Yavaş olanın gerçek, küçük olanın büyük olduğunu anlamadan yaşadığımız hayat sadece ‘yapma’larla  dolu bir hayat olacaktır, ‘olma’ların olmadığı.

İşten çıkacaksın, çıkışta çocuğu okuldan alacaksın, yolda yemeklik bir şeyler alsan iyi olacak. Akşam yemeğini bir çırpıda hazırlayacaksın. Kafanda yarını planlarken bir bakmışsın yatağın içindesin. Parmakların ucundan kayarken başkalarının hayatları, yarım yamalak hayaller kuracaksın. Sızınca uykuya dalmış olacaksın. Alarm çalıyor, haydi kalk, yeni gün ve yapacak çok şey var. Acele et! Tanıdık geldi mi bu cümleler size. Belki olaylar farklı ama onlara yetişme hızımızın bir diğerimizden ne farkı var? Yavaşın iyi olmadığını bellemişiz bir kere. Hızlı olursak daha çok iş yaparız, daha çok iş yapınca daha çok kazanırız.  Daha çok para kazanınca daha iyi yaşarız.

Yavaşlamayı es geçerken, ‘olma’yı geride bırakıyoruz. ‘Yapmaya giden yol olmaktan geçer.’ diyen Lao Tzu’yu hatırlamak lazım. Hint-Avrupa dillerinde ‘olmak’, ‘es’ (o ya da şey) ile birlikte kullanılır ve böylece ‘es ist’, ‘it is’ biçimini alarak ‘var olan, gerçek olarak karşımıza çıkan’ anlamını kazanır. Sanskritçede olmak ‘sant’ yani varoluş, gerçek doğru, en üstün anlamına gelir.[1] Bu kısacık etimolojik inceleme bile  ‘olma’nın ne denli önemli ve gerçek durum olduğunu anlatır. Ve bizi şu noktaya götürür: Okurken gerçekten okuyor olmaktan, yerken gerçekten yiyor olmaya. Ne yani okurken okumuyor muyum diye düşünebilirsiniz ama zihin sanki bir bilgisayar gibi arka planda bir sürü program çalıştırırken gerçekten nasıl okuyabiliriz?

Aklıma bir Zen hikayesi geliyor: Bir Zen ustası öğrencisine bulaşıkları yıkarken küçük budaları yıkar gibi yıkamasını söyler. Düşünsenize bulaşık yıkarken elinizde dünyanın en kutsal olduğunu düşündüğünüz bir şeyin olduğunu ve onu yıkadığınızı. Günümüz popüler kültürüne de hizmet eden mindfullness’a kadar uzanıyor yolculuk. Tarkovski’nin ‘Solaris’ adlı filminde kahramanın dediği gibi: Ecelimiz ne zaman bilmiyoruz. Bunun için acele ediyoruz. Yetişme telaşı olmadan yürümek nasıl olurdu? Aynı sokaktan sayısız kez geçmiş olabilirsin, kapının önündeki çelimsiz otları hiç gördün mü? Mis gibi kokan yaseminin kokusuna içine çekip, ulaşmaya çalışmadan yürüyüşün kendisi olmak nasıl bir deneyim olurdu?

Lao Tzu Yol ve Erdem adlı kitabında telaşa kapılan kişinin başarısız olduğunu anlatır. Yavaşı, küçüğü, azı küçümsemeden yaşamak için tüm ezbere bildiklerimizi unutmamız gerekiyor. Yavaş olanın gerçek, küçük olanın büyük olduğunu anlamadan yaşadığımız hayat sadece ‘yapma’larla  dolu bir hayat olacaktır, ‘olma’ların olmadığı. Damlayan suyun nasıl olur da büyük bir hızla kovayı doldurduğuna şaşırmışımdır hep. Şaşarım azın, küçüğün, yavaşın hızına. Yavaş hızlıdan büyüktür, küçük büyüğü ezer geçer. Konuyla ilgili bir cümle de Meister Eckhart söylesin: İnsanlar ne yapmalarını değil, daha çok ne olduklarını düşünmelidir.’ Olarak olgunlaşmak tam böyle olur!

---

ü

[1] Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm, Say Yayınları, 2019,  s. 45.
Editör: Gülden Bulut