Sayın Şimşek’in ekonomide üstlendiği rol konusunda da şüpheler oluşmaya başladı doğrusu. En azından kamuoyuna çelişkili mesajlar verildi. İktidarda ekonomi yönetiminde ne yöntemde ne de amaçta bir birlik olmayacağı izlenimi verildi. Bu koşullarda şimdi biz neye destek vereceğiz? Seçimler bitti. Kabine açıklandı. Kamuoyu, en çok da ekonominin başına geçecek olan Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek’e ilgi gösterdi. Malum ülkenin en acil sorunu ekonomi ve karşı karşıya kaldığımız sorunlar bekletmeye gelmez. Ülkenin döndürmesi gereken borç yığınla. Borçlanacak yeni “yatırımcı” lazım. Bunun için de acil “güven” inşa edecek bir kadroya ihtiyaç var. Aslında en önemli sorun ülkenin para ihtiyacı. Malum seçim sürecinde kasasındaki son “senti” de tüketip, eksiye geçince başka çare kalmadı. Önümüzde de yine bir seçim var. Acil olarak mali kaynağa ihtiyacımız var harcayabilmek için. Amaç iktidarın İstanbul gibi kadim bir şehri her bakımdan tekrar kontrol edebilmek; özellikle şehrin ekonomik gücünü kendi iktidarının destekçileri için kullanabilmek. Harcamaları bütçeden karşılamak ve enflasyona başvurmak da mümkün tabi ama bunun yaratacağı enflasyonun en çok büyük şehirlerde yaşayan seçmeni vuracağını biliyor iktidar. O yüzden buna da başvuramıyor. Tek seçenek kalıyor, o da dışarıda taze kaynak bulmak. Sırf bu nedenle, seçime doğru söylenen onca “irrasyonel” söz bir yana bırakılarak, ihtiyacımız olan paranın batılı sermaye odaklarından (ki Sayın Cumhurbaşkanımız bunlara ‘tefeci’ ve/veya ‘faiz lobisi’ diyor) gelmesi için havlu atılıyor. Dün söylenenler tamamen inkâr edilmese de hatırlatmalara karşı sesiz kalınması tercih ediliyor. Artık “nas” gibi normatif açıklamalar bir süreliğine unutuluyor, yerine “rasyonel” politikalar konuluyor. Bu sevindirici ilk bakışta. Ama emin de olamıyoruz. Acaba rasyonellik mesajı bize mi, yoksa başkalarına mı diye. Bunda da şeffaflığın yeterince olmadığı anlaşılıyor bir çırpıda. Herkes herkese karşı karnından konuşuyor. Bizler ise seyretmekle yetinebiliyoruz sadece. Şu ana kadar neyin geldiğini, neyin gittiğini net bir şekilde bilemiyoruz. Elimizde ekonomiyi yönetecek bir isimden başka bir şey yok. Hazırlanacak kapsamlı politikaları hâlâ bekliyoruz. Oysa Türkiye’ye yirmi yıldır hâkim olan “al-sat” ekonomisinin terk edilmesine ihtiyacımız var. Böyle kaynak tüketimi çok olan bir ekonomik sistemi terk ederek, yerine kaynak üreten bir ekonomik sistemin getirilmesi gerekiyor. Şu ana kadar iktidarın tek yaptığı, yerel seçimlere kadar mevcudu döndürecek parayı bir şekilde bulabilmek. Her hangi bir şekilde kaynak kullanımında bir değişiklik yapılacağının, yani bulunan paraların nasıl harcanacağının ipuçları görülemiyor. Belki oluşturulan yeni ekonomi kadrosuyla uluslararası yatırımcının endişeleri giderilmiş, onların paralarının geleceği güvence altına alınmış olabilir. Ama ülke kamuoyunun endişe ettiği sorulara hâlâ cevap verilebilmiş değildir. Şimdi bir de Sayın Şimşek’e yönelik destek arayışları başladı. Hem