Şimdi kusursuz şekilde dönen çarka kim çomak soktu bilmiyorum. Bildiğim yerden değil bu gibi sorular. Ama bu insanların isimlerini de duya göre ezberlemişim. Kafamızın içinde ne kadar çok gereksiz bilgi var aslında.

Son günlerin gündemi, bazı kuzenlerimin ismine tam olarak vakıf değilken adına soyadını her sorulduğunda saniyesinde cevaplayabildiğim Seçil Erzan ve özellikle futbol camiasındaki isimlerin olağanüstü getiri hedefi ile kendisine vermiş olduğu milyon dolarlar. Burada dolandırıcının suçu hepimizce malum. Ancak sistemin dışında yürüdüğü net belli olan, vergi sorumluluğunun tamamen dışında kalan ve tam da bu yüzden tercih edilen bir “fona” yönelmiş bu insanların bir daha herhangi bir mecrada vatan, millet sevgisini duymaya tahammül edebileceğimi sanmıyorum.

Bir de çoğunluğu belli bir futbol takımının dahilinde olan bu insanları, o futbol takımı sempatizanlarının asla anlayamadığım aklama çabasına tahammül edemiyorum. Fikstür içinde oynanan bir maçtan bahsetmiyoruz. Burada takım formaları ile taraf değiliz. Burada sistemin sınırları dahilinde geçimini sağlamaya çalışan, üzerine düşen dolaylı ve doğrudan tüm vergileri aksatmadan ödeyen bizler bir tarafız. Hani eskiler derdi ya vatanına milletine hayırlı. Diğer taraf ise zehirli sarmaşık gibi yayılmaya başlayan açık gözlülük mü desem, çakallık mı desem, eskiden ayıplanan şimdi hücrelerimize zerk edilmeye çalışılan bu kültürün bayrak tutanları. Bu paralelde konumlandırmalı herkes kendisini.

“Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” cümlesinin ete kemiğe büründüğü dönemleri ülkemizin. Saf, henüz gelişmemiş ufukları ile bazı gençler kozmetik ürünleri ile kuşaklardır sanayici olan ailelerin çocuklarından daha gösterişli yaşanabileceğine inanmış olabilir ama çoğumuz malum fenomenlerin paylaşımlarına her denk geldiğimizde işin içinde bir iş olduğunu biliyorduk. Şimdi kusursuz şekilde dönen çarka kim çomak soktu bilmiyorum. Bildiğim yerden değil bu gibi sorular. Ama bu insanların isimlerini de duya göre ezberlemişim. Kafamızın içinde ne kadar çok gereksiz bilgi var aslında.

Bu kirlilik kalabalıkta unuttuklarımız, görmemiz gerekirken gözden kaçırdıklarımız…

Aydın’da üniversite öğrencileri yurtlarında, odalarına çıkmaya çalışırken asansör düştü ve içlerinden biri öldü. Ölümün ucundan dönenler de oldu sonrasında. Kazandıkları okullara yurt çıkmadığı için gidemeyen dar gelirli ailelerin çocukları yanında yurt hakkı kazanmış çocukları şanslı saymamız gerekirdi oysa.

Barınma zaten sadece dar gelirli ailelerin çocuklarının sorunu olmaktan çoktan çıkmış durumda. Hem iş merkezlerine, çalışma alanlarına yakın konutların kiraları çok yüksek, hem bu alanlarda depreme dayanıklı konut bulmak çok zor ve onların fiyatları daha ulaşılmaz durumda. Gençlerin birey olarak kendilerine ait ya da bir hayat arkadaşı ile yeni bir yaşam kurması imkansıza yakın artık. Çok iyi okullardan mezun olup iyi firmalara işe girip, yaşıtlarından biraz daha fazla kazananlar bile İstanbul’da bir evin değil odanın kirasını belki karşılar belki karşılayamaz. Bu sorunun her bir yıl birike birike nasıl bir çığ gibi büyüdüğüne iktidar gözlerini kapatmış durumda. Kira artış sınırı diye bir kural getirdiler ancak buna ev sahipleri uymuyor, kiracılar da yeni bir eve çıksa kat kat maliyet olacağını bildikleri için ev sahiplerinin taleplerine karşılık haklarını savunmaya değil orta yolu bulmaya çalışıyor.

İstanbul’da ortalama kira neredeyse 18 Bin TL. Az önce bahsettiğim güvenlik ve ulaşım olarak yaşanılabilir alanlarda bu bedel minimum 30 Bin TL seviyesinde. Tek başına yaşayan ya da yaşamak zorunda kalanlar zaten muhafazakâr vatandaş idealinde umursanmıyor. Ancak evli, en azından bir çocuğu olan 2 çalışanın bu kirayı ödemesi ve hayatını idame ettirmesi ne kadar mümkün olabilir ki?

İstanbul’u etkileyecek bir deprem beklentisi hala devam ediyor. Bunun sadece bir ekonomik gündem olmadığını kimsenin unutmaması gerekiyor. Ama özellikle merkezi yönetimin bu konuya göz kulak kapadığını düşünüyorum. Her ne ise inancınız ona uygun duanızı, enerji yollamanızı eksik etmeyin, başka kimse bir şey yapmıyor çünkü.

Yaşam hakkımıza, en temel insan hakkımıza dokunan bu gündemden bağlamak istiyorum. Yaşam hakkını sadece insan tekelinde görenlere inat, diğer canlıların varlığına saygı duyan kitleler giderek çoğalıyor. Bunca zorluk yaşamalarına rağmen dünyaya karşı daha duyarlı kuşaklar geldi ve geliyorlar. Gençlerin hayvanseverliği, et yemeye ve hayvansal gıda endüstrisine karşı duruşu hayranlık uyandırıcı. Benim neredeyse 40 senede geldiğim noktaya etrafımdaki üniversiteli gençlerin çoktan geldiğini görünce içimde umut yeşermiyor değil. Dükkanının basamaklarına çıkmaya, canını kurtarmaya çalışan fareyi sel basmış sokağa süpürge sopasıyla iten Kapalıçarşı esnafının merhametsizliğine İskenderun’da sel sularında çırpınan fareyi kurtaran kadın cevap veriyor ve bunca gündemin içinde kalbim ısınıyor.

Sevgiyle ve merhametle kalın.

Editör: Gizem İspir