CHP, kurumsal kimliğiyle, parti olarak, yapılabilecek başvuruyu AİHM’e zaten yapmış görünüyor. Dolayısıyla Atilla Kart’ın CHP yönetimiyle ilgili imaları tek kelimeyle mesnetsiz. Kendisinin bu başvurudan haberi yok mu? Veya böyle komplo teorileri ortaya atmadan önce neden böyle bir başvuru yapılıp yapılmadığını kontrol etmemiş? Bu CHP’de olan bitene ve CHP’lilerin hallerine akıl sır ermiyor. Öncelikle, Atilla Kart’ın iddialarını okuyunca, CHP’nin bu konuda bir kabul edilemezlik kararı aldığı bilgimi teyit etmek zorunda kaldım. İnsan kendinden bu kadar emin bir CHP milletvekili karşısında ister istemez tereddüt ediyor. AİHM Karar Bankası HUDOC’un kararlar kısmında, Cumhuriyet Halk Partisi/Türkiye, 48818/17 sayılı karar, duruyor[1]. İlgilenenler için linki ekledim. Karar İngilizce. Konusu, 2017 referandumu ve YSK’nın mühürsüz oylarla ilgili aldığı kararlar. Bunlarla ilgili AİHM önünde ileri sürülebilecek bütün şikayetler ileri sürülmüş. Başvuru kapsamlı. Protokol 1 madde 3 bakımından sorun öngörüldüğünden bu maddenin uygulanabilirliği doğrultusunda birtakım argümanlar da geliştirilmiş. Hepsi kararda var. Mahkeme ise, Sözleşme hukukuna az çok hakim olan her hukukçunun öngörebileceği üzere, Protokol 1 madde 3’ün uygulanabilirliği açısından konuya yaklaşıp bu maddeyi 2017 referandumuna uygulanamaz bulmuş. Konu bakımından (ratione materiae) başvuruyu kabul edilemez bularak reddetmiş. Temel gerekçe, her ne kadar bu referandum hayati değişiklikler getirse de, maddenin açık lafzının “yasama organı seçimlerine” ilişkin olması (33-37 paragraflar). AİHM, YSK kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olması şikayetini de yerleşik 13. Madde içtihadı gereğince reddetmiş. 13. Madde şikâyeti ileri sürebilmek için öncelikle AİHS tarafından korunan bir hakkın mevcudiyeti gerekiyor. Kural olarak, asıl şikayet AİHS kapsamına girmiyorsa o şikayetlere ilişkin etkili hukuk yolu şikayeti de konu bakımından kabul edilemez oluyor. Elbette her bir dava, başvuru, şikâyet, mahkemelerin içtihatlarını yeniden değerlendirmesi için bir vesile teşkil ettiğinden bu başvurunun boşuna yapılmış, nafile bir başvuru olduğunu iddia edemeyiz. Mahkemeyi içtihat değişikliğine davet eden argümanlar gayet makul. Öte yandan bütün mahkemeler gibi AİHM’in de yerleşik içtihadına, somut olayda lafzi yoruma sadık kalma ihtimali var. Mahkeme açıkça bunu da dile getirmiş. Ve Mahkeme bunu birçok konuda yapıyor. Buradan da bir komplo teorisi çıkmaz. , Bu bağlamda CHP, kurumsal kimliğiyle, parti olarak, yapılabilecek başvuruyu AİHM’e zaten yapmış görünüyor. Dolayısıyla Atilla Kart’ın CHP yönetimiyle ilgili imaları tek kelimeyle mesnetsiz. Kendisinin bu başvurudan haberi yok mu? Veya böyle komplo teorileri ortaya atmadan önce neden böyle bir başvuru yapılıp yapılmadığını kontrol etmemiş? Bunlar, gazeteci arkadaşların kendisine yöneltmesi gereken sorular. Herhalde CHP de bu konuda gerekli açıklamayı yapacaktır?
Yeni bir CHP, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP yönetimini bu şekilde hedefe koyarak kurulmaz. Kılıçdaroğlu’nu elbette eleştireceğiz. Ama bu şekilde değil.
Atilla Kart’ın açıklamalarında başka bir sıkıntı daha var. AİHM’den görüştüğü (üst düzey veya üst düzey olmayan) hiç kimsenin müstakbel bir başvuruyla ilgili iddia ettiği gibi yorumlar yapması mümkün değil. AİHM çalışanlarının, mahkemeye yapılacak, yani nihai olarak kendilerinin değerlendireceği başvurularla ilgili, resmi olarak, yönlendirici, caydırıcı, teşvik edici yorumlar yapması hem kurallara hem hayatın olağan akışına aykırı. Atilla Kart şahsi yakınlığı gereği gayri resmi olarak akıl danışmış ise de, bunu mahkemenin resmi görüşüymüş gibi sunması sıkıntılı. Kaldı ki, yukarıda belirttiğim gibi, Sözleşme hukuku hakkında azıcık dahi bilgisi olan bir hukukçu bile, böyle bir başvurunun kabul edilebilirlik şartlarına takılacağı uyarısını yapar, yapmak durumundadır. İşte CHP’yi ve CHP ile ilgili tartışmaları “tanıdık”, “eski”, “her zamanki” gibi kılan tam da bu. Yeni bir CHP, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP yönetimini bu şekilde hedefe koyarak kurulmaz. Kılıçdaroğlu’nu elbette eleştireceğiz. Ama bu şekilde değil. Ayrıca, kendi yaptıkları başvurudan bazı partililerinin dahi haberdar olmaması da, CHP’yi “tanıdık”, “eski”, “her zamanki” gibi kılan unsurlardan bir tanesi. Kart’a verilen cevaplardan bunu anlıyoruz. İnsan şüphe ediyor, bu başvuruyu CHP adına kim yapmış?! Tam CHP’lik bir hal... Hukukçular olarak, AİHS’in her konuya uygulanmadığını ne kadar vurgulasak az. Dolayısıyla AİHM ve hukuk, her derde deva olamadığı gibi, şu anki gayet muhafazakâr ve hükümet yanlısı (özel olarak bizim hükümeti değil, genel olarak devletler lehine eğilimini kastediyorum) kompozisyonu nedeniyle, AİHM’den temel hak koruması ötesinde büyük içtihadi açılımlar da beklememek gerek. Dolayısıyla, gazetecilerin, yorumcuların, “CHP AİHM’e gitseydi demek ki referandum iptal edilecekti” çıkarımları katiyen doğru değil. Gerçekten gitmeseydi de, büyük ihtimal o başvurudan “bir şey çıkmayacağını” öngörebilirdik. Nitekim konuyla ilgili bütün şikayetler kabul edilemez bulunmuş. Hele hele siyaseten “beceremediklerimizi”, fırsat bu fırsat, AİHM vesilesiyle yapmaya kalkmak nasıl tarif edilmeli bilemedim. Buna elbette Kılıçdaroğlu eleştirisi de dahil. Onu da CHP üyesi/milletvekili/belediye başkanı olmayanlar daha iyi yapacak gibi duruyor! [1] https://hudoc.echr.coe.int/?i=001-179280#{%22itemid%22:[%22001-179280%22]}