Hitler türü siyasetçi Netanyahu ve onun koalisyon kurduğu, yüzde 12-13 oranında seçmen desteği olan Ortodoks Yahudilerin yani aşırı dincilerin tüm İsraillileri, Yahudileri temsil ettiğine inanmak büyük bir hatadır.

Bazı iddialı cümlelerle başlayalım.

Yahudiler ve Araplar kardeştir.

Ayrıca Yahudilerle dünyadaki tüm Müslümanlar da kardeştir.

Bitmedi, Müslüman olmaları nedeniyle Türkler de Yahudilerle kardeştir.

İsrail’in acımasızca Filistinlileri katlederken, bu kardeşlik nereden çıktı diyebilirsiniz.

Başlığına bakarak, yazıya tepki gösterenlere sabırla okumalarını öneririm.

Kardeşlik konusunu Yahudilerin kutsal Kitabı Tevrat başta olmak üzere farklı kaynaklara dayanarak özetleyelim.

Hazreti İbrahim bir erkek evlat istemektedir.

Ancak eşi Sara’dan çocuğu olmamaktadır.

Sara’nın Hacer isimli Mısırlı bir kölesi vardır.

Hazreti İbrahim, eşi Sara’nın da izniyle Hacer ile evlenir ve bir süre sonra da erkek çocuk sahibi olur.

Çocuğa İsmail ismi verilir.

Sara bu duruma çok üzülmüştür.

Merhamet gösteren Allah, yaşı geçmiş olmasına rağmen Sara’ya da bir erkek çocuk verir.

Bu çocuğun ismi ise İshak (Yitzak) olur.

Buna göre Yahudiler İshak’ın, Araplar ise İsmail’in soyundan gelmektedir. Babaları bir olmasına rağmen annesinin köleliği nedeniyle İsmail’e köle çocuğu denilirken, Yahudiler için asil, seçkin ve ayrıcalıklı gibi ifadeler kullanılmaktadır.

Sara ile Hacer arasındaki çekişme ve Sara’nın baskın çıkma gayretleri bir başka konuyu anlamamızı sağlamıştır.

Bu da Yahudiliğin babadan değil anneden geçmesidir.

Yani Yahudilikte esas olan annedir.

İsmail Arap kabilelerinin babası kabul edilir.

İslam peygamberi Hazreti Muhammed de Arap olduğu için İslam dünyasındaki tüm milletler ve tabi ki Türklerle de İsmail’in evlatlarıdır. Yine buradan hareketle İslam ülkelerine “İsmail memleketi”, buralarda yaşayanlara da ben-i İsmail yani İsmailoğluları denilir.

Türklerin, Nuh peygamberin oğlu Yafes’in soyundan geldiğini Türk tarihini araştıranlar çok sık tekrarlamaktadır.

Yahudilerin de soy kütüklerini Nuh peygamberin oğlu Sam’dan başlattıkları bilinmektedir.

Ortadoğu sorununun temelinde Arap-Yahudi çatışması ve buna bağlı olarak İsrail’in işgal ettiği Arap toprakları sorunu vardır.

Zamanla bu sorunlara İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesi de eklenince Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler için önemli olan bu kentteki kutsal yerler sorunu da ortaya çıkmıştır.

Daha net söylemek gerekirse, kendilerini öz evlat olarak gören Yahudiler, köle çocuğu kabul edilen kardeşleri Araplara, ortak babalarının mirasından pay vermek istemediklerini kanıtlarcasına, kutsal topraklara el koymayı ve onları buralardan kovmayı kendilerine hak görmektedirler.

İsmail’in, Hazreti İbrahim’in mirasından pay alamayacağı konusu da Yahudilerin kutsal kitabında anlatılmıştır.

Buna göre, Sara’nın, oğlu İshak’ı sütten kestiği gün Hazreti İbrahim büyük bir ziyafet düzenlemiştir.

Ziyafet sırasında İsmail’in güldüğünü gören Sara, bu duruma çok kızar. Hazreti İbrahim’inden cariye Hacer ve oğlu İsmail’i evden kovmasını, ayrıca mirastan pay verilmemesini ister.

Yahudiler İsrailoğullarının Allah tarafından seçilmiş bir kavim olduğuna inanırlar.

