuna dair bir kök inancımız da var. Bunların çıtaları da oldukça yüksek. O yüzden ne yaparsanız yapın değersizlik duygusu bir yere gitmeyebilir.

Hikayenin ilk başından beri insanın derdi varolmak. Varolmak için de insan bir diğerine muhtaç, annesinin memesine yaşam pınarına yapışmadan hayatta kalamıyor. Ebeveynlerin onu sadece fiziksel olarak desteklediğini değil aynı zamanda duygusal olarak da yanında olduklarını hissetmek istiyor. Anne ve babası için önemli bir kişi olmak istiyor. Daha çocukken ilgilerini çekebilmek, onların gözdesi olabilmek için şekilden şekile giriyor. Ama olmuyor, o mükemmel öyküler çoğu zaman gerçekleşmiyor. Eksik ve yetersiz hissederken değersizlik tohumları ta o zamandan atılıyor.

Her ne kadar ideal bir çocukluk dönemi geçirdiğini düşünsen de değersizlik çemberinden kurtulman imkansız. Çünkü insan doğa karşısında eksik,  bu yüzden de varoluşsal olarak değersizlik duygularıyla dolu. Ama bazılarında bu his o kadar köklü ve derin ki yaşamdaki her alanına nüfuz ediyor. Yakın romantik ilişkilerinden tutun iş yaşamında, iyi hissetmeyi kendine değer görmediğinden farkında olmadan sorunlu ilişkilere çekiliyor.

İş böyle olunca bu değersizlik duygularından kaçmak gerekir ama nasıl? Örneğin bazıları diğerlerinin sevgi ve saygısını kazanmak için, sahte bir değer duygusu yaratarak dağ gibi işler başarıyor. Bazılarıysa instagramda renkli hayatları göze sokan mutluluk garantili sandığı postlara aldanıyor; pahalı restoranlarda yemek yiyerek, kaliteli giysiler giyerek değer kazanacağını düşününce tüketerek değer kazanmanın peşine düşüyor. Marka bir ayakkabıyı giyerse defosu kapanacakmış gibi geliyor. Üç kuruş parasını gerçekten isteyip istemediğini bile bilmediği özenti hayatlara benzemek için harcarken tek yaptığı değersizlik duygusunu arttırmak.

Güzel ve başarılı olanın değerli olduğuna dair bir kök inancımız da var. Bunların çıtaları da oldukça yüksek. O yüzden ne yaparsanız yapın değersizlik duygusu bir yere gitmeyebilir. Başkalarının gözünde surları aşmış, savaş meydanını son damla kanınız akasıya kadar terketmemişken kendinizi kendi gözünüzde bomboş birisiymiş gibi hissedebilirsiniz. Veya eğer değerli olmayı güzel olmaya bağladıysanız bu sefer de kırışıklıklara düşman kesilirsiniz. Yaşlılık mükemmellik algısının tam karşısındayken ve her geçen gün çizgileriniz derinleşirken kaslarınızı dondurmak çözüm gelir. Hareketsiz kalan keşke kaslarınız olsa, siz de gittikçe daha da değersizleşiyorsunuz görmüyorsunuz?

Değerli olanın üreten insan olduğu, değerli olanın kendine ve diğerine dürüst eyleyen insan olduğunu, değerli olanın güzel bakan gözler, iyi niyetli sözler, parlayan iyi bir kalp olduğunu anlamadan, bunların dışında değerlilik dediğimiz şeyler zırvalık gibi geliyor kulağa.

Fakat şimdi  burada bir durmak istiyorum, keskin bir viraj alarak diyorum ki aslında değerlilik ve değersizlik diye bir şey yok: değer dediğimiz şey algılarımızda sadece. Kimse kimseden daha değerli ve değersiz değil özde. Günün reçetesine göre, kültürel normlara, anne ve babamızın hatta eşimizin gözündeki değerli olma kurallarını uygulamaya çalışıyoruz çoğu zaman. Doğduk ve öleceğiz. Vızıldayan sinek gibi değerli ve onun kadar değersizsiniz. Sahi değer dediğimiz neydi?

Editör: Gülden Bulut