İsrail’deki kimi şahinlerin “Gazze’yi temizleriz İsrail’e yeni bir mekan olur” gibi düşüncelerini insafsızca buluyorum. Umalım ki Netanyahu hükümeti içinde bu tip radikal seslere kulak asılmaz ve Filistin’in milli onuru incitilmez. Çünkü bu anlayışla, barış cebren bir süreliğine sağlansa bile, uzun vadede işe yaramaz, psikolojik temelden yoksun olur. 

Yılın son yazısı barış için olsun. Ülkemizde gencecik fidanlarımızı ebediyete uğurladığımız şu günlerde içim çok acıyor. Bunca yıldır bu çocukların teröre kurban verilmelerine isyan ediyorum. Bu hafta böyle sıcak bir gündem varken, Gazze’de olası barış senaryolarını yazmayı bilinçli olarak tercih ettim. Açıkçası İsrail-Filistin meselesiyle ilgili yazmak hiç içimden gelmiyor ama evlatlarımızın kaybından duyduğum bu büyük acı ve isyanın heyecanıyla terör gibi ciddi ve provoke edilmeye açık bir meseleyi yorumlamayı doğru bulmadım. Bütün yüreğimle, bu vatan uğruna kanını döken, canını veren bu kuzuların üzerinden siyasi hesap peşine düşenlere lanet okuyorum. Ortadoğu’da Gazze alev alev yanarken, Kuzey Irak’ta yaşananları da konudan bağımsız düşünmemek gerekiyor. Peki Gazze’nin geleceği için İsrail ne yapmayı düşünüyor? Burayı Hamas’tan temizledikten sonra, tamamen işgal mi edecek veya bu bölgeyi Filistinlilerin yeniden yönetmesi için geri mi verecek? Masada birçok senaryo ve birçok öneri var. Bunları biraz daha detaylı inceleyelim.

HAMAS BİTTİ DİYELİM

İsrailli uzmanların, gazetecilerin ve aydınların ortak fikri İsrail’in Hamas’ı tamamen yok edene kadar bu savaşı sürdürmesinin hiçbir faydasının olmayacağı. Öncelikli olarak Gazze’nin bütünüyle yok edilmesi söz konusu olsa bile, Hamas’ın yeni adam kaynağı bulmasını engellemenin bir imkânı yok. Bilindiği gibi, bu örgüt bugüne kadar ailesi İsrail tarafından öldürülen kişileri militan olarak devşirmiştir. Şüphesiz yeni harekât yeni “kurbanlar” yarattı ve bu durumda Hamas’ın çok değil bir 10 sene sonra eskisinden daha da kuvvetli şekilde dirileceği ortada. Bu büyük bir endişe de yaratıyor çünkü mesele sadece İsrail değil. Bölgede aslında fark edilmese de bir Batı-Doğu çatışması var. Sessiz bir soğuk savaş sürüyor. İran’ın böyle cesurca ortalığı karıştırmasının başka bir izahı yok. Çünkü orada mevzi kazandıkça, ele geçirdiği her şeyin ABD ve müttefikleri aleyhine olacağını biliyor. Bu sebeple, Hamas olmaz, Hizbullah olur, o olmaz, bu olur şeklinde düşünmek gerekiyor. Orada bir terör örgütünün yeniden oluşmasını engelleyecek bir ortamın yaratılması, deyim yerindeyse, sineklerle uğraşmak yerine, bataklığın kurutulması gerekiyor.

