Gerçekten, “bu seçim o seçim değil”, kendinizi, siyasal tercihinizi, duruşunuzu ne olursa olsun ortaya koyacağınız bir zamanda değiliz. Seçeceğimiz sadece bir parti, siyasetçi ya da kişi değil, bir sistem oylayacağız, sadece Cumhurbaşkanlığında değil, parlamentoda da. Bu seçimde iki seçim birden yapacağız. Milletvekillerini ve Cumhurbaşkanını seçeceğiz. Oy verirken seçmenin oyunun karşılığını alması için adresini çok dikkatli belirlemesi gerekiyor. Seçim yasası değişti ve içerdiği sistem, değişen kurallarla, seçim her il bazında farklı sonuçlara gebe. Oy kullandıktan sonra seçmen, “keşke” deme riski yüksek sonuçlarla karşılaşabilir. Verdiğim oy kimin işine yaradı, amacıma ulaştım mı sorularıyla karşı karşıya kalabilir. Aday tartışmaları tam hız kesmese de Cumhurbaşkanı adayları belli olmaya başladı, yarış temelde Millet İttifakı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhur İttifakı Adayı Recep Tayyip Erdoğan arasında geçecek. Şu anda Ata İttifakı adayı Sinan Ogan ve Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin de bu adaylar arasında eklendiğini görüyoruz. Sayı doğal olarak 3-4 kişi daha artabilir veya adaylıktan çekilmeler yaşanabilir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, oy tercihi konusunda çok büyük bir karmaşa yok, örneğin muhâlefetin kazanmasını istiyorsanız, en güçlü adayda oylarınızı birleştirdiğiniz zaman, birinci turda “tek aday-ortak aday” formülü işlerse kazanma şansınız yüksek. Ancak birinci turda seçim sonuçlanmazsa, ikinci tura kalırsa sonucu etkileyecek bir sürü faktör var, ilk sırada Meclis aritmetiğinin nasıl olacağı, birinci partinin ya da ittifakın kim olacağı yer alıyor. Yani seçmen ikinci turda, Cumhurbaşkanına oy verirken istikrar için, Meclis’le uyum içinde çalışacak bir kişiyi, partisi Meclis’te çoğunluğu sağlamış adayı tercih edebilir. Bu nedenle milletvekili seçiminde vereceğiniz oy, Cumhurbaşkanlığı seçimini de etkileyebilecek nitelikte olacak. Hatta sonrasında geçilmesi planlanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”e geçilip geçilemeyeceğini de. Parlamento aritmetiğinin muhâlefetin çoğunluğu sağlayacağı ve iktidara yaramayacak biçimde oluşmasını istiyorsanız, seçim sistemimizi (D’hondt) ve yeni yasayla görece önemsizleştirilen İttifak sisteminin nasıl işleyeceğini iyi analiz etmelisiniz. Yeni sistemle artık her parti aldığı oy kadar milletvekili çıkarabilecek. (Yani İttifak yasası öncesi gibi) İttifakta bulunmak, sadece %7 seçim barajını geçemiyorsanız sizi baraj engelinden kurtaracak. İttifakınız yüzde 7’yi geçtiyse tüm Türkiye’de siz de milletvekili hesaplarına dahil edileceksiniz. Her ilde kaç milletvekili çıkıyorsa, kazandığınız milletvekili, barajı geçtiğiniz anlaşıldıktan sonra mevcut D’hondt sistemine göre hesaplanarak aldığınız oy üzerinden belirlenecek. Şurası çok önemli, oy verdiğiniz “küçük parti” ülke genelinde ittifakı sayesinde barajı geçse de aldığı oylar herhangi bir ilde çok güçlü değilse, onu birinci, ikinci hatta üçüncü parti yapmıyorsa hiç milletvekili çıkaramayabilir. Hatta aldığı o oy ile sizin parlamentoya güçlü girmesini istediğiniz İttifak’ın büyük partilerinin kazanabileceği milletvekillerinin rakip partilere gitmesine yol açabilir. Türkiye’de “küçük partilerin” büyük bir kısmı seçim döneminde pazarlık için kurulmuş “Tekkeyi bekleyen çorbayı içer” partilerinden oluşuyor. Genel Başkanı ve yanındaki 3-5 kişiyi “pazarlıklarla” milletvekili yapmak üzere kurulmuş, bir takım “miras, isim” taşıyarak bunun için “yaşatılan” parti sayısı hiç az değil. Bunların Cumhurbaşkanlığı gibi evet/hayır oylamalarında çok düşük de olsa bir “çoğunluk” değeri var. Ancak milletvekili seçimlerinde, ideoloji, program partileri bile olsalar küçük partiler, D’hondt sistemi nedeniyle rakip partilerin daha fazla milletvekili çıkarmasına yol açabilirler.
Daha fazla sempati duyduğunuz ve parlamentoda temsil edilebileceğini düşündüğünüz partiler, oy verebileceğiniz, kazanmasını isteyebileceğiniz daha büyük/güçlü partilerin milletvekillerine mal olabilir, parlamentoda çoğunluğu kaybetmesine yol açabilirler.
