CHP’nin öncelikle kendisinin değişmesi gerekir.  Bu noktada sihirli ve en işlevsel kavram “değişim” kavramıdır. Peki ne değişmeli? Elbette öncelikle anlayış değişmeli. Örgüt yapısı ve işleyişi değişmeli ve tabii kadrolar değişmeli. Türkiye zor ve önemli bir süreçten geçiyor. Muhalefet aylarca seçimle ilgili toplumu ve seçmeni motive eden ve beklentileri yükselten iki söylemde bulundu. Bir, seçimin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için, “bu seçim bir kader seçimidir” denildi. İki, “her şartta kazanıyoruz” denildi ve umutlar hayli yükseltildi. Ne ki, seçim kaybedilince haklı olarak büyük bir hayal kırıklığı ve karamsarlık ortaya çıktı. Oysa bu seçimle ilgili asıl odaklanmamız gereken iki başka nokta vardı, odaklanılmadı. Seçim öncesi yazdığım bir makalede dediğim gibi, “2023 seçimleri bize bir fırsat sunuyor, ama öte tarafta büyük bir risk de içeriyor” diye yazmıştım. Fırsat, 21 yılın sonunda yıpranmış ve yorgun bir iktidarın ve onun lideri Erdoğan’ın gideceğine dair ortam ve koşullardı. Risk ise muhâlefetin bu fırsatı içine düştüğü karmaşadan dolayı değerlendiremeyerek fırsatı kaçırmasıydı. Nitekim ikinci senaryo gerçekleşti ve muhalefet seçimi kaybetti. O yazıda 2023 seçimlerin için üçüncü bir senaryodan da bahsetmiştim, o da “kazanarak kaybetmek” senaryosuydu. Çünkü iktidarı devralan aynı zamanda büyük bir ekonomik enkaz devralacaktı. Sadece o da değil, hak hukuk yerlerde sürünüyordu, Türkiye sığınmacı ve göçmen istilasına uğramıştı ve dış politikada işler iyi gitmiyordu. Bütün bunlar olmasına rağmen devletin gücünü arkasına alarak, kamu kaynaklarını har vurup harman savurarak ve kendine bağladığı medyayı etkin kullanarak, manipülasyonlarla bir seçim kazanma ve algı yaratma ustasına dönüşen Erdoğan bu seçimi tekrar kazandı. Şimdi o, bu üçüncü senaryo ile karşı karşıyadır. Çünkü hâlihazırda ekonomi başta olmak üzere bir yandan içerdeki büyük sorunların yaratmış olduğu bir sıkışmışlık, öte yandan Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da meydana gelen gelişmelerin ülkeyi içine çekmeye çalıştığı kaotik bir ortam var. Türkiye içerde birikmiş sorunlarını çözemediği için dışarda da etkili olamıyor. SORUNLAR GİDEREK BÜYÜYOR AKP iktidarı yirmi yılı aşkın bir süredir iktidarda olmasına rağmen ne içerde birikmiş sorunları tam çözebildi ne de dışarda ülkenin hak ettiği saygınlığı kazandırabildi. Bir adım ileri iki adım geri politikasıyla içerde başta Kürt sorunu olmak üzere bir çok meseleyi hep çözüyormuş gibi yaptı ama çözmedi, bu çözümsüzlüğün ve güvenlikçi politikaların da etkisiyle ekonomik kriz giderek boyutlandı. Beri tarafta yargı kurumu tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirdi. Dışarda da ileri sürdüğü “komşularla sıfır sorun politikası” sıfırı tüketti. Fakat bütün bunlara rağmen hâlâ en güçlü parti imajı ile iktidarını sürdürüyor olması üzerinde durulması gereken dikkate değer bir konudur. İşte temel sorun da burada ortaya çıkıyor. Böyle giderse hegemonik bir parti hâline gelen AKP’nin dava ve beka kültü ile süslediği “yerli ve milli” söylemi ve baskı siyaseti ne zamana kadar sürecek? Türkiyecin ihtiyacı olan demokratik bir rejimi kim nasıl ihya edecek? Burada hiç kuşkusuz en büyük görev ana muhalefet partisi CHP’ye düşüyor. CHP ise on yıllardır gelip dayandığı %20-25 oy bandını bir türlü aşamıyor. Hâl böyle olunca başta CHP olmak üzere diğer irili ufaklı partiler toplumda ciddi bir iktidar alternatifi olarak yükselmiyor. Önümüzdeki yerel seçim bu bakımdan kritik bir eşiği ve yeni bir geçiş sürecini işaret ediyor. Peki ne yapmak lazım?