Bu yüzden Allah (Rab) Hazreti İbrahim, Hazreti İshak, Hazreti Yakup (Jakop) ve son olarak da Hazreti Musa (Moise) ile ismi Ahid olan bir sözleşme yapmıştır.

Bu sözleşmeye uyulduğu sürece İsrailoğulları sıkıntıya düşmemiş ve Allah onları en zor durumlardan kurtarmıştır.

Bunun en somut örneklerinden biri, Yahudilerin Mısır’da 400 yıla yakın bir süre devam eden esaretten kurtulmaları için Allah’ın, Hazreti Musa’yı görevlendirmesi ve Kızıl Deniz’in yarılarak geçmelerine olanak sağlamasıdır.

Allah’ın kutsal kitap Tevrat’ı başka kavim ya da milletlere değil de Yahudilere göndermesi de seçilmişlik fikrinin göstergesi olarak değerlendirilir.

Bir başka örnek ise Yahudilerin 2 bin yıl sürgün hayatı yaşadıktan sonra 1948 yılında kutsal topraklar olarak bilinen Filistin’e dönmeleri ve burada İsrail devletini kurmalarıdır.

Söz konusu seçilmişliğin, dine bağlı bir seçilmişlik mi yoksa soya bağlı bir seçilmişlik mi olduğu konusunda tartışmalar din tarihçilerini ve ilahiyatçıları sürekli meşgul etmiştir.

Yahudilik, İsrailoğulları, Musevi gibi kavramlara da açıklık getirmekte fayda var.

Hazreti İshak’ın oğlu Yakup’a, Allah İsrail lakabını vermiştir.

Yahudiler bu nedenle Ben-i İsrail yani İsrailoğulları ismiyle anılır.

Yahudi tanımlaması ise Hazreti Yakup’un 12 oğlundan dördüncüsü olan Yahuda ya da Yuda’dan gelmektedir.

Hazreti Musa’ya inananlar anlamındaki Musevi tanımlaması ise sadece Türkiye’de kullanılır.

Müslümanlarla Yahudiler arasında ortak konular olduğu gibi ayrıldıkları konular da vardır.

En önemli ortak konulardan biri ise Müslümanların Kurban Bayramı’nın kaynağı olarak gösterilen, Hazreti İbrahim’in oğlunu Allah’a kurban etmesi olayıdır.

Kuran’da Hazreti İbrahim’in Allah’tan hayırlı bir oğul istediği anlatılır.

Allah da Hazreti İbrahim’in bu isteğini karşılıksız bırakmaz.

Daha sonra Hazreti İbrahim rüyasında Allah’ın kendisinden oğlunu kurban etmesini istediğini görür.

Rüyasını anlattığı oğlunun onayını alan Hazreti İbrahim, evladını kurban edecekken Allah bir koç gönderir.

Oğul bağışlanır ve onun yerine koç kurban edilir.

Müslümanlara göre Hazreti İbrahim’in kurban etmek istediği bu oğlu İsmail’dir.

Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta ise Hazreti İbrahim’in Allah’a kurban etmek istediği oğlunun ismi İshak olarak verilmektedir.

Bir başka önemli ortak yan ise dil konusundadır.

İbranice ile Arapça aynı dil ailesine yani Sami diline bağlıdır.

Sami ismi ise yukarıda aktardığımız üzere Yahudilerin kökenlerini dayandırdıkları Hazreti Nuh’un oğlu Sam’dan gelmektedir.

Sam’ın dilini konuşanlar anlamındadır.

İslam ile Yahudilik arasındaki farklılıklardan bahsedilirken en çok iki dinin kutsal kitaplarının kaydedilişlerine atıfta bulunulur.

Kuran’ı Kerim gelmeye başladığı andan itibaren kaydedilirken, içine kul sözü karışmaması için özel bir önem gösterilmiş ve bu sağlanmıştır.

Tevrat ise geldiği dönemde, Hazreti Musa yaşarken değil yüzyıllar sonra kaydedildiği için kul sözü karışmıştır.

Bu nedenle de Tevrat’ta bahsedilen birçok konu kimi din bilimciler tarafından tartışmalı bulunmaktadır.

Bir başka gerçek ise İslam’ın Yahudilerle yakın ilişkisidir. Kur’an-ı Kerim’de birçok kez Yahudilere, Hazreti Musa’ya ve kutsal kitap Tevrat’a değinilmiştir.