Aslında sadece daha fazla sempati duyduğunuz ve parlamentoda temsil edilebileceğini düşündüğünüz partiler, oy verebileceğiniz, kazanmasını isteyebileceğiniz daha büyük/güçlü partilerin milletvekillerine mal olabilir, parlamentoda çoğunluğu kaybetmesine yol açabilirler. Partiler üzerinden örnek vererek şuna oy verirseniz bu olur, vermezseniz şu olur demeyi çok etik bulmuyorum. Demokrasimizin sürüp sürmemesi, seçimli otoriter bir rejime sürüklenmek gibi kritik bir seçim kavşağına doğru ilerliyor olduğumuz için uyarıyorum. Parti tercihlerinizle ilgili sadece 3-5 ilde bile inceleme yapsanız D’hondt sisteminin güçlü partileri öne çıkardığını görebilirsiniz. Düşük oy alan partilerin nasıl bir sonuca yol açtığı, milletvekillerinin illerdeki güçlü partilere dağıldığı, %1-2’lik partilerin, ittifaklarındaki güçlü partilerin listelerinden, ortak listeden seçime girmezlerse milletvekili çıkaramayacakları çok net anlaşılıyor. D’hondt sisteminde bir ilde ne kadar az milletvekili çıkıyorsa milletvekilini kazanmak için almanız gereken oy o kadar artıyor. Verdiğiniz oy, ülke genelinde partinizin barajı geçmesine her hâlükârda hizmet ediyor, onun dışında sadece bulunduğunuz ildeki milletvekilinin seçimine bir etkisi var, yani partiniz o ilde güçlü değilse oyunuzun hiçbir etkisi olmuyor. Millet İttifakı içindeki görece oyları düşük partilerin İttifak içinde İttifak oluşturma çabaları da bu gerçeklerden kaynaklanıyor. Türkiye’de HDP’nin bu kadar çok milletvekili çıkarması da yaklaşık 10 kadar ilde birinci parti olarak oy oranlarının bu illerde %50’nin üzerinde yoğunlaşmış olmasına ve başta İstanbul olmak üzere Büyükşehirlerin çoğunda görece yüksek oylara sahip olmasına bağlı. MHP’de bazı illere odaklanmasa bu sayıda milletvekilini bile çıkaramayacak ve büyük olasılıkla, kritik illerin bir kısmında milletvekilleri Cumhur İttifakı’nın ortak listesinden seçime girecek. Ülke seçim barajının % 7 olduğu, siyasi partilere devlet yardımı barajının % 3 olduğu bir ülkede siyaset yapmak, çoğulculuk açısından yeterince sorunlu. Yönetimde istikrarı önceleyen, temsilde adaleti ikincil gören bir anlayışın ne kadar demokratik olduğu da elbette tartışılabilir. Siyaset seçim matematiğine indirgenemez. Sadece “oyum ziyan olmasın” diye bakarak siyaset de yapılamaz, ilkesel, özgür tercihler korunamaz, zorla rıza üretilemez. Ve yaşadığımız temsil sorunlarını aşmak için küçük siyasi partilere de parlamentoda temsil şansı sunan bir seçim sistemine ihtiyacımız var. Bu gerçeklerin çoğumuz farkındayız. Ben de “ama bu seçim çok kritik” sözlerini yazarken, “hangisi değildi ki” sorusunun yedekte beklediğini biliyorum. Adeta bu seçimde de özveride bulunun, istediğiniz partiye değil ya da parlamentoda aranan çoğunluğa ulaşılamayınca bir biçimde pişman olacağınız kişilere değil, Türkiye’de gerçek demokratik dönüşümü sağlayacak, ilinizdeki güçlü partilerde oylarınızı birleştirin derken, hayatın bizi ayı/dayı ikilemine sürükleyen köprülerden oluşan bir sarmala mahkum ettiğini de yadsıyor değilim. Ama gerçekten, “bu seçim o seçim değil”, kendinizi, siyasal tercihinizi, duruşunuzu ne olursa olsun ortaya koyacağınız bir zamanda değiliz. Seçeceğimiz sadece bir parti, siyasetçi ya da kişi değil, bir sistem oylayacağız, sadece Cumhurbaşkanlığında değil, parlamentoda da. Ülkemizin demokratik “bekasını”, geleceğimizi, demokrasimizi oylayacağız, demokrasimizi korumak için… Samuel Beckett, direncin gücünü, doğruya adanmışlığın, vazgeçmemenin erdemini vurgularken “Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil.” diyordu. Bu kez 2019 yerel seçimlerindeki ruhu koruyarak, “hep yalnız başına denedin. Yenildin. Eğilmedin. Yine dene, daha önceki gibi şimdi de kazanmak için, ortak dayanışma ve güçlü bir ittifak içinde, demokrasimizi korumak için dene.” demenin zamanı…