Tam bir yıl önce Kahramanmaraş merkezli, 7,8 ve 7,5 büyüklüğünde bir deprem felaketi yaşamıştık. En çok Hatay’ın etkilendiği bu depremin üzerinden yıl geçmesine ve TV kanallarında  115,1 milyar lira deprem yardımı toplanmasına rağmen halk hala su, ısınma ve barınma problemleri yaşıyor. Hatta yaşadıkları bu dram yetmiyormuş gibi bir de üzerine Erdoğan’ın dalga geçer gibi tehditlerine maruz kalıyorlar.

Erdoğan’a göre 50 bin, Kurum’a göre 130 bin canı kaybettiğimiz ama kapanan en az 300 bin hattın olduğu, Bakanın kayıp yok dediği ama 38 kayıp çocuğun olduğu Hatay…

İnsanlar hala acılarını atlatamamışken devlet başkanın çıkıp  "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" diyerek kendi vatandaşlarına bize oy vermediğiniz için yardım etmedik, bize oy vermediğiniz için ölmenize göz yumduk diyerek itirafta bulunduğunu da asla göz ardı edemeyiz. Aslında bu  sadece bir itiraf değil aynı zamanda iğrenç bir tehdittir de.  Eğer tekrar CHP’ye oy verirseniz ne vaat edilen evlerinizi ne de su,ısınma haklarınızı hiç beklemeyin demeye getiriyor.

Hatay'ın garip ve mahzun olduğunu belirtirken, "Bize oy vermezseniz hizmet yok" gibi bir anlayışı savunmak, tam anlamıyla demokratik değerlere ve toplumsal dayanışma prensiplerine aykırı bir durum diyeceğim fakat görünen köy kılavuz istemez. Normal bir ülkede liderin, seçmenleri tehdit etmek yerine, onların güvenini kazanmak için çaba göstermesi beklenirdi. Ancak maalesef, bu tür söylemler, toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirerek, güveni zayıflatıyor ve toplumsal birliği tehlikeye atıyor.

Üstelik, Hatay gibi bir afet bölgesinde, yerel yönetimle merkezi yönetimin el ele vermesi ve dayanışma içinde olması gerektiği elbette çok açık. Buna rağmen böylesine bir zamanda birlik ve dayanışma çağrıları yapmak yerine, siyasi rant peşinde koşmak, tehditler savurmak halkın yaşadığı zorlukları daha da arttırıyor ve sorunların çözümüne engel oluyor.

Kendi ülkesinin vatandaşlarına hakaret ederek, onların ölümüne neden olan veya gözden çıkaran bir tutum sergilerken, başka ülkelere yapılan yardımların "insani" yardım sınıfına girmesi ne kadar doğru? Bu konuda gerçekten merak içindeyim. Diplomatik arenada gövde gösterisi yapma adına kendi halkını aç bırakmak ne derece insanlığa sığabilir ya da savunduğu dinin değerleri ile uyuşur o da ayrı bir merak konusu.

Sonuç olarak, liderlerin sözleri ve davranışları, özellikle bizim gibi duygusal toplumlar üzerinde uzun süreli etkiler bırakır. Hatay'daki deprem felaketi sonrası yapılan açıklamalar sadece umutsuzluğu derinleştirmekle kalmadı, aynı zamanda insanların güvenini de sarstı. Yine de gerçek güç sadece ve sadece birlik ve dayanışma içinde yatar. Bu karanlık zamanlarda kim ne derse desin birbirimize destek olmalı, birlikte hareket etmeliyiz ve güçlü kalmalıyız. Çünkü sadece bu şekilde, zorlukların üstesinden gelebiliriz. Unutmayın bizler verdiğimiz oyun bedelini ödemesi gereken değil karşılığını görmesi gereken insanlarız. Yuval Noah Harari’nin kitabında geçtiği gibi  ‘Biz devlete değil, devlet bize hizmet etmek için var.’  Ne diyoruz o zaman? Mart’ın sonu bahar…

Editör: İrem Kabataş