Ayrıntılı olarak vermek gerekirse, Kur’an’da 18 kez Tevrat’tan bahsedilirken, Hazreti Musa 34 Sure ’de yer almış, 13 Sure ‘de de Yahudilerden bahsedilmiştir.

Kur’an’da ayrıca Hazreti İbrahim ve Hazreti İshak’ın yanı sıra tam 41 kez İsrailoğulları ve 1 kez de İsrail’den bahsedilmektedir.

Böylesine karmaşık, belki onlarca kitap okumanızı gerektirecek konuyu, ancak bu kadar özetleyebildim.

Buradan Arap-Yahudi kardeşliği çıkmaz diyenler olacaktır.

Ama bana göre, hiç olmazsa ‘Üvey kardeşlik’ çıkar.

Bilindiği üzere öz kardeşler de üvey kardeşler de anlaşamayabilir, hatta birbirlerini öldürebilirler.

Adem ile Havva’nın oğulları, Kabil ile Habil örneğini unutmayalım.

Kabil, küçük kardeşi Habil’i öldürmüştür.

Bu olay, insanlık tarihinin hem ilk cinayeti hem de ilk kardeş katlidir.

Bugün Gazze Şeridi’nde ve Yahudi yerleşimcilerin el koyması nedeniyle giderek küçülen Batı Şeria’da yaşananlar tam da budur.

Zaten Tevrat’ta, Yahudilerin kimleri öldürebileceği açıkça belirtilmiştir.

Tevrat’daki ‘Tesniye-bap 20-ayet 10-17’ özetle şöyle demektedir.

“Her erkeğini kılıçtan geçireceksin, kadınları ve çocukları ve hayvanlarını, bütün malını kendin için çapul edeceksin. Rabbin sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden çok uzakta bulunan bütün şehirleri böyle yapacaksın. Bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın, onları Hititleri ve Amorileri ve Kenanlıları Rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin.”

Burada katledilmesi istenen Kenanlılar ise Filistinlilerin diğer adıdır.

Yani Yahudilerin kardeşleri.

Sami dilini konuşan, Babil kentini kurmuş, Suriye ve Mezopotamya’da yaşamış Amoriler, tarih sahnesinden silinmiş bir halktır.

Peki Hititler de neden katledilecek halklar arasında sayılmış.

O konu tamamen ayrı bir yazı konusu.

Benim tavrım her zaman, bilginin kaynağını ya da bana katkı sağlayanın adını söylemekten yana olmuştur.

Akademi kökenli olunca, bu bir zorunluluk ve sorumluluktur.

Dolayısıyla yukarıda Tevrat’tan özetle verdiğim bilgiyi de Sayın Hakan Bayrakçı’nın hatırlatması üzerine paylaştım.

Bitirmeden bir yanlışı daha düzeltelim.

Katıldığım televizyon programlarında, yukarıdaki örnek aktarıldığında bazı konuşmacılar, hemen itiraz edip, “Ama aynı Tevrat, öldürmeyeceksin diye emir veriyor. Bunu neden söylemiyorsunuz” diyerek tepki gösteriyor.

Canlı yayında konuşmacıların hatasını düzeltmek, yüzüne vurmak, zor duruma düşürmek doğru bir tavır değil.

Bu yüzden susmayı tercih ediyorum.

Evet Tevrat’ta öldürmeyeceksin denildiği doğru.

Ama kimi öldürmeyeceksin?

Tevrat, “Kendinden, dininden olanı öldürmeyeceksin” diyor.

Ayrıca şunu unutmayalım, dünyadaki, İsrail’deki Yahudileri topyekûn aşırı dinci, Tevrat’ta yazanları uygulayan fanatikler olarak görmek, değerlendirmek büyük bir hatadır.

Hitler türü siyasetçi Netanyahu ve onun koalisyon kurduğu, yüzde 12-13 oranında seçmen desteği olan Ortodoks Yahudilerin yani aşırı dincilerin tüm İsraillileri, Yahudileri temsil ettiğine inanmak büyük bir hatadır.

Filistinlilere yapılanlara karşı çıkan, protesto eden, sesini yükselten ve birlikte yaşanabileceğini savunan çok geniş bir kesim de vardır.

Bunu da lütfen unutmayalım.