FİLİSTİN’İN MİLLİ ONURU

Uluslararası İlişkiler literatüründe hep çokça vurgu yapılan güç mücadelesi, devletlerin çıkarları gibi kavramlar mutlaka yaşadığımız coğrafyanın gerçeklerini ve siyasetini açıklarken aydınlatıcı olabiliyor ama bunun bir de psikolojik boyutu var. Filistin halkının her ne kadar diğer Araplar kadar Arap olduğunu bilsek de ve tarihte hiçbir devletleri olmamış olsa da, şu anda kendini Filistinli olarak tanımlayan bir milletin varlığı söz konusu. Bu milletin onurunun daha fazla zedelenmemesi gerekiyor. Terör örgütlerinin en büyük manipülasyon taktiği, biraz da bu kimliksel mağduriyet üzerine kurulu. Filistin’in İsrail ile denk ve eşit bir şekilde yaşayabilmesi gerekiyor. Bu insanların kendi ülkeleri için bir gelecek hayali olması en doğal haklarıdır. İsrail’deki kimi şahinlerin “Gazze’yi temizleriz İsrail’e yeni bir mekan olur” gibi düşüncelerini insafsızca buluyorum. Umalım ki Netanyahu hükümeti içinde bu tip radikal seslere kulak asılmaz ve Filistin’in milli onuru incitilmez. Çünkü bu anlayışla, barış cebren bir süreliğine sağlansa bile, uzun vadede işe yaramaz, psikolojik temelden yoksun olur.

FİLİSTİN’E OMUZ VERMEK

“Peki, ne yapılmalı?”derseniz üzerinde uzlaşılan önemli önerilerden birisi de, Filistinlilerin yeniden bir yönetime kavuşturulması için desteklenmesi. İsrail basınında çıkan haberlere göre, Filistin’in önde gelen bazı isimleri Hamas’a silah bırakması karşılığında FKÖ’ye katılma imkânının verileceğini iletmişler. Böylece Hamas da bir terör örgütü olarak değerlendirilmek yerine, bu şemsiyenin altında kısmî bir meşruiyet kazanabilir.

Bununla beraber, artık Mahmut Abbas gibi yıpranmış bir isimle de yönetimin sürmesi mümkün gözükmüyor. Bunun yerine halen hapiste bulunan Mervan Barguti’nin serbest bırakılması bir alternatif olarak düşünülüyor. Barguti ılımlı bir isim ve odak noktası intikamdan ziyade adalet. Filistinlilerin nefret siyasetiyle bir yere gidemeyeceklerinin farkında. Bu yüzden Barguti’nin liderliğinde oluşturulacak bir grup etrafında Gazze ve Batı Şeria’yı yönetecek yeni bir Filistin hükümeti söz konusu olabilir.

Böylece bu daha saygın isimlerle yeni bir Filistin-İsrail barış süreci derhal başlatılabilir. Bence bütün bu yaşananlardan sonra, Filistin tarafı iki devletli çözümün kendileri için ne kadar hayatî olduğunu daha açık bir şekilde anlamış olmalı. Çünkü terörle gidebilecekleri tek yer ölüm ve yok oluş. Filistin halkının bölgeden tamamen sökülüp atılması gibi bir durum söz konusu olursa, hangi toprak üzerinde ne hak ileri sürebilecekler? Bu sebeple, uluslararası kamuoyunun ve diğer devletlerin de artık Filistin tarafını da İsrail tarafını da masada tutmaya yönelik daha fazla baskı oluşturmaları gerekiyor.

NATO BİRLİKLERİ ÖNERİSİ

İsrail eski başbakanı Ehud Olmert New York Times’e verdiği demeçte, İsrail’in bu operasyonu bitirmek için Hamas’ın tamamen yok edilmesini hedeflediğini ancak bunun, ABD başta olmak üzere şu an ona destek çıkan Batılı devletlerin umduğundan çok daha uzun bir süre sürebileceğini belirtmiş. Bu durumda çözüm nasıl olacak? Olmert artık devreye NATO’nun girmesi gerektiğini savunuyor. Dolayısıyla bu öneriye göre, İsrail bölgeden çekilecek ve bunun yerine NATO ülkelerinin ordularından oluşacak bir yabancı kuvvet Gazze’yi devralacak. Bence bu Rusya ve İran tarafından düşmanca bir girişim olarak algılanabilir. Neticede konu bölgedeki terörü bitirmekti, ABD’ye bölgede yeni bir güç alanı açmak değil. İsrail’in ABD’nin piyonu olduğu söylemini de güçlendirecek bir adım olur bu. Uzun vadede barışa bir katkısı olacağını düşünmüyorum. Belki BM bünyesinde Rusları ve İran’ı da ikna edecek bir ortak karar söz konusu olabilirse, uygulanabilir. Yoksa NATO birliklerinin Gazze’de konuşlanması, bölge ülkelerinin kamuoyu nezdinde ABD’nin İsrail krizini fırsata çevirmesi olarak algılanacağı açık.

