Fakir fukara, garip gureba dışında doğru dürüst kimse oğlunu askere bile göndermiyor ama her daim ve en önce o bedelli askerlik yasasını çıkar(t)anlar ve onların pohpohlayıcıları yerli ve milli oluyor!

“O kadar çok sorun var ki” diye düşündü “hangi birini yazsam”.

Bazen çok çaresiz hissediyordu insan kendisini.

Siyasetin din ve etnik kimlik gibi iki ana belirleyen tarafından yönlendirildiği bu ülkede sorunlar giderek katlanıyor, hiç ama hiç bitmiyordu.

Bitmeyecekti de!

Bir taraftan yoksulluk sınırı, hatta açlık sınırı altında yaşamaya mahkum edilen asgari ücretli, emekçi ve emeklilerinin yaşadığı zulüm; diğer taraftan ekonomide, eğitimde, sağlıkta, sosyal güvenlikte, iç ve dış politikada yaşanan onlarca sorun!

Bağımsız ve tarafsız olduğu iddia edilen yargı makamlarının verdiği birbirinden berbat kararlar.

Yetmiyormuş gibi onlar arasında yaşanan çekişme ve çatışmalar.

Cumhurbaşkanının bu çekişme ve çatışmalar arasından kendi işine gelecek yeni bir (B)anayasa tartışmasını alttan alta yürütmesi; saray saltanatı, makam mevki  sahiplerinin giderek misliyle katlanan harcamaları, iktidar partisine mensup kadroların üç beş ve hatta on yerden aldığı ballı kaymaklı maaşlar!

Büyük bir çoğunluğumuzun üzerinde seyahat etmediği paralı otoyollara, içinden veya üstünden geç(e)mediği tünellere, köprülere, ülke çoğunluğun hayatı boyunca uçağa bile bin(e)mediği halde haybeye parasını ödemek zorunda bırakıldığı müşteri garantili havaalanlarına ödenen trilyonlar!

Bir milletvekilinin aldığı maaşın kaç asgari ücrete denk geldiğini bile hesapla(ya)mayan yurdum insanları arasında yaşanan saçma partizan tartışmalar.

Ve elbette sınır ötesin(d)e yerleş(tiril)miş olan askeri birliklerden gelen şehit haberleri!

Bu haberler üzerinden ırkçı, milliyetçi, şovenist bir dalganın yüksel(til)mesi ve bu sayede yerel seçimlerin iktidar partisi tarafından kazanılması ihtimali!

Hayatında doğru dürüst bir dayak bile yememiş, göz altına alınmamış, hakim savcı karşısına çıkmamış, ölmeyi bayılmakla karıştıran bir cahiller sürüsünün attığı nutuklar ve sloganlar eşliğinde yaşamak zorunda kaldığımız bir ülke.

“Adam daha bir yumruk yememiş, belki yumruk bile atmamış ama sabah akşam şehitlikten bahsediyor dangalak” diye hayıflandı kendi kendine!

“Ulan” dedi “şunları eski usul bir karakol falakasına yatıracaksın, ondan sonra şimdi konuş lan bakalım diyeceksin”!

Memlekette ne anayasa kalmış ne hukuk! Yargı kararlarını takan bile yok. Adam çıkmış “hak, hukuk, adalet” diye slogan atmaya uğraşıyor.

Ne hakkı arkadaş? Hangi hukuk? Adalet nerede?

“Yıllar önce Adalet adında bir meslektaşım vardı, o da memuriyetten istifa edip İngiltere’ye yerleşeli neredeyse otuz beş yıl oluyor”!

Muhalefet partileri, yurttaşları bu seçimlerde iktidar partisine “sarı kart” göstermeye davet edecekmiş, yoksa her şeyin sonu gelirmiş!

Aloo birader, o bahsettiğiniz şeylerin hepsinin sonu geleli çok oldu, bir siz farkında değilsiniz.

Bütün televizyonlarda sınır ötesi operasyonlar ve emekli maaşları üzerinden yapılan bir sürü saçma sapan tartışma programı.

Kamera karşısında herkes kahraman. Herkes terör ve strateji uzmanı. Yerli ve milli hükümetlerimiz hemen her sene bedelli askerliğin yolunu açıyor. Onlara oy verenler başta olmak üzere, parası pulu olan hemen herkes de bundan yararlanıyor!

Fakir fukara, garip gureba dışında doğru dürüst kimse oğlunu askere bile göndermiyor ama her daim ve en önce o bedelli askerlik yasasını çıkar(t)anlar ve onların pohpohlayıcıları yerli ve milli oluyor!

Ne tezat ama?

Ekonomik şartları uygun olanlar yıllardır bu memlekette çocuğunu askere göndermiyor ama kamera karşısında öncelikle onların sözcüleri komutan.

Şehitliği kutsayıp, sıra kendi çocuğuna gelince ya çürük raporu alıp, ya da bedelli askerlik yaptıran yüzsüzler ve onların şakşakçıları adına televizyona çıkan ve program başına bilmem kaç bin lira para alıp lafazanlık eden gevezeler.

Evladını kaybetme korkusuyla borç harç oğluna bedelli askerlik yaptıran, daha doğrusu yaptırmak zorunda kalan/bırakılan zavallı yüzbinler.

Hepimiz bal gibi biliyoruz şehit diye haberi verilen hemen hemen tüm askerler, gençler; fakir fukaranın iş bulamadığı için uzman er, erbaş ya da astsubay olmak zorunda kalan/bırakılan çocukları.

Onun için o sıvasız evlerin, gecekondu mahallelerinin girişine asılıyor onca bayrak!

Kaç zenginin, holding sahibinin, bakanın, milletvekilinin oğlu şehit olmuş duyan var mı? Ben hiç duymadım!

Memleketteki malın, mülkün, şirketlerin velhasıl tüm servetin yüzde doksanına sahip olanların, banka hesaplarında milyonlarca lirası veya doları bulunanların dışında kimsenin vatan duygusu yok mu?

Yakından bakın, sınır ötesi operasyon denilen savaş(lar)da; şu topraklar üzerinde değil bir evi, dikili bir ağacı bile olmayanların evlatları ölüyor daima! Şehitlik o kadar kutsalsa eğer, zenginlere de nasip olsun ne olur? Birazda onların evlerine, köşklerine asılsın bayraklar!

Biraz da onlar “vatan sağolsun” desinler büyük bir sükunet ve vakarla!

Onların evlatları girerken buz gibi kara toprağa, onlar slogan atsınlar “şehitler ölmez vatan bölünmez” diye!

“Askerliğe elverişli olmayanlardan”, “bedelli askerlik” yapmış destursuzlardan mı öğreneceğiz vatan sevgisini!

Önden buyurun efendiler!

Saray(lar)ınızdan, köşklerinizden, villalarınızdan korumalarınız yanınızda olmadan çıkın, çok sevdiğinizi söylediğiniz kutsal vatan savunması için en önde, elde silah cephelere koşun ki; sizlere de, evlatlarınıza da nasip olsun bir an önce şehadet şerbetinden içmek…

Editör: Osman Biçer