Parti içi demokrasi, evvel emirde Siyasi Partiler Yasasının değişmesini gerektirir. Çünkü bu yasa demokrasi değil oligarşi üretiyor, hem de lider oligarşisini. Ancak iktidar değilseniz, mecliste çoğunluğunuz da yoksa yasa değiştiremezsiniz.
NE YAPMALI? İttifak işini şimdilik bir tarafa bırakırsak, CHP’inin AKP’nin hegemonyasına son verip, Erdoğan’ının tek kişiye dayanan iktidarını değiştirmesi için iki şey yapması gerekir. 1) Öncelikle kendisinin değişmesi gerekir.  Bu noktada sihirli ve en işlevsel kavram “değişim” kavramıdır. Peki ne değişmeli? Elbette öncelikle anlayış değişmeli. Örgüt yapısı ve işleyişi değişmeli ve tabii kadrolar değişmeli. Bu noktalar değişirse kitlelere bir türlü ulaşamayan ya da ulaşsa bile bir türlü etkilemeyen söylem de değişecektir. Örgütsel yapının değişmesi için ise parti içi demokrasi anlayışının değişmesi gerekir. 2) Tabii parti içi demokrasi, evvel emirde Siyasi Partiler Yasasının değişmesini gerektirir. Çünkü bu yasa demokrasi değil oligarşi üretiyor, hem de lider oligarşisini. Ancak iktidar değilseniz, mecliste çoğunluğunuz da yoksa yasa değiştiremezsiniz. Peki o hâlde bu şekliyle devam mı denecek? Hayır. Yasa ve anayasa değişmeye gücünüz yetmez ama eğer değişim konusunda samimi iseniz kendi partinizin bir çeşit iç yasası olan tüzüğünüzü değiştirebilirsiniz. CHP tüzük değişikliği ila parti içi demokrasiyi sağlayabilir. Seçme ve seçilme işlerinde üyeye daha çok rol verebilir. Bu olursa liyakat ve ehliyetin öne çıktığı, emeğe değer verdiği yeni kadrolar da ortaya çıkar. Dolayısıyla bu üç noktada (söylem-işleyiş-kadro) değişim topyekûn bir değişim demektir. Biraz sancılı olabilir ama zor doğumlar gürbüz çocuklar doğurur. CHP’de program ve tüzük kurultayları ile anlayış ve işleyiş değiştikten sonar liderlik de dahil, köklü bir değişim olacaktır. ÇAĞA UYGUN PROGRAM Program bazında temel meselelere nasıl bakıldığı önemlidir. Bu noktada iki şey yapmalı: 1)Bu çerçevede CHP’nin dine ve devlete bakışı, küreselleşme karşısındaki tutumu, Kürt sorununa, emek sermaye çelişkisine yaklaşımı, Avrupa Birliği konusundaki duruşu gibi netameli konular başta olmak üzere bir çok başlıkta ne düşündüğünü tam olarak netleştirmesi ve programını buna göre yenilemesi gerekir. 2) Sonra da bu değişimi topluma taşıması ve toplumu buna inandırması, topluma bu anlamda umut vermesi gerekiyor. Çünkü sadece düzenden memnun olmamak yetmez, memnun olmama hâli bu düzeni değiştirme görevini de insana yükler. İşte bu görevi yerine getirmeye CHP’nin öncülük etmesi ve toplumu buna inandırması lazım. Bu hedefi net olarak ortaya koymalı; hedefe ulaştıracak projeleri netleştirmeli ve bu projeleri hayata geçirerek nitelikli kadroları devşirmeli ve görevlendirmelidir. (Bu çalışma, bu çerçevede, nelerin yapılabileceğini kısaca ele alan, program bazında önemli alanlara yönelik kısa ve özü anlatan yazılarla devam edecektir.)