YERLEŞİM POLİTİKASI

İsrailli uzmanlara göre, Filistin meselesinin çözülmesinin önünde önemli bir engel de Batı Şeria’daki yerleşimciler. Gazze’deki operasyon tamamen başarıya ulaşsa bile uzun vadede sürekli yeni yerleşim yerlerinin kurulması sorunu çözümsüz kılıyor. Yerleşimcilerin sık sık Filistinli köylülerle çatışması bir yana, sürekli yeni köyler kurulması İsrail’in yayılmacı bir politik duruş gösterdiğini de kanıtlıyor. Özellikle yerleşimci grupları oy deposu olarak gören sağ görüşlü partiler yıllardır yayılmaya yönelik teşviklerini sürdürüyor. Aslında Batı Şeria’daki bu yayılma, İsrail’e hiçbir fayda sağlamıyor. Olan sadece anlamsız bir huzursuzluğun sürdürülmesi ve her iki toplumun hiç sebep yokken bir çatışmaya sürüklenmesidir. Eğer Filistin’le gerçek bir barış olacaksa, bu politikadan vazgeçilmesi ve Batı Şeria’daki sonradan oluşturulmuş yerleşim yerlerinden çekilmek akla yatkın gibi görünüyor.

BARIŞ YALNIZCA BARIŞ

Bu tip uzun süreli krizlerde iki ülkenin halklarının barışa yönelik bir irade göstermeleri de çok etkili oluyor. Tıpkı Türk-Yunan ilişkilerinde gelişen sivil diyaloğun ısrarla sürdürülmesiyle bugün iki ülkenin her şeye rağmen bir araya gelip bir diplomasi sürecini yürütmesinin mümkün olabilmesi gibi. Bu yüzden gerek Filistin’de gerekse İsrail’de barış için çalışan sivil toplum kuruluşlarının önümüzdeki süreçte daha aktif rol alması gerekiyor.

Uzmanlara göre, özellikle 7 Ekim öncesi barış için inisiyatif almış olan ve özellikle kadınların etkin olduğu İsrailli WRP (Women Rage Peace) ve Filistinli muadili WoS (Women of the Sun) gibi oluşumlar iki devletli çözüm ve barış içinde bir arada yaşama anlayışının benimsenmesi için görev almalı. Bunun yanısıra, belki henüz erken ama her iki ülkenin de eğitim materyallerinin barış ve işbirliği prensiplerini genç kuşaklara benimsetebilecek şekilde değiştirilmesi bölgede daha farklı bir geleceğin oluşmasında önemli olacak. Aynı zamanda, iki toplumun ortaklıklarını vurgulayacak eğitim, ticaret, sanat ve kültür alanlarındaki projelerin teşvik edilmesi de son derece faydalı. Eğer bu yolda birlikte yürünecekse, artık çözümün şiddetle olmayacağı gençlere öğretilmeli.

Yeni yılın bitmesine birkaç gün kala Gazze’de savaş hâlâ sürüyor ve umuyorum ki 2024’te bu kan ve gözyaşı artık son bulur. En azından Filistin ve İsrail’in iki devletli çözüme yönelik adım attıkları bir yıl olsun. Ne kadar çok sorun şiddetsiz çözülürse, Ortadoğu halkları da o kadar rahat nefes alacak. 2024 hepimize güzellikler getirsin.

ü

ü