Boşluktan korkmadan onu onurlandırarak yaşamak nasıl olurdu? Bir bardak suya daha çok su koyarsan etrafına akar. Bir şeyin dolması için önce boş olması lazımdır.

Ne kadar boş kafalısın, boş boş konuşma derken nasıl da boşluğu küçümsüyoruz. Küplerini altınla ve her türlü değerli eşyayla dolduran zengin olabilir, boş bir heybeyle dönen ganimet savaşçısı kaybetmiş sayıldı hep. Boşluk içi dolmamış bir oyuktur ve biz boşluklara katlanamayız. Hatta son zamanlarda boşluğa iyice tahammül edemez duruma geldik: Youtube videolarında sözcüklerin apar topar kısa zaman aralıklarına sıkıştırılmasına dikkat etmişsinizdir. Konuşanın ağzında yuvarlanan kelimeler, hızlıca biten cümleler doğal akışa meydan okuyor. Kelimeleri boşluklarıyla duymaya tahammülümüz yok, oysa esler ve boşluklar var gerçek hayatta, kelimeler arası virgüller var durmamız gereken. Noktadan sonra soluklanmalı biraz.

Hiç sevmedik biz boşlukları: Arkadaşlarla buluşup konuşsak ve bir anda ortalıkta sessizlik oluşsa sesli harfler kesilse buz kesiliriz, saçmalasak da bir şey söyleyerek boşluğu doldurmaya çalışırız. Tüm mücadelemizi var olmak üzerinden kurgulamışken kaçınmamız gereken tek şey boşluktur. Algılarımızda varlık iyidir, boşluk kötü. Boşlukları es geçelim, sıkıştıralım kelimeleri, işleri, her şey dolu olsun derken her şeyin içini boşaltıyoruz. Dualizmin en kötü kullanımı bu olsa gerek.

Evrenin en çok kabul gören modern kozmolojik teorilerinden Big Bang, uzay boşluğunda atomların bir araya gelip sıkışmasıyla başlatır fikrini. Sadece bilimsel olarak değil bir çok mitolojik kozmogonilerde önce boşluk vardır. Örneğin Yunan kozmogonisinde ilk önce boşluk anlamına gelen Khaos vardır. Bu boşluktan toprak ana Gaia yaratılır ve Yunan tanrılarına hayat verir. Fakat insanın yaratılışıyla birlikte insan hep varlığa gözlerini açmıştır. Kocaman çınar ağaçları altında gökyündeki yıldızlara bakarken, onların dolu hallerine tanıklık etmiştir. Ve insan unutur evrenin yüzde 80’inin boşluk maddeden oluştuğunu. Yaşam, boşluk üzerinden genişler, varlıklar boşlukta yer kaplar. Boşluk olmadan varlık olamaz.

Tam da şimdi Lao Tzu’yu anmak gerekti: Tao Te Ching kitabında şöyle diyor;

“Bir tekerlek yapmak için otuz çubuk alırız

Ama arabanın dayanağı ortadaki boşluktadır.

Bir çamur topağından çanak yaparız

Ama çanağa iş gördüren ortasındaki boşluktur.

Oda için kapılar, pencereler yaparız

Ama odayı yaşanır yapan boş yerlerdir.

Böylece varoluş işe yarıyorsa, onu işe yaratan boş oluşudur.”

Ama öğrenişlerimiz içinde hiçlik, boşluk yoktur. Düşünüyorsak var olan bir şeyi düşünüyoruzdur. Filozoflar boşluk konusunu anlamaya çalışırlar: Varoluşçu filozof Sartre, boşluğun insanın özgürlüğünü ifade ettiğini savunmuştur. Ona göre, insanlar varlıkla ilişkili olarak "hiçlik" üzerine düşünmelidirler, çünkü bu düşünce onların özgürlüğünü ve sorumluluğunu anlamalarına yardımcı olur. Asi filozof Nietzsche ise, boşluğu "boş" olarak değil, "dolu" olarak düşünmüştür. Ona göre, boşluk ya da hiçlik, yaratıcılığın ve olasılıkların kaynağıdır. “Boşluğa yeterince uzun süre bakarsan, boşluk da sana bakar.” der Nietzsche.

Şimdi şu satırları okurken gözünüz ile ekran arasındaki boşluğu hissedin. Boşluktan korkmadan onu onurlandırarak yaşamak nasıl olurdu? Bir bardak suya daha çok su koyarsan etrafına akar. Bir şeyin dolması için önce boş olması lazımdır. Zamane hastalığımız boşluğa tahammülsüzlüğümüz değil mi? Haydi biraz yer açın boşluğa, mesela boş zaman geçirin. Zamanın hep dolu dolu geçmesi gerekliliğinden özgürleşin. Ve bırakın boşluk kendini varlığa yaratıcılığa ve tüm olasılıklara açsın.

ü

Editör: Gülden Bulut