de körü körüne. İşte bunlardan biri finans hocası Özgür Demirtaş’tan geldi. Demirtaş sosyal medya mesajında; “Mehmet Şimşek’e hepimiz yardım etmeliyiz. Ucundan tutmalıyız. Siyaseti bırakıp problemi çözmeye odaklanmalıyız. Bu memleket hepimizin. Durum vahim” diyor. Bence doğru demiş. Buna ne denir ki? İnkâr da edilemez sorunların varlığı. Ekonominin hâli gerçekten çok kötü. Ama mesajında vurguladığı “siyaseti bırakıp…” koşulu birazcık mide bulandırıcı. Ardından Uğur Dündar da konuşmuş ve o da sosyal medya hesabında şu mesajı vermiş: “Hazine ve Maliye Bak. Mehmet Şimşek ve ekibine hepimiz yardım etmeliyiz. Siyasi görüşlerimizi bir yana bırakıp sorunu çözmeye odaklanmalıyız. Zira bu ülke hepimizin. Kriz derin, durum vahim. O kadar ki başarısızlık ihtimalini düşünmek dahi istemiyorum. Unutmayalım; başka Türkiye yok!” Ama her ikisi de es geçmiş nasıl yardım edileceğini.
İktisadi bir politika uyarınca yapılacak uygulamalardan toplum tüm katmanları aynı yönde ve aynı derecede etkilenmeyecek.  Bir kesim uygulanacak politikalardan faydalanan olacak, diğer kesim ise bu politikaların maliyetlerine katlanan.
Ekonomi yönetimin ne yapacağını bilmiyoruz ki… Hatta şunu da sorayım, ekonomi yönetimindeki üst düzey mevkilere Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı atamalardan sonra, Sayın Şimşek’in ekonomide üstlendiği rol konusunda da şüpheler oluşmaya başladı doğrusu. En azından kamuoyuna çelişkili mesajlar verildi. İktidarda ekonomi yönetiminde ne yöntemde ne de amaçta bir birlik olmayacağı izlenimi verildi. Bu koşullarda şimdi biz neye destek vereceğiz? Aslında her iki mesajdaki “iyi niyeti” fark etmemek elde değil. Bu “iyi niyetleri” nedeniyle, ülkeyi bir bütün olarak görme alışkanlığının iyi niyetli insanlarımızı götürdüğü yanlıştan kaçınamamışlar. Mehmet Bey’in ortaya koyacağı ekonomi programı ülke bütünü için öyle veya böyle bir sonuç çıkartacak elbet. Temennimiz iyi bir sonuçlar çıkarması. Ama kesin olan bir şey var ki, iktisat sıfır toplamlı bir oyun. Ekonomide kazananlar kadar bir de kaybedenleri hesaba katmanız gerekir. İktisadın kararlara siyasi nitelik kazandıran da budur zaten. İktisadi bir politika uyarınca yapılacak uygulamalardan toplum tüm katmanları aynı yönde ve aynı derecede etkilenmeyecek.  Bir kesim uygulanacak politikalardan faydalanan olacak, diğer kesim ise bu politikaların maliyetlerine katlanan. Dolayısıyla tüm kesimlerin böyle politikaları koşulsuz desteklemesi ne kadar adil? Dahası eğer destekleyecekler ise, karşılığında bir şey beklemeleri normal değil mi? Sayın bakan bu konularda nedense çok sesiz. Belki de yapacaklarına yönelik siyasileri ikna edebilmiş değildir. Özgür hocanın dediği gibi biz siyaset düşünmesek de kararı alanlar siyasi düşünmek zorundalar. Çünkü onlar biliyorlar ki, Mehmet Şimşek’in uygulayacağı politikalar bir şekilde sonuçları ve ortaya çıkaracağı maliyetler bakımından son derecede siyasi kararlar olacak. Dolayısıyla kamuoyunun buna karşı tutunacağı tavrın da siyasi olması